Hemen hemen herkes bilir Nasreddin Hoca’yı… Hepimizin belleğinde vardır iyi kötü bir nüktesi. Kıvrak zekâsı, sözünü alışılmışın dışında kendine ait bir metot ile muhatabına ulaştırmada eşi benzeri yoktur. Aslında kısaca Nasreddin Hoca’ya söz ustası da diyebiliriz.
Peki Nasreddin Hoca’nın nükteleri yeteri kadar anlaşılabiliyor mu? Kıssalarını tam manasıyla dikkate alabiliyor muyuz? Nasreddin Hoca’yı komik bir tip olarak sunmak ve onu sadece mizahçı olarak tanımlamak ne kadar doğru?
Nasreddin Hoca’nın alışagelmiş bir tipleme olmadığını, onu mizah ustası ötesinde olduğunu söyleyen Tarifi Bende-Bir İslam Aydını olarak Nasreddin Hoca kitabının yazarı Şaban Abak ile Nasreddin Hoca ve Nasreddin Hoca’nın kimliği üzerine konuştuk.
Tarihi bir şahsiyet olarak Nasreddin Hoca kimdir? “Hoca”lığı nereden ileri gelmektedir?
Selçuklular döneminde 1200-1300 aralığında (1205-1284) Anadolu’da yaşamış bir Hanefi fıkıh bilgini ve müderristir. Akşehir ve Konya medreselerinde eğitim görmüş, sırasıyla cami imamlığı, kadılık ve müderrislik görevlerinde bulunmuştur. Hayatta olduğu dönemde Anadolu ve Doğu Akdeniz, Avrupa’dan gelen Haçlı saldırılarına uğramıştır. Haçlıların İstanbul yönünden gelip Hatay – Kudüs yönünde katliamlar yaparak şehir ve köyleri yakarak ilerlediği sırada özellikle Eskişehir, Sivrihisar ve Akşehir hattı yerle bir olmuştur. Nasreddin Hoca ve onun kuşağından olan İslam âlimleri, din bilginleri bu yöreleri yeniden ihya etmek için büyük çaba harcamışlardır.
Kimlerdir onunla aynı kuşaktan olan bu din bilginleri?
Başta Horasan’dan yeni gelmiş büyük bilgin Bahaeddin Veled (Mevlana’nın babası), yine Türkistan’dan gelip Akşehir’e yerleşmiş Ahmet Yesevî’nin müritlerinden Seyyid Mahmut Hayrani, Sadreddinî Konevî, Sakarya boylarının büyük şairi Yunus Emre ve Nasreddin Hoca’ya evinde misafir olduğunu bildiğimiz ünlü sûfî ve komutan (Alperen) Sarı Saltık Gazi bu isimlerin başlıcalarıdır. Elimizdeki en eski yazma eser Saltıkname (1480 tarihli) bu zatlardan, dostluklarından ve sürdürdükleri inanılmaz mücadelelerden ayrıntılı olarak söz eden bir şaheserdir.
İSLAM MEDENİYETİNİN EN ÖNEMLİ ÂLİMLERİNİ YOK SAYIYORUZ
Kitabınızda Nasreddin Hoca’nın İslami kimliğinin yok edilmek istendiğini söylüyorsunuz.
Aslında mümkün olsa unutturacaklar. Fakat Hoca, eşine az rastlanır bir üne sahip olduğu için saklamak mümkün olmuyor ama kimliği, kişiliği ve mesajı çarpıtılarak sunuluyor. Komedyenmiş gibi gösterilmek isteniyor. Nitekim bunu başarıp bizlere unutturdukları binlerce (abartmıyorum, binlerce) büyük İslam aydınımız var. Medeniyetimizin geçmiş parlak devirlerinin dinde, tefekkürde, bilimde ve sanatta en parlak simalarının çoğunu “yok” farz ediyoruz. Elinde imkânı olan günümüz Müslüman toplulukları da bu aydınlarımızı ve eserlerini tanıyıp okumamız ve istifade etmemiz için çaba göstermeyi akledemiyorlar. Kendi bayağı, sıradan boyalı kitaplarının reklamıyla meşgul her topluluk. Çünkü onlara göre kitap artık bir ilim ve fikir eseri değil; öncelikle bir para kazanma aracı. Ticari bir ürün!
NASREDDİN HOCA KENDİNİ SEMBOLLER ÜZERİNDEN ANLATIYOR
Kitabınızda Nasreddin Hocayı ve fıkralarını “eşek”, “karga”, “yoğurt”, “iğne”, “kazan” gibi sembollerin üzerinden inceliyorsunuz. Neden Nasreddin Hoca’yı semboller üzerinden anlatmayı tercih ettiniz?
Bu benim değil; bizzat Hoca’nın kendi tercihi. Kendini, düşüncelerini, öğüt, uyarı ve ikazlarını son derece iyi seçilmiş “semboller üzerinden” anlatıyor çünkü. Ben sadece bu kelimelerin birer sembol ya da simge olduğunu ileri sürerek bu simgelerin ne anlama geldiğini yorumladım, açıkladım.
HOCANIN EŞEĞE TERS BİNİŞİ, BATIYA KARŞI DURUŞUDUR
Eşeğin Hıristiyanlığı simgelediğini söylüyorsunuz.
Bu da benim uydurmam değil. Hıristiyanlar İsa (a.s)’nın bineği olduğuna inanır ve bir tür “kutsal” sayarlar eşeği. Haçlı saldırılarında en önde eşekli papaz sürüleri bulunuyordu. Kiliselerdeki süslemelerde bol bol eşek resmi vardır. Anadolu’yu bu korkunç Haçlı sürülerinin saldırılarına karşı bağımsız ve “Müslüman” olarak elde tutabilmek için yüzünüzü eşeğe, eşekli papazlara ve elbet eşekliğe zıt bir istikamete çevirmeniz, sizin o zor şartlarda aldığınız koruyucu savunma pozisyonunuz olur. Hoca’nın ulema kıyafetiyle; sarığını, kavuğunu sarınıp cübbesini giyinmiş olarak halkın arasında bulunması ve yüzü eşeğin başıyla zıt yönlere bakacak şekilde “poz” vermiş olması, asırlardır unutulmaz bir asalet duruşudur. Bir İslam yurdu olarak Anadolu’nun Batıya karşı savunulmasının duruşudur Hoca’nın pozisyonu.
Sizin kitabınızı Nasreddin Hoca hakkında yazılan diğer kitaplardan ayıran nedir?
Buna okuyucu veya varsa eleştirmenler karar versin isterim. Ben Nasreddin Hoca’nın tarihî bir şahsiyet olduğu gerçeğinden hareket edip öncelikle onun yaşadığı yüzyılı, içinde bulunduğu çevreyi ve şartları hatırlattım. Latifelerinin dinî, tasavvufî metinlerdeki gibi remz ve mecazlar içerdiğini iddia ettim ve bunların bazılarını da yorumladım. Belki bu kısmı bir farklılık olarak anabiliriz.
NASREDDİN HOCA’NIN YAŞADIĞI YÜZYILI İYİ ÖĞRENİN!
Nasreddin Hoca’ya mal edilmiş çok sayıda fıkra olduğu da bir gerçek. Hoca’ya ait olanla olmayanı nasıl ayırt edebiliriz?
Arkeolojik malzemelerin; diyelim bir kumaşın, bir yazmanın kâğıdının yahut bir çininin hangi devre ait olduğunu belirlemenin bazı yöntemleri ve araçları var. Kültürümüzün söz varlığına ait eserlerin devirlerini belirlemek ise çok daha zor ve karmaşık bilgiler gerektiriyor. Ama ilk adım, Nasreddin Hoca’nın yaşadığı yüzyılı ayrıntılarıyla bilmekten geçiyor diyebilirim. Kadı olarak imzası bulunan iki vakıf senedi ise bu tür bir iz sürme için eşsiz kıymettedir.
OSMANLI’DA NASREDDİN HOCA EVLİYA OLARAK BİLİNİRDİ
Osmanlı döneminde Nasreddin Hoca algısı nasıldı? Osmanlı döneminde Nasreddin Hoca’nın Müslüman kimliğinin nasıl algılandığından bahsedebilir misiniz?
Hoca fukaha-i hanefiyyeden keramet sahibi lâtif bir zat olarak kabul edilirdi. Pek çok kitapta kendisinin “evliyadan” olduğu bile ifade edilmiştir. Hazreti Mevlana’nın soyundan şair Burhaneddin Çelebi de Nasreddin Hoca’nın latifelerindeki dinî tasavvufî remz ve mecazları yorumlayıp şerheden bir eser kaleme almıştır. Kitabı Süheyl Ünver bulup tanıtmış, Feyzi Halıcı ve Fikret Türkmen de yayımlamışlardır.
On5yirmi5