Büyülü gerçekçiliğin içinden yazdığını söyleyen Yıldız Ramazanoğlu, Kapı Yayınları’ndan çıkan Çiçekli Bir Boşluk adını verdiği öykülerinde okuru nefes alacağı boşluklar açmaya ve gördüğümüz her şeyin içine bir kalp yerleştirmeye çağırıyor. Kalemini vicdandan ayırmayan Ramazanoğlu’na Çiçekli Bir Boşluk’a gidilen yolu sorduk..
-Kitaba adını veren Çiçekli Bir Boşluk’ta “Hırçın bir şehre mesafe koymak” tan sözediyorsunuz. Bizi iyi edecek bir boşluk mu kastettiğiniz?
Boşluk yavaşlamayla ilgili belki ama herkes kendi boşluğunu gönlünce yaratmalı. Büyük anlatılar, ideolojiler birer birer çöktü, fakat nasıl mutlu olacağımızı neleri ele geçirmemiz gerektiğini tatlı sert söyleyen uğultu insanı kuşatmaya devam ediyor. Bir alan açıp orada durmamız içimizin sesini dinlememiz lazım.
Bir görme biçimi: Adaletle bakmak
-Hikâyelerinizi okurken etrafımızı kuşatan ne çok ve gereksiz meşgale olduğunu hissettim. Nasıl sıyrılacağız bu kalabalık ve zihin yoran gailelerden?
“Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” diyen ayete dönerek. Bütün uğraşların bir parlayıp bir söndüğünü görebiliyoruz. Gaile hayatın ta kendisi öte yandan. Artık bu ülkede ve bölgede nereye varacağımızı başka olana, benzerimiz olmayana nasıl baktığımız belirleyecek. Gördüğümüz her şeyin içine bir kalp yerleştirmedikçe bakışımız düzelmez. Bu kalbi adalet olarak da görebiliriz.
-“Gece Sahnesi” hayatın tam orta yerinden bir hikâye. Bizim dışımızda akıp giden hayata ve gerçekliğe temas eden kelimeler nasıl geldi kaleminizin ucuna?
Edebiyat söylenmesi zor olanı söylemeye çalışmak, aktarılması zor olanı öteki bilinçlere geçirmekle ilgili. Kelimelerin deneyimlerimizi taşıma, iletme gücüne inanmasak yazamayız. Bu bir aldanış olabilir ama bu aldanışa ihtiyacımız var yazarken. Tam doğru kelimeleri bulamamanın getirdiği gerilim hattında yazdım hikâyeleri.
-Hikâyelerinizin hemen hepsinde sinematografik bir yan var… Dolunay’da Artistlik de bunlardan biri… Bu anlamda öykücü olarak sinema ile nasıl bir etkileşim içindesiniz?
Sinemanın temelinde görsel dile aktarılacak öyküler var. Elinizde sağlam bir duruş, güçlü bir hikâye yoksa, istediğiniz kadar görsel şölen yaratın neye yarar. Çocukluğumdan beri sinema etkiler beni, olanın yeniden canlandırılması girişimi bir bakıma delice ama öte yandan ahirette yüzümüze vurulacak olan hakikatin bir provası, yansıması sanki.
–Müzeyyen Vakası, Behice’nin Akülü Aracı hep incelikler üzerine hikâyeler… Bu bakışınız nereden besleniyor?
Kahramanlar bir sağanak gibi hayatın ortasından yağıyor, büyülü gerçekçiliğin içinden bir bakışla yazdığımı düşünüyorum. Söylediğiniz incelik insanın gördüğümüz yüzünden taşmasıyla ilgili, içlerde saklanan özlenen yücelik duygusunun dışavurumuyla karşılaşmamız.
-Aktivist kimliğinizle şahitlik ettiğiniz pek çok toplumsal olay var. Tüm bunlar yazarlığınızı, kaleminizi nasıl etkiliyor
Ben fonda toplumsal meseleler olmasını önemsiyorum. İnsani duyarlılıklara şahit olmak, hak mücadelesi veren insanların yüce gönüllükleri edebiyatı besliyor. Yaşanan sosyal fırtınaları görmezden gelmek, yazıyı temiz ve steril tutma gayreti, tam tersine edebiyatı zayıf düşürür hatta anlamsızlığa sürükleyebilir.