Umran dergisinin temmuz ayı sayısında Gezi parkı olayları masaya yatırılıyor. İşte Umran son sayısında okuyucularına şöyle sesleniyor;
Gezi Parkı olaylarını, merkeze alan yalan haber ve kışkırtmalara odaklanan bir izah girişiminin ötesinde ele alma zarureti bulunmaktadır. Taksim’deki gösteriler üzerinden ortaya çıkan anahtar kavramlara baktığımız zaman, “Türk baharı”, “Taksim’in Tahrir olması” ifadelerinin, Türkiye’ye çekilmeye çalışılan bu operasyonun siyasal meşruiyet zeminini oluşturmaya yönelik olduğu hemen fark edilecektir. Yani, iktidarı dize getirmek, uluslar arası yeni anlaşmalara zorlamak için oluşturulmuş bir düzenek! Şayet bu anahtar kavramlar üzerinden oluşturulacak bir hareket başarıya ulaşacak olursa, zaten Ortadoğu’ya çekilen operasyonun bir uzantısı olarak normalleşeceği beklentisi vardı.
Reyhanlı operasyonu ile başlayan süreç, Taksim Gezi Parkı operasyonu ile farklı bir boyuta evrilmiştir. Çözüm sürecinin bu olaylar sonrasında nasıl işleyeceği ise ayrıca değerlendirilmelidir. Tekrar Gezi Parkı’na gelecek olursak mesele, bir parktaki dört ağaç meselesi olmanın çok daha ötesinde karışık bir “mesajlaşma” ve “hesaplaşma”dır. Muhtemelen bu operasyonu gerçekleştirenler, AK Parti’nin muhafaza edilip Recep Tayyip Erdoğan’ın tasfiye edilmesi beklentisi içindeler. Operasyon büyük ölçüde Erdoğan’ın “seçilmiş/abdestli/diktatörlüğü”, dili üzerinden “Tayyip’ten Nefret” duygusu üzerine inşa edilmiştir. Erdoğan’ın bazı söylemleri ve dili, yaşam tarzına müdahale olarak yorumlanıp sosyal medyada servis edilmektedir.
Bir başka açıdan Gezi Parkı olayları, Türkiye’nin temel çelişkilerinin ne olduğunu olanca açık seçikliğiyle ortaya çıkardı. TÜSİAD’ın içinde bulunduğu Gezi Parkı olayları neresinden bakılırsa bakılsın sol romantiklerin inşa etmeye çalıştıkları gibi sınıfsal bir çelişkiyi göstermiyordu. Olaylar içinde yer alan Türkler ve Kürtler de dikkate alındığında burada karşımıza çıkan çelişki, Tanzimat’tan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar bir süreklilik ve devamlılık gösteren modern ve geleneksel çelişkisi! Gezi Parkı eylemlerinde seküler hayat tarzını referans olarak alan modernlerin sınıfsal, etnik ve mezhepsel ayrımları bir tarafa bırakarak muhafazakâr hatta ‘İslâmcı’ gördükleri iktidara karşı birleşmiş olmalarında somutlanıyor.
Gezi Parkı olaylarında ortaya çıkan sembollerin ağırlıklı dünyası dikkate alındığında yaşam tarzlarına müdahale edildiğine dair söylenti üretenleri bir araya getiren kurucu anlatının Kemalizm olduğu bir kere daha görülmüş oldu. Sürekli hayat tarzına müdahaleden bahsediyorlar. Fakat şunu unutuyorlar: Türkiye’de AK Parti dönemi de dâhil olmak üzere içki, zina vb. gibi hayat tarzını seçenlerin mağdur edildikleri, eğitim haklarının ellerinden alındığı hiç görülmemiştir.
Sözün kısası Gezi olayları bir kalkışma denemesiydi, bir hınç siyasetiydi. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük sloganlarının arkasına sığınmış anti demokratik bir hareketti. Demokratik yollarla iktidara gelmiş bir iktidarı sokak hareketleriyle devirmeyi hayal eden bir girişimdi ve fakat fiyaskoyla sonuçlandı. Ne var ki böylesi kalkışmalar/operasyonlar başkaca alanlarda ve zamanlarda kendini karabatak misali göstermeye devam edecektir!…
Bununla birlikte bu olayda, Müslümanlar olarak sorumluluklarımızı ertelemenin, gaflete düşmenin getirdiği sıkıntıları da görmekteyiz. Siyasetin neo-liberalizmle ittifakının uzun vadede muhtemel tahripkâr etkilerini hesaplayarak, eleştiri ve müşavereye kapalı siyaset tarzına itiraz etmek gerekiyor. Liberalleşme furyası, İslâm’ı yaşama ve tebliğ etme mücadelesine ihtiyaç duyurmamakta, şeytani tasalluta açık yeni bir iklim oluşturmakta ve çocuklarımız, doğdukları dünyayı, geldiğimiz anlayış ve yaşama biçimini veri olarak algılarken, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini tasavvur dahi edememektedirler. İş ahlakından komşuluk ilişkilerine, aile modelinden ibadet anlayışına kadar farklılıkların sekülerleşme potasında hızla eridiği bir süreçte Vahiyle arınma gerçekleştirilemezse birkaç sembolik fenomen üzerinde fırtına koparmanın kayda değer bir anlamı ve tesiri olmayacaktır.
Bu bağlamda içinde bulunduğumuz Kur’ân ayı, rahmet ayı, şuurlanma ayı, kaynaşma, yardımlaşma ayı, fesatlardan uzaklaşma ayı Ramazan’ın, imani, ahlaki, toplumsal, siyasal sorumluluklarımızı gözden geçirmede, hassaten genç nesilleri Kur’ân Nesli olarak yetiştirmede, topluma ve İslâm ümmetine/dünyasına Kur’âni bilinç kazandırılmasında vesile olmasını niyaz ediyoruz.
İletişim: www.umrandergisi.com