Tuba OLĞAÇ’ın haberi..
Yılın ilk ayı yeni çıkan kitaplar açısından oldukça bereketli geçti. Yeni kitaplar ve raflardaki yerini alırken, baskısı tükenmiş pek çok eser yeni baskısıyla okuyucuyla buluştu. Ocak ayında çıkan diğer kitaplara ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz…
KLASİK YAYINLARI
Kindi: Felsefi Risaleler, Mahmut Kaya, 535 Sayfa, 40 TL
KİNDÎ, İslâm dünyasında ilmî ve felsefî çalışmaların en yoğun olduğu bir dönemde yetişmiş, felsefe başta olmak üzere teorik ve pratik tüm bilgi dallarında ürün vermiş önemli bir filozoftur. Felsefe ve kelâm arasındaki spekülasyonların zirveye çıktığı, çeşitli din ve mezhepler arasında kıyasıya mücadelenin sürdüğü 9. yüzyılda, bu alandaki tüm tartışma ve çalışmalara en üst düzeyde katılmıştır.
İslâm dünyasının tercüme eserlerle tanıştığı bir dönemde İslâm düşüncesinin oluşumunda büyük katkıları olan Kindî, ele aldığı konularda uyguladığı yöntem ve kullandığı terminoloji ile kelâmdan felsefeye geçişi sağlayan ilk İslâm filozofudur.
İslâm toplumunu ilk kez felsefe ile tanıştıran Kindî, matematikten tıbba, astronomiden musikiye, psikolojiden kimyaya varıncaya kadar her alanda eser veren ansiklopedik bir filozoftur.
O güne kadar Süryanî bilgin ve mütercimler eliyle temsil edilen bilim ve felsefe, Kindî’nin çalışmalarıyla el değiştirmiş; sayıları 277’yi bulan eserleriyle Kindî, yabancı kültürler karşısında İslâm toplumu için önemli bir kaynak ve moral güç olmuştur.
SERANDER YAYINLARI
Temel Ağa’nın Mektupları, Mustafa Reşat Sümerkan, 2. Baskı, 151 Sayfa, 15 TL,
Mektuplarda geçen olaylar, Karadeniz’de günlük yaşamın ipuçlarıdır. Bunlar, üzerinde durmaya bile değmeyen, haber değeri taşımayan ama bölge insanını yakından tanıma olanağı veren yaşam kesitleridir. Mektupların birer güldürü unsuru oldukları söylenemez. ‘Temel Aga’, yalnızca yaşadığı olayları kâğıt üzerine yansıtmıştır ama bize gülünç gelir. Belki de bizi güldüren, günlük yaşamda dikkat etmediğimiz ayrıntılar, olayların yöresel kültürümüze, anlayışımıza ters düşen yönleri ya da bölgeye özgü çelişkilerdir.
Trabzon Tarihi, Mahmut Goloğlu, 342 Sayfa, 25 TL
Mahmut Goloğlu (1915-1982) Trabzon’un cumhuriyet döneminde yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. Çok yönlü bir kişiliği olan Goloğlu, hukukçu, politikacı, yazar, öğretmen gibi kimlikleriyle bilinmekle birlikte daha çok her biri kendi alanında bugün bile başvuru kitabı olma özelliğini sürdüren tarih araştırmalarıyla tanınmaktadır. Üç dönem Trabzon milletvekilliği yapıp 1960 yılında bu görevinden ayrıldıktan sonra hız verdiği tarih araştırmalarının sonunda “Milli Mücadele Tarihi” serisinden Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, Üçüncü Meşrutiyet, Cumhuriyete Doğru ve Türkiye Cumhuriyeti; “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi” seresindenDevrimler ve Tepkileri, Tek Partili Cumhuriyet, Milli Şef Dönemi ve Demokrasiye Geçiş; “Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan” serisinden Trabzon Tarihi ve Anadolu’nun Milli Devleti Pontos adlı eserlerin de içinde bulunduğu çok sayıda kitabıyla çeşitli ulusal ve yerel dergilerde birçok makalesi yayılmamdı. Goloğlu’nun özelikle Milli Mücadele ve cumhuriyet dönemiyle ilgili kitaplarında kullandığı birinci el kaynaklar ve tanık ifadeleri, onun eserlerini bu alanda yazılmış diğer eserlere göre her zaman farklı, özgün ve vazgeçilmez kılmaktadır.
ENSAR YAYIN GRUBU
Prof.Dr.Adem Apak, Ana Hatlarıyla Hz. Muhammed’in (s.a.v) Evrensel Mesajları, 192 Sayfa, 12 TL
Allah Rasûlü’nün (s.a.v) söz ve davranışlarının doğru olarak tespit edilmesi için Müslümanların geliştirdikleri rivayet ve senet sistemi başka bir millet ve dinin tarihi ve kültüründe mevcut değildir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber’in (s.a.v) tanınması ve tanıtılması için Müslümanlar muazzam bir bilgi hazinesine sahiptirler. İşte bu kaynaklardan istifadeyle, son peygamberin mesajlarının en doğru bir şekilde bütün insanlığa sunulması gerekir.
Bu kitap, bahis konusu hususa, mütevazı bir katkı sunmak amacıyla hazırlanmıştır.
Kitabın esasını, Hz. Peygamber’in (s.a.v) Veda Hutbesi’nde bütün insanlığa vasiyeti kabilinden dile getirdiği esaslar teşkil etmekte ve insanlığa çağrısının temel konuları detaylı olarak açıklanmaktadır.
İslam Medeniyeti, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 176 Sayfa, 8,50 TL
İmam-Hatip Lisesi’nin 5. sınıfında talebe iken yaz tatilinde bir İstanbul gezisi yapmıştım.
Belli başlı camilerimizi gezerken hep yabancı turistlerle karşılaştım.
Onlar, bizim gibi bakıp geçmiyorlar, ellerindeki kitaplar, rehberler vasıtasıyla cami müştemilatındaki bütün sanat değerlerini tetkik ediyorlar, ellerindeki resimler vs. gibi malzemeleri asılları ile karşılaştırıyor ve zevk alıyorlardı. Bunarın halleri bana pek tesir etti.
Bu tesirle, Kayseri’ye döner dönmez daha önce görüp bildiğim işlerinde namaz kıldığım bütün camileri yeniden gezmeye başladım. Bu camiler hakkında yazılmış yazıları, kitapları toplayıp okuma merakı uyandı bende.
Bu araştırmalarım sırasında, Gabrial adında bir Fransız sanat tarihçisinin Kayseri camileri ve diğer sanat eserlerini anlatan bir kitabı elime geçti.
Bu eser, çok güzel bir Türkçe ile tercüme edilmiş, Kayseri’deki ecdat yadigarı bütün camileri bir sanatkâr gözü ile tanıtıyor, camilerin kitabelerinin okunuşunu ve manasını da gösteriyordu. Bu eseri hayranlıkla ve büyük bir zevkle birkaç defa okudum ve faydalı notlar aldım. Bu zat, bizim eserlerimizi bize tanıtmış, bize öğretmişti. Bu hem sevindirici, hem de bizim için çok acı bir gerçektir.
Kulluk, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 176 Sayfa, 8,5 TL
İmam Bûsîri Hazretlerinin “Kaside-i Bür’e”sini tercüme ve şerh eden Abidin Paşa bu eserin mukaddimesinde şu hadiseyi anlatıyor:
Bir gün evine giderken yolda bir pir-i faniye rastlar. Yaşlı adam ona:
– Ya Bûsirî! Bu gece Rasullullah’ı rüyanda gördün mü? diye sorar. İmam-ı Bûsiri:
– Hayır görmedim, diye cevap verir.
Bunun üzerine pir-i fani başka bir şey demeden ayrılır. Fakat İmam-ı Bûsirî’nin kalbine o anda Hz. Peygamber’in aşk ve muhabbeti düşer. Hemen evine gider. O akşam rüyasında Hz. Peygamberi görür. Uyanınca, içinin neşe ve huzurla dolduğunu fark eder. Bunun üzerine, Peygamberi metheden Muradiyye, Hemziyye gibi birçok kaside yazar.
Daha sonraları vücudunun yarısı felç olur. Yürüyemez ve hareket edemez duruma düşer. O zaman, Kaside-i Bür’e’yi yazıp, Hz. Peygamberi görüp bu kasideyi ona okur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem mübarek elleriyle felç azalarını mesh eder. İmam-ı Bûsiri uyanınca hastalığının yok olduğunu görür. Allah’a şükreder.
Akaid ve Kelam İlminde Vahyin ve Aklın Yeri, Halil Yılmaz, 416 Sayfa, 20 TL
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı 20-21 Ekim 2012 tarihlerinde, Ümraniye Belediyesi Yeşilvâdi Tesisleri’nde “Akāid ve Kelâm İlminde Vahyin ve Aklın Yeri” konulu bir ilmî ihtisas toplantısı gerçekleştirmiştir.
Toplantıya katılan ilim ve fikir erbabı konuyu kendi aralarında tartışmış, toplantıda sunulan iki tebliğ ile yapılan müzakereler bu eserde bir araya getirilerek neşredilmiştir.
Araştırmacılarla Başbaşa, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 176 Sayfa, 8,5 TL
En güzel meşguliyet ve en güzel şifa kaynaklarından biri de mesleğimizin icabını yapmak üzere aldığımız vazifeyi tam yapmaktır. Peygamber Efendimiz mesleğine yan bakan, işini yarım yamalak gören kimselerin âhiretten önce dünyevi azaplara, türlü bela ve musibetlere düşeceklerini ihtar buyurmuşlardır. Dünyevi cezalardan birisi de türlü üzüntülere tutulmaktır:
“Kul, üzerindeki işi kusurlu yaparsa, Allah Teâlâ onu üzüntü ve kedere müptela kılar” (Ahmed bin Hanbel, Müsned 6/157).
Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer alan bu hadis pek çok sırları ifşa etmektedir. Bugün çok kazanan, yüksek mevkilere sahip olan kimselerin huzursuzluktan şikayetlerinin sebepleri bu hadisle açıkça dile getirilmiştir. Hepimiz bu hadis-i şerifin sırrını kendi şansımızda tecrübe edebiliriz. İşimizde, vazifemizde kusur gösterdiğimiz zaman en azından şevkimizi kaybederiz. İçine dönük, melankolik tipler için en üstün şifa kaynağı, yapacakları hareketli bir cemiyet hizmetidir. Kusursuz yapılan işlerin huzur verici atmosferi içinde daha dünyada iken cennet hayatı yaşadığımızı ruhumuzda duyduğumuz da birçok hatıralarımızla sabit olmuştur.
Din Görevlilerinin Misyonu, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 192 Sayfa, 8,5 TL
Öğretmen okulunda çalıştığım sıralarda, yaşlı bir hocanın okula zaman zaman uğrayan çocuklarının terbiye, bilgi, görgü ve nezaketli halleri dikkatimi çekerdi.
Bu çocukların hallerine imrenirdim. Bir gün hissiyatımı kendisine belirttim. “Hocam, maşallah çocuklarınızı çok iyi yetiştirmişsiniz” dedim. “O sizin hüsn-ü zannınızdır; teşekkür ederim” dedi ve ilave etti: “Keşke dediğiniz gibi yetiştirebilseydim. Aslında başta kendi çocuğumuzla meşgul olmak mesleğimizin gereğidir. Kendi çocuğunu cemiyete örnek bir insan olarak yetiştiremeyen bir öğretmene ne derler?
Demezler mi ki, sende bir marifet olsa, sende öğretmenlik vasfı bulunsa, önce kendi çocuğunu yetiştirirdin. O bakımdan, biz çocuklarımızı hem çocuklarımız olduğu için, hem de öğretmen olarak başkalarına örnek göstermek için çok iyi yetiştirmek ve cemiyet hizmetine sunmak zorundayız. Her sanatkâr kendi sanatı ile ortaya koyduğu numuneleri zaman zaman sergilemekte, maharetini göstermektedir. Öğretmen de bir terbiye sanatkârıdır. Kendisine bir hammadde gibi teslim edilen çocuğu yoğurmakta, şekillendirmekte, ona kendi sanatı, kendi terbiyeciliğinin damgasını vurmaktadır. Biz kendi çocuğumuzda sanatımızın izlerini göstermedikçe, başkaları çocuklarını bize güvenle teslim edemezler.”
İlim ve İlim Yolcular, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 224 Sayfa, 9 TL,
Bir müftü efendiye gelen bir misafir, müftünün dört-beş yaşlarındaki çocuğu ile konuşurken, ona ”Bakalım, en çok kimi seviyorsun?” diye sorar. Çocuk “Peygamberimizi”, diye cevap verir.
Misafir bu beklenmedik cevap karşısında “Ya Allah’ı?” deyince, çocuğun cevabı şu olur: “Allah’ın cehennemi varmış, bizi yakacakmış. Annem bana, ‘Kızım şöyle yaparsan, böyle yaparsan Allah cehennemde yakar’ diyor, ben de onun için Peygamberimizi seviyorum. Çocuk üzerindeki bu hatalı telkinin tesirini kaldırmaya çalışan arif misafir, “Kızım ama Allah’ın cenneti de vardır. Sen çocuksun, Allah seni sever. Sevdiklerini de cennetine koyar” diyerek, cennetin güzelliklerini anlatmaya çalışırsa da, fazla tesir edemez. Çünkü çocuk, bu tehlikeli telkini yuvadan, anneden almıştır.
Halbuki anne, çocuğa arada sırada cehennemden bahsetse bile, daha çok cenneti nazara vermeli, “Kızım, bunu yaparsan, Allah seni cennetine koyar, cennette şu güzel, şu tatlı şeyler var” demesini bilse, onun hayal ve hatıra dünyasını cennetin güzel tasvirleriyle süslemiş olsaydı, vazifesini yapmış bulunacaktı.
Kur’an ve Hayat, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 144 Sayfa, 8 TL
Prof. Hamidullah Bey’in anlattığı enteresan bir olay vardı.
Meşhur Fransız musikî üstatlarından Jilber, Kur’ân-ı Kerim’in musikîsine hayran kalarak, Müslümanlıkla şereflenir ve Kur’ân-ı Kerim’i kendi branşı açısından inceler. Kur’ân-ı baştanbaşa fonetik, yani ses ve ahenk özelliği bakımından araştırırken aslında kendisinin yanlış okuduğu bir kelime bulur, büyük üzüntüyle Hamidullah hocaya koşar: “Efendim, Kur’ân-ı Kerim’de ondan olmayan bir kelime buldum, gece uykumu kaçırdı. Acaba Tevrat’a, İncil’e olduğu gibi Kur’ân-ı Kerim’e de mi sonradan kelimeler karışmış diye endişeye kapıldım. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de kelimeler ve ayetler arası ahenk o kadar mükemmeldir ki kendinden olmayan tek kelime bile sırıtır, kendini ele verir.” Kur’ân’dan olmadığını sandığı kelimeyi yanlış okuduğunu söyleyip doğru telaffuzunu yaptığım zaman, yeni ve heyecanlı Müslüman musikî üstadı, sevincinden hoplamaya başlamıştı, diyor Hamidullah Bey.
Sağlık ve İktisat, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, 208 Sayfa, 9 TL
Merhum Prof. M. Tayyip Okiç Bey’in naklettiğine göre, eskiden harb ve sıkıntı zamanlarında memlekette Buhâri hatimleri yapılırdı.
1939 Erzincan zelzelesi bütün yurdu dehşete düşürdüğü zaman Diyanet İşleri Başkanlığı bütün camilerde farz namazlarını müteakip “Salat-i Münciye” duasının okunmasını tamim etmişti. İnsanı çaresizlik ve hastalıklara sürükleyecek durumlar karşısında bu yola başvurulması gerçekten düşündürücüdür.
Hadis-i şeriflerde, zemzemin ne niyetle içilirse onun için faydalı ve şifa verici olduğu bildirilmiştir. Ayrıca ibrikle abdest alırken abdest suyu artığını zemzem gibi ayakta şifa niyetiyle içilebileceği fıkıh kitaplarımızda gösterilmiştir. Tanıyıp hürmet duyduğum bir hoca efendi abdest suyu artığını devamlı şifa niyetine içtiğini, hayatında ciddi bir hastalığa yakalanmadığını, ufak tefek rahatsızlıklarında, bu suyu ilaç gibi kullandığı ve iyileştiğini söylemişti.
AGORA KİTAPLIĞI
Başkalarının Acısına Bakmak, Susan Sontag, 18 TL
“Savaş, iç deşer; savaş, bağırsakları boşaltır. Savaş, teni yakıp kavurur. Savaş, organları bedenden koparır. Savaş, yıkıp yok eder.
Ve savaş, insan türünün doğasından gelir.” Böyle diyor Susan Sontag, ‘tefekkür nesneleri olarak’ savaş ve dehşet fotoğraflarından hareketle kaleme aldığı bu sarsıcı kitabında.
Daha sonra da, Goya’nın “Savaşın Felaketleri” serisinden Amerikan İç Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Nazi ölüm kamplarının fotoğrafik belgelerine ve daha yakın tarihimizde Bosna, Sierra Leone, Ruanda, İsrail, Filistin ve 11 Eylül 2001 New York City trajedilerine, zaman içinde bir gezintiye çıkıp, asıl olarak şu soruyu yöneltiyor bizlere: “Savaşın ve dehşetin yüzünü sergileyen fotoğraflara bakmaya ne kadar dayanabilirsiniz?”
Başkalarının Acısına Bakmak, kesintisiz görüntü bombardımanının tüm hayatımız kuşattığı bir çağda, Susan Sontag’ın savaş fotoğrafçılığının misyonu ve başkalarının acılarıyla ıstıraplarına duyarlı olmak üzere bir insanlık dersi verdiği son başyapıtı.
YAPI KREDİ YAYINLARI
Öykü Uçları, Ali Teoman, 57 Sayfa, 6 TL
Ali Teoman’ın Yapı Kredi Yayınları’na emanet ettiği dosyalardan biri de Öykü Uçları idi. “Çok çok kısa öyküler”den oluşan kitap yazarın sekizinci ve son öykü kitabı.
Teoman, dosyasını şu sözlerle Yapı Kredi Yayınları’na teslim etmişti: “Öykü Uçları – Çok Çok Kısa Öyküler’i de Kırık Kalpler Terzihanesi kitabından sonraki üçüncü yeni öykü kitabı olarak ele alabilirseniz çok sevinirim. Yeni öykü yönelimim (tabii eğer ömrüm olursa) bu yönde ilerleyebilir. Biraz Samuell Beckett’in ‘foirades’ı gibi…”
YEDİTEPE YAYINLARI
Türklerin İslamlaşma Serüveni, Aydın Usta, 648 Sayfa, 30 TL, 2. Baskı
Türklerin daha Dört Halife ve Emeviler döneminde başlayan İslamiyet serüveni, Abbasilerle birlikte hızlı bir gelişim sürecine girmiştir.
Türklerin İslamiyet’i kabulleri tarihin, günümüze kadarki seyri içinde yer alan en önemli olaylardan biridir.
Böylece Orta Asya’dan, Doğu Avrupa’ya, Ortadoğu’ya ve nihayetinde Anadolu’ya uzanan Türk tarihinin seyri bambaşka bir gidişat kazanacaktır. Tarihe yön veren bu uzun hâkimiyet zincirinin, İslamiyet’e geçiş sürecinde bağlantıyı sağlayan halkası ise Samaniler Devleti’dir.
Araştırmacılar tarafından İran asıllı oldukları kabul edilen Samaniler hakkında, kaynaklar dikkatle incelendiğinde onların İlk Müslüman Türk devleti olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır.
Samaniler, var oldukları coğrafya sayesinde İslamiyet’in, İslam kültürünün ve devlet sisteminin, İdil Bulgarları, Karahanlılar ve Selçuklulara aktarılmasında önemli roller üstlenmişlerdir.
Gazneliler ise, bizzat bu devletin bünyesinden çıkmıştır.
Dolayısıyla Samanilerin siyasî tarihini, hakim oldukları sahalar üzerinde meydana getirdikleri sosyal, kültürel ve ekonomik mirası öğrenmek, Türk-İslam tarihinin bu geçiş sürecini anlamak açısından büyük önem taşımaktadır.
YEDİPINAR YAYINLARI
MAKALAT, Şems-i Tebrizi, Çev: Mehmed Nuri Gençosman, 496 Sayfa, 22 TL
Makâlât kitabı, Şems-i Tebrizî’nin bazı meclislerdeki sohbetleri sırasında Mevlânâ ile konuşurken aralarında geçen bahislerin, müritler ve inkarcılar tarafından sorulan sorulara verdiği cevapların derlemesiyle oluşmuştur. Eser aynı zamanda Mevlânâ’nın özel yaşantısını, onun hayat hikâyesini kapsayan birçok gizli hatıraları da bizim istifademize sunmaktadır.
Mevlânâ’nın Şems-i Tebrizî ile nasıl buluştuğunu anlatan ve o buluşmanın efsaneleşmiş yönlerini, iyi bilinmeyen, sebepleri anlaşılmayan taraflarını aydınlatmak gayreti gösteren çok sayıda eski ve yeni menâkıb yazarları bu hikâyeleri ancak romantik bir kılıkta uzun uzadıya nakletmeye özenmişlerdir.
Makâlât kitabı, bu gizli kalmış konular üzerindeki perdeyi kaldırdığı gibi Mevlânâ’nın Şems’e nasıl tabi olduğuna da bir dereceye kadar ışık tutmakta ve Kitap, herkesçe bilinen halin aksine olarak Şems-i Tebrizi’nin çok kesin görüşlü bir bilgin ve bir hakikat aşığı, mürşitlik mertebesine ermiş arif bir yol gösterici olduğunu öğretmektedir. İşte sadece bu nokta bile eserin önemini belirtmeye yeter.
NTV Yayınları
Para Kitabı, Daniel Conaghan/Dan Smith, 256 Sayfa, 60 TL
En karmaşık konulara getirilen basit açıklamalar, finans dünyasını kavramanızı kolaylaştıracak. Küresel ekonomilerden kişisel para sorunlarına kadar merak ettiğiniz tüm soruların cevaplarını bu kitapta bulacaksınız: Bankacılık, aracı kurumlar, borsalar, serbest yatırım fonları, enflasyon, emeklilik ödenekleri, para basımı ve finans kültürü bunlardan yalnızca birkaçı.
PARA KİTABI başından sonuna kadar son gerece ilginç bilgiler, kilit kavramlar ve ekonomi tarihindeki büyük isimlerle dolu.
Ülkeler borçlarla nasıl başa çıkıyor?
Faiz sisteminin altındaki gerçekler neler?
IMF, Dünya ve Merkez bankaları ne iş yapar?
Kredi Puanları nere göre belirlenir?
Para mutluluk getirir mi?
Tüm bu soruların ve daha fazlasının cevabı, eşsiz bir görsellik ve sürükleyici bir dille sizi bekliyor.
MİNVAL YAYINLARI
Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları, Prof. Dr. Mustafa A. Aysan, 325 Sayfa, 22,5 TL
Son 33 yılda ek ve korsanıyla birlikte 9 kez basılan kitapların okurlardan ilgi gördüğü son yıllarda, ekonomimiz birçok sarsıntılardan ve bunalımlardan geçti. Yıllık %100’ü aşan, aşırı fakirlik ve sefalet yaratan korkunç enflasyon dönemleri yaşadık. 1950’den beri üst üste yaşanan bu bunalım dönemleri birçok özel büyük işletmenin yoktan var edilmesine, ama birçok var olan işletmenin de yok olmasına neden olmuştur; bu gelişmelerin birçoğunu yakından gördüm; izledim. Atatürk döneminin enflasyonsuz, kendi olanaklarımız, tasarruflarımız, devlet ve özel kesim işletmelerimizin el ve amaç birliği içinde yirminci yüzyılın en büyük liderinin gösterdiği yoldan yürüyerek elde edilen ekonomik ve sosyal kalkınma sonuçlarının, 1930’ların karma ekonomi, 5 yıllık planlar ve alınan sonuçların, 2013’ten sonra ve daha uzun yıllar yolumuzu aydınlatabileceğine inanıyorum. Hiç kuşkusuz Cumhuriyet’in ilk 16 yıllık “Altın Çağı”nın bugünkü başarılarımızda da büyük payı olduğunu düşünüyorum.
Prof. Dr. Mustafa A. Aysan
Celile Hanım, Aysel Hacır, 472 Sayfa, 25 TL
Nihayete erememiş hüzünlü bir aşkın öyküsü… “Celile Hanım” tarihi roman meraklılarını 1900’lerin başındaki İstanbul’a götürüyor. Romanında edebiyat dünyamızın pek çok ismini bir araya getiren Aysel Hacır, Celile Hanım’la Yahya Kemal arasında yaşanan aşk hikâyesini romanına konu ediyor. Romanın öne çıkan karakterlerinden biri de Nazım Hikmet.
Suikast, Bora Akifoğlu, 296 Sayfa, 20 TL
Üç saattir sorgu odasındaydı. İki ayrı ajan tarafından sorguya çekilmişti. Şimdi, izin verildiği için aynı yerde sigara içiyordu. Tek şikâyeti başının ağrımasıydı.
Keşke bir iki şişe bira olsa, diye düşündü. Üst kattaki odalardan birinde üç kişi, hayretle bilgisayar ekranından akan bilgileri okuyorlardı.
Şamil Atasoy’un dosyasıydı bu. Adam Doğu ve Güneydoğu’da uzun süre teröristlerle çarpışan, bu süreçte kahramanlığı âdeta estanlaşmış, gözünü budaktan esirgemez bir özel harekât polisiydi.
Komiser rütbesi taşırken genç yaşta emekliye ayrılmıştı; ancak sebep belirtilmiyordu.