Söyleşi: Selim Sebilci
Sitemiz okurları için, sizi tanıyabilir miyiz?
1965 yılında İzmir’de doğmuşum. Babam askerdi, o yüzden askerlerin içinde büyüdüm desem yeridir. Üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğuyum. Babamın asker oluşundan çok fazla okul değiştirdim. Liseyi İzmir’de okudum, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve edebiyatı bölümünü bitirdim. 1988 yılından itibaren öğretmenlik yapmaktayım. Şu an için Giresun Atatürk Anadolu Lisesinde çalışıyorum. Evliyim ve iki evladım var.
Her yazarın yazmaya başlaması bir etken ile oluyor. Sizi yazmaya iten sebepler neler oldu?
Evet, her yazarı yazmaya iten bir etkenin olduğu söyleniyor. Ben henüz kendimi yazar olarak göremesem de emeklemeye çalışan bir yazma heveslisi olarak sanırım anlatmak arzusu beni yazmaya iten asıl sebep. Bir de babamı kaybedişim. Onun yokluğuna mehlem olan yek şey yazmak, bunu fark ettikten sonra yazmaya sarıldım diyebilirim. Lise yıllarımda bir defa bu konuda bir de ufak başarım olmuştu. Bir de hiç aklımdan çıkmayan bir anıdır ki ortaokulda iken bulunduğumuz ilçeyi ziyarete gelen Süleyman Demirel beni karakolun bahçesinde yazarken görmüş ve yazdıklarımı kontrol etmişti. Cümlelerimi gördükten sonra benim ilerde Türkçe öğretmeni olacağımı ifade etmişti. Dediği çıktı. Galiba o izleri takip etmem gerektiğini düşündüm.
İlk kitapların yayınlanması zor olur, derler. Sizin ilk kitabınız Gözleri Kehribar Rengiydi… Yayın macerası nasıl oldu?
Ben de diğer pek çok arkadaşım gibi dergilerde başladım yazmaya. İlk öyküm ise Ayvakti dergisinde yayınlanmıştı. Ardından farklı dergilerde çıkmaya başladı öykülerim. En büyük şansım Beşir Ayvazoğlu’na ulaşmam oldu sanırım. Arkası geldi. Gözleri Kehribar Rengiydi ilk öykü kitabım. Galiba ben şanslıydım ve hiç zorlanmadım ilk öykü kitabımı yayınlatırken. İyi dergilerde yayınlanmış olması bir avantaj oldu öykülerimin.
Öykünün sizdeki yazınsal karşılığı nedir? Neden öykü yazıyorsunuz?
Kendimi öykü yazarak ifade ettiğimi düşünüyorum. Galiba konuşarak ifade etmek konusunda oldum olası sıkıntı yaşamıştım. Çekingen bir yapım hep vardı, onu hiç kıramadım. Yazıya bu kadar sarılmamın altında galiba bu eksikliğim yatıyor. Yazı benim konuşma şeklim. İçimi dökme aracım ve kendimi bulmamda rehberim galiba. Ben öyle düşünüyorum.
Bir öykücü karşılaştığı her olayı, durumu, kişiyi öyküleyebilir deniyor. Siz öykü konularınızı nasıl seçiyorsunuz?
İnsan öğretmen olunca konu sıkıntısı çekmiyor zaten. Gerçi Türkiye’de zaten böyle bir sıkıntı yok. Şu konuyu yazacağım diye oturmuyorum aslında. Öykü bazen duyduğum bazen tanık olduğum bazen izlediğim bazen de yaşadığım ve hissettiklerim olabiliyor. Günler öncesinden kafamda kurmaya başlıyorum aslında. Günlük işlerimi yaparken kurgu kafamda duruyor sonra anı geldiğinde başlıyorum yazmaya. Çoğunlukla hiç beklemediğim şekilde alıp başını gidiyor öykü. Ben yazmıyorum sadece onu takip ediyorum. O kendini yazıyor, aklımda hiç olmadığı şekliyle neticeleniyor ben de şaşırıyorum çoğu zaman.
Öykü yazanlar daha sonra roman türüne yöneliyor. Böyle bir kanı var. Roman yazma düşünceniz var mı?
Genelde yazarlar hikayeyi romana geçmede bir basamak olarak kullanıyorlar gibi bir kanı var toplumda. Örnekleri de hayli var zaten. Benim roman yazma projeme gelince aslında biri bitmiş, diğeri devam eden iki denemem var. Yazmayı seviyorum, yazdıkça açıldığımı düşünüyorum. Hikaye seçici olmayı gerektiriyor. Sözü ölçülü kullanmayı, fazlalığa tahammülü yok hikayenin. Romanda hareket alanı daha fazla, daha rahat davranabiliyorsunuz. Amacım iyi bir kadın romancı olabilmek, kadın ruhunu gözler önüne serebilmek. Bunun anlatılmadığını düşünüyorum çünkü.
Dergilerle aranız nasıl? Hangi dergileri takip ediyorsunuz?
Dergilerden haberim var elbette. Az yazı göndermedim onlara, takip etmem gerekiyordu. İlk zamanlarda hiç seçici davranmadım ve adını öğrendiğim bütün dergilere yazdım galiba. Sonra tanımaya başladım ve seçicilik ardından geldi. Türk Edebiyatını mutlaka okuyorum, Yağmur dergisini okumaya çalışıyorum. Hece’ye bakarım. Kitaplık dergisini takip ederim. Varlık dergisi de baktıklarım arasında. Bir de Dergah var. Dergilerin yeni imzalara çok da insaflı davranmadıklarını düşünüyorum ben. Katı kuralları var, kırmak zor. Yenilere kapılarını aralamakta çok imtina gösteriyorlar. Daha cömert davranmalarını isterdim.
Sizde iz bırakan kitaplar hangileri?
Bende iz bırakan kitaplar hayli var ama aklıma ilk gelenler kitap olarak değil ama yazar olarak Sabahattin Ali, Peyami Safa, Tarık Buğra, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halid Karay… Özellikle Refik Halid Karay dili muhteşem. Her okuduğunuzda yeni bir pencere buluyorsunuz hiç fark etmediğiniz. Türkçe’yi kullanma becerisine şapka çıkarmamak elde değil. Sabahattin Ali hem öykücü hem romancı olarak bence çok başarılı… Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir… Hepsi farklı bir tat.
Genç yazarlara, yazmaya yeni başlayanlara neler önerirsiniz?
Genç yazarlara, yaşım hayli olsa da yazın hayatında çok gencim, öncelikle iyi bir okuyucu olmalarını önerebilirim. Okumadan yazmak mümkün olmuyor. Geleneği ve günümüzü takip etmelerini ve mutlaka dergilerde olgunlaşmalarını, pişmelerini tavsiye edebilirim. Can olabilmek için dergaha girdiyseniz kurallara uymak gerek diye düşünüyorum. Bizim dergahımız dergiler. Orada pişmeyi öğrenmek lazım bence. Aceleci olmamak ve iyi bir rehber edinmek de çok önemli bence. Onu buluncaya kadar arasınlar derim naçizane elbette.
Önce hangi yazarlar okunmalı?
Ben öncelikle Türk klasiklerinin okunmasından yanayım. Dünya klasikleri de tanınmalı elbette ama önce insan evini bilmeli. Evini özümsedikten evinin kıyısını köşesini iyice belleyip düzenini kavradıktan sonra sıra komşuya gelmeli. Bizim olanlarla başlamak en güzeli. Gerçekten muhteşem kitaplar var okunacak. Yukarda adını saydığım yazarlara ilave edilecek çok yazarımız var bizim. Onların tadı alınmalı. Onların rehberliğine sığınılmalı.
Şu sıralar nelerle ilgileniyorsunuz, neler yapıyorsunuz? Yeni kitap çalışması ya da projeler var mı?
Şu sıralar dediğim gibi yaza yetiştirmek istediğim bir romanım var, üzerinde çalışıyorum. Dergilere öyküler yazıyorum. Yurt içinde açılmış olan yarışmalara yazıyor ve katılıyorum. Okuyorum her fırsatta. En son Peyami Safa’nın Canan’ı bitirdim. İskender Pala okudum öncesinde. Biyografi okuyorum arada, dinlendiriyor beni. Tarih okuyorum. Tarihi seviyorum. Tarihi iyi bilmek gerektiğini de düşünüyorum.
On5yirmi5