Abdullah Güner’in röportajı
Türkiye’de şiir üzerine düşünen, fikir üreten en önemli isimlerden biri olan şair Hakan Arslanbenzer, Dergâh, Şehrengiz, Atlılar, Huruç, Kılavuz ve Fayrap dergilerinde şiir ve eleştiri yazılarıyla yer aldı. 2005 yılından bu yana aylık Fayrap dergisini çıkartan şair, Ocak 2011’de Avangard Yayınları’nı kurdu. Popülist Kültür Derneği kurucu üyesi olan Arslanbenzer’in, 90’lı yılların ortalarından günümüze kadar savunduğu ve aynı zamanda temellendirdiği Neo-Epik Şiiri isimli kitabı geçtiğimiz ay Okur Kitaplığı’ndan çıktı. Şair Hakan Arslanbenzer’le Neo-Epik Şiir kitabı üzerine konuştuk.
"SİYASİ VE TOPLUMSAL KONULU TAVIR ŞİİRLERİNE NEO-EPİK DİYORUM"
20 yıllık bir çalışmanın ürünü olan “Neo-Epik Şiir” kitabınız yeni yayınlandı. Öncelikle bu kadar uzun süredir üzerine yazdığınız ve konuştuğunuz “Neo-Epik Şiir” ne demektir? Neyi ihtiva eder? Bize açıklar mısınız?
Neo-Epik, geleneksel destanın biçim ve üslup normlarını terk etmiş modern destansı şiir. Bu normlar mısra sayısı, vezin, kafiye, tahkiye gibi şeylerdir. Geleneksel destana göre daha karmaşık bir şiir, Neo-Epik. Kişinin benliğinin sınırlarını aşabilen her mevzu ve meseleyi ihtiva edebilir. Genel olarak siyasi ve toplumsal konularda yazılmış tavır şiirlerine Neo-Epik diyorum.
Buna paralel olarak Neo-Epik şair kimdir? Neo-Epik şairin öncelikli vazifesi nedir? Neo-Epik şairin nasıl bir şahsiyete sahip olduğunu anlatır mısınız?
Neo-Epik şair kendi üstündeki kültürel ve hormonal etkileri sindirmeyi başarmış, böylece dünyaya berrak bir şekilde bakabilen, dünyayı mümkün olduğu kadar olduğu şekliyle görebilen gerçekçi şairdir. Yönlendirilmiş bir gerçekçilik değil bu. Sosyalist gerçekçilik veya milliyetçi gerçekçilik gibi bir şey değil sözünü ettiğim. İdeolojilerin üzerinde. Olması gerekeni, şemaya uygun olanı değil olanı yazar Neo-Epik şair. Bu da kendi içinde çok yönlü, hatta tutarsız veya çapraşık, yarı karanlık, süreçsel, değişip dönüşmeye meyilli bir gerçeklik olabilir.
"‘SİYASİ DOĞRULARIN’ NE KADAR DOĞRU VE NE KADAR YALAN OLDUĞU NEO-EPİKLE TARTILIR"
Neo-Epik şiirin ya da özünde şiirin bir irade savaşı olduğunu söylüyorsunuz. Burada Neo-Epik şiir bizi neye yönelik bir teyakkuza geçiriyor? Hareket sahası neresi oluyor? Neo-Epik şiirin ana damarını, neyle beslendiğini ve bizi nereye yönelttiğini anlatır mısınız?
Neo-Epik sayesinde önce dünyanın beni nasıl sarıp sarmaladığını görürüm. Zihnime yerleştirilmiş önyargıları tanırım. Ezberlerimi fark ederim. İkinci aşamada bunları doğruluk ölçüsüyle sınarım. Bu dediğim sınama her meselede olabilir. Hüküm içeren her cümlenin gözden geçirilmesi Neo-Epik içinde olur. Mesela, “Bizimkiler iyidir,” gibi bir şey var. Neo-Epik sayesinde bizimkilerin, iyiliğin ne olduğunu gözden geçiririm ve “bizimkiler” denenlerin gerçekten iyi olup olmadıklarını sınarım. Üçüncü aşama veya boyutta ara bulguları bir sonuca itmeye çalışırım. Bazı şairler, Ezra Pound veya Turgut Uyar gibi, üçüncü aşamayı tamamlamazlar. Bazı şairler de, Mehmet Akif veya İsmet Özel gibi, üçüncü aşamada çok etkili konuşabilirler. Neo-Epik şiir siyasetin tartı sahasıdır. “Siyasi doğruların” ne kadar gerçek ne kadar yalan olduğu Neo-Epikle tartılır. Neo-Epik şairler de yanılabilirler. Ama hepsi birden yanılmaz.
"NEO-EPİK ŞAİR KAFASIYLA, YORUMLARIYLA OLAYA MÜDAHALE EDEN SİYASİ BİR FİGÜR"
Modern insanın bugün yaşadığı savaşı, bir savaşçı olarak Neo-Epik şair nasıl inceler, irdeler ve fikrederek şiirini ortaya çıkartır? Neo-Epik şiirin ortaya çıkma, yaratıma uğrama süreci, işleyişi nasıl oluşuyor?
“Savaşçı” biraz abartı olur bence. Şair başka, savaşçı başka. Bugün kırsal alanda gerillalarla savaşan askerlerle, ya da başkalarının gözünde gerillalarla, biz şairleri aynı kefeye koyamayız. Canını ortaya koymayana mücahit diyemeyiz. Militan gibi şeyler denirdi eskiden, ama bu da teşbihten ibarettir. Şair savaşçısını arar bulur. Neo-Epiğin savaşçıları mutlaka savaş meydanında kan akıtan ve kanı akıtılan kişiler olmak zorunda değil. Benim savaşçılarımın, kahramanlarımın başında Sırp kurşunlarıyla can veren Boşnak ve Arnavut çocuklar geliyor. Adı konmamış Üçüncü Balkan Harbi beni üstümdeki hormonal ve kültürel etkilerin basıncından bir anda sıyırıp atmıştı. 1990’ların başında aynı şeyi duymuş binlerce insan var Türkiye’de. Bunu yazmayı amatörce de olsa hepimiz denemiştik. Zamanla bunun şiir açısından nasıl yapılırsa daha doğru olabileceğine dair bazı izlere rastladım. Bunlardan bazılarını söyleyeyim: Büyük olayı hem bir bütün olarak hem içerdiği açık seçik özgül olaylar çoğulluğu olarak tanımak gerekiyor. Boşnak iyi Sırp kötü, zavallı Boşnaklar katil Sırplar… deyip geçmekle o özgül olayı ve savaşı tanımış olmuyorsun. Ya da “Aliya!” methiyeleri. Balkan gerginlikleri boyunca ne oldu, bütün bu olayların yakın ve uzak geçmişinde neler olmuştu, başkalarının olaylara bakışı ve tutumu nedir ve kim ne istiyor? Soruları gerçekçi biçimde sorup araştırırsanız gerçek şeyler öğrenebilirsiniz. Neo-Epik şair tarihçi değil ama gazeteci hiç değil. Hele hele basit TV izleyicisi hiç değil. Kafasıyla, yorumlarıyla olaya müdahale eden siyasi bir figür daha çok. Bu da meseleleri ihata edecek bilgiyi edinme, düşündüğünü söyleyecek cesareti gösterme ve hata yapmaktan korkmama cehdi gerektiriyor.
Neo-Epik şiir diğer şiir kalıplarına göre daha anlaşılır, daha anlatılır ve daha yaşanır bir yerden beslendiği için bütün herkese hitap ediyor. Bunu insanlara anlatmak, anlayarak yaşamak, harekete geçmek bizde neyin ortaya çıkmasını ve devam etmesini sağlar/sağlayacak?
Hitap eder ama işlerine gelmeyebilir. Özellikle okuyucunun sınıfsal çıkarlarına uymayabilir. Çatlak ses istemez toplumun avantajlı kesimleri. Neo-Epik şiir çatlak sestir. Okuyucudan da kendi barındırdığı cesaretin bir benzerini ister. Kendi sınıfsal çıkarınızın aleyhinde davranabilecek insanlarsanız Neo-Epik sizin de şiiriniz demektir.
MODERNLİK İNSANI BENLİĞİNE KAPATTI
“Neo-Epik Şiir” kitabınız ‘İmgenin Ölümü’ ve ‘Lirik Şirin Ölümü’ başlıklarıyla başlıyor. Lirik şiirle modernliğin bağıntılı olduğunu ifade ediyorsunuz. Mesela bu tür şiirleri hormonal/lirik şiir diyorsunuz. Lirik şiirle modernliğin bağlantısı nerden geliyor? Bu karşılıklı ilişkileri neye sebep oluyor?
Modernlik insanı benliğine kapattı. Sanırım lirizmle ilişkisi ordan geliyor. Son zamanların şarkıcılarından biri “Ben bana kendim içim lazımım” diye bir şeyler geveliyordu melodi eşliğinde. Stüdyodaki gençler de hep bir ağızdan ona eşlik ediyorlardı. Herkesin tek, yalnız, güzel, çaresiz, bencillik hakkına sahip olduğunu anlatıyor lirik şiir. Tıpkı kapitalizmin ürünlerini satmayı kolaylaştıran reklamlar gibi.
"NEO-EPİK ŞİİRİN BİR ÖZELLİĞİ DE ÇOK SAĞLAM TÜRKÇEDİR"
En dikkatinizi çeken ve aynı zamanda da en önemli bulduğunuz epik şiir hangi şairin hangi şiiridir? Biraz bize bu şiirden bahseder misiniz?
İsmet Özel’in Ils Sont Eux şiiri beni derinden etkilemişti. Bu şiirin karmaşıklığı, derin ruh hali, içinde gerçek insanlar ve gerçek tavırlar barındırıyor olması, insanların bireysel kaderiyle toplumsal pozisyonları ve siyasi gelişmeler arasında pamuk ipliğine benzer bir bağ kurması, nispi uzunluğu ve şiiri 12 Eylül rejimine kafa tutan bir şiir olarak anlama imkanı bunun bir tür olabileceği fikrini bende uyandırmıştır. Turgut Uyar’ın Malatyalı Abdo İçin Bir Konuşma’sı, Sezai Karakoç’un Köpük’ü, yine İsmet Özel’in Amentü’sü ve Akif’in Hakkın Sesleri ve Gölgeler’deki şiirleri… Bunlar 20. yüzyılın tanıklarıydı. Mükemmel olmaktan uzak şiirlerdi ve bizi dünyaya başka türlü bakmaya ve bize yutturulan her siyasi herzeyi yememeye itiyorlardı. Bir de biraz acıklı şiirlerdi. Türkçe idiler. Neo-epiğin bir özelliği de budur. Çok sağlam Türkçedir.
"ŞAİRLER GÜNDEME KURBAN OLDULAR"
Türk şiirinin bugün geldiği noktayı hem politik hem de sosyolojik açıdan incelediğinizde ya da masaya yatırdığınızda hangi başat sorunların ya da soruların karşımıza çıktığını ve bu cevabının şairler tarafından verilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Son bir iki yıla ait bir rehavet görüyorum. Marmara Depremi, 2001 ekonomik krizi ve Irak’ın ABD tarafından işgali ile şiirde siyasi bir canlanma oldu; fakat nispi ekonomik istikrar, iktidar partisinin oyların yarısını alması, sivil-asker dengelerinin yeniden düzenlenmesi ile birlikte yeni bir uysallık türü ortaya çıktı. Memnun değilsiniz, muhalifsiniz ama neye muhalefet ettiğiniz, neden memnun olmadığınız belirsiz.
Bugün 29 Ekim, 10 Kasım gibi eski rejimin baskı ve uysallık yaratan simgeleri tartışılıyor ve gerçek anlamda insanları ilgilendirmediği için insanlar, içinde şairler siyasetten kaçıyor. Oysa 29 Ekim kutlansın kutlanmasın, 10 Kasım anılsın anılmasın Türkiye’de ve dünyada sıkıntılar ortadan kalkmıyor. Şairler gündeme kurban oldular bence. Kendi gündemini yaratabilen üç beş şair de şimdilik bekleyişte gibi duruyor. Küçük kıpırdanmalar var ama katı bir ses duymuyoruz. Ses çıkarsak sesimiz duyulacak mı, o da belli değil hoş. Kredi reklamlarıyla geçiyor hayat.
Türk şiirinin bugün geldiği noktayı Neo-Epik penceresinden nasıl görüyor ve yorumluyorsunuz? Bugün şiir bizden neyi istiyor şairler bize neyi söylüyor?
Neo-Epik bir problemi veya çözümü kimse böyle şeylerden söz etmezken ifade etmenin de adı. Herkes Türk diplomasinin NATO şemsiyesi altında ne kadar dahiyane aksiyonlara giriştiğinden söz ederken siz Neo-Epik şiirin olguları oldukları şekliyle algılayıp kanıtlama çabası içinde Müslümanlar arasındaki güvensizlik, gerilim ve savaşın Haçlı Seferlerindekine benzer taraflarını bulgulama gayreti içinde olabilirsiniz. Şiir reelpolitiğe bakmaz çünkü. Hükümetlerin aksiyonlarını haklılaştırma işine köşe yazarları bakıyor, şairler değil. Bu yürekte ve bu bilgi birikimine sahip üç beş şair var derken bile iyimserliğimi ifade etmiş oluyorum. Bazen rüzgar esmezse yaprak da kımıldamaz. Şairin gözüne muhakkak bir şeyler çarpacaktır ama.
On5yirmi5.com