İstanbul’un kitabı yazıldı. Şehrin tarihini, antik çağdaki ilk yerleşimlerden günümüze kadar ‘şehir’ oluşunu merkeze alarak anlatan ‘Antik Çağ’dan 21. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi’ 10 cilt halinde yayımlandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. ve İSAM işbirliğiyle hazırlanan kitabın proje yönetimini Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın yaptı. Bu önemli çalışmayı, alanında uzman 270 akademisyen kaleme aldı. Bu 10 ciltlik çalışmada tarihi 8 bin 500 yıl öncesine dayanan şehrin dini ve sosyal hayatından mimarisine, kültüründen bilim ve teknolojisine her konu ele alındı. 4 bin 500 sayfalık çalışmayı yöneten Aydın, İstanbul hakkında şimdiye kadar yapılan en kapsamlı bu çalışmayla ilgili sorularımızı yanıtladı.
10 cilt, 13 bölümden oluşan çalışmada neler var?
İstanbul tarihini çok geniş bir çerçevede ele aldık. 13 bölümde antik çağdan 21’inci yüzyıla İstanbul’un siyasi, sosyal, dini, demografik, kültürel, topografik, mimari gelişim seyrini ortaya koymaya çalıştık. Toplumsal hayattan, dini hayata, iktisattan siyaset ve yönetime pek çok konuyu ele aldık Yayının son bölümünde ise hayatlarını İstanbul’da geçirmiş kültür, sanat ve bilim adamlarıyla yapılan konuşmaları içeren ‘Hafızalardaki İstanbul’ yer aldı.-Karar
ONLARCA İLGİNÇ NOKTA
Bu kadar tarihi birikim 10 cilde nasıl sığdı?
Kitabın planlama aşamasında ele alınan konuların olası hacimleri konusunda bir çalışma yaptık. Başka türlü olması mümkün değil.
Daha sonra da hedeflenen hacme göre sipariş ettiğimiz yazılara hem kelime olarak bir hacim hem de bir teslim tarihi belirledik. Bu sebeple planladığımız gibi geliştiği için sipariş ettiğimiz yazıları 10 cilde sığdırmak problem olmadı.
Çalışmanızda irdelediğiniz konularla ilgili en çok ilginç olan nedir?
Bu kitabı okuyan herkes kendisine çok çok ilginç gelecek onlarca nokta bulacak; uzun bir tarih içinde görselliği zengin, bilgi yoğunluğu tatmin edici bir gezi yapmış olacak. Sadece birkaçından bahsedersem ‘İstanbul’u gezin ama sadece Kapalıçarşıyı görün’ demiş gibi olurum. Burası bir tarih, tabiat, kültür ve medeniyet hazinesi. İlgilenen herkes, ben derim ki: ‘Buyurun mademki bu şehre geldiniz biraz zahmete katlanın bütün şehri gezin.’
Sizce İstanbul ne zaman güzelmiş? Neden?
İstanbul’un hem Doğu Roma/Bizans hem Osmanlı döneminde güzel dönemleri var. Bu dönemlerin ortak özelliği bunların sulh ve sükûn dönemleri olmasıdır. Osmanlı İstanbul’u için 15 ve özellikle 16’ncı asrı, kısa bir süre olmakla beraber Lale Devri’ni böyle dönemler olarak kabul edebiliriz. Bunların bir başka özelliği de şehrin imarının gerçekleştiği dönemler olması. Şehrin tam tersi üzücü dönemleri de var. Bunlar da genellikle tabii felaket dönemleridir. Tarih boyunca ve özellikle Osmanlı İstanbul’unda sivil mimari ahşap ağırlıklı olduğundan yangınlar ona düşünebileceğimizden çok daha fazla zarar verdi. Öyle ki kimi büyük yangınlar suriçi İstanbul’un zaman zaman yarısını hatta daha fazlasını yaktı. Yine büyük deprem dönemlerinde de İstanbul’un büyük ölçüde harap olduğunu görmekteyiz. 1200’lü yıllardaki IV. Haçlı seferlerinin Latin istilası da İstanbul’un en çok tahrip edildiği, yağmalandığı ve şehir sakinlerini bedbaht ettiği dönemlerdir.
İstanbul’un kültürünü bir şeye benzetmenizi istesek?
İstanbul kültürü farklı ırk, din, mezhep, adet ve geleneğin bir karışımı, çok renkli bir mozaik. Üç imparatorluğa merkezlik etmiş. İpekyolu üzerinde. İki kıtanın birleşim noktası. Bu çeşitliliği ve renkliliği dünyanın başka hiçbir şehrinde bulamazsınız. Düşünsenize bu şehir hem doğu Ortodoks Hristiyanlığının önemli bir merkezi olmuştur hem İslam hilafetinin. Bu şehre Osmanlıların Dersaadet demeleri boşuna değil. Dört asır dünya Müslümanlarının gözü ve gönlü bu şehre dönük olmuştur. Hala bu özelliğini büyük ölçüde koruyor.
DİN AÇISINDAN BATI’YA ÖRNEK
İstanbul’un dini hayatında göz çarpan detaylar nelermiş?
İnanç, ibadet ve ayin ve kültür olarak İstanbul üç dinin yaşandığı bir şehir. İşin en dikkate değer yönü şehrin yeni fatihlerinin çok kuvvetli bir İslami inanç ve duyguya sahip olmalarına rağmen diğer dinlerin inanç, ritüel ve kültür olarak uygulanmasına izin verdiler. Aynı dönemde Batı’daki İslam medeniyet merkezi Endülüs’ün Hristiyanların eline geçmesinden sonra Müslümanların ve Yahudilerin orada yaşama hakkı bulamadıklarını göz önüne alırsanız iki medeniyetin ötekine davranış biçimi hakkında daha net bir fotoğraf elde edebilirsiniz.