Ayşe Büşra Erkeç’in röportajı
İskender Pala, 1958 Uşak doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Divan Edebiyatı dalında doktor, doçent ve profesör oldu. Divan edebiyatının halk kitlelerince yeniden sevilip anlaşılabilmesi için klasik şiirden ilham alan makaleler, denemeler, hikâyeler ve gazete yazıları yazdı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.
“Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanınan İskender Pala, Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’nü, AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü’nü, Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü aldı. Hemşehrileri tarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi. Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk, Katre-i Matem ve Şah&Sultan adlı romanlarının baskıları yüz binlere ulaştı, pek çok ödül aldı. Türk Patent Enstitüsü tarafından marka ödülüne lâyık görüldü ve adı tescillendi. Yazar İstanbul`u yaşayan ve seven biri olarak dervişane bir dil ile bizlerin önüne seriyor.
Herkesin mutlaka İstanbul’a bir geliş öyküsü vardır. Sizin öykünüz nedir?
Erzurum’da Edebiyat bölümünde okuyordum ve bölümde kitabını okuduğumuz hocalar da hep İstanbul’da ders anlatıyordu. Bu hal, Mevlana’nın ifadesiyle “Leğende mehtap seyretme”ye benziyordu. Oysa ense kökümde bir çıban yoktu; kaldırdım başımı ve mehtabı gökyüzünde seyretmek istedim. Uzun bir uğraştan sonra İstanbul’daydım.
İstanbul’u tek bir kelimeyle ifade etmenizi istesek…
Nazenin…
İstanbul’u hayatında hiç görmemiş birine İstanbul’a dair ilk neyi anlatırsınız?
Sokaklarında tarihin harmanlanabildiğini ve geçmiş ile geleceğin birlikte yaşanabildiğini.
Bir gün İstanbul’dan ayrılmanız gerekse en zor vazgeçeceğiniz yanı ne olur?
Sabah ve akşam yaptığım Boğaziçi vapur yolculukları.
İstanbul’da “Keşke hiç olmasaydı” dediğiniz herhangi bir şey var mı?
O kadar çok şey var ki… Boğaziçi’nde çarpık yapılaşma, tarihi yarımadada gökdelenler, sahillerde yeşil alan ihlalleri, sokaklarda nezaketsizlik, trafikte bencillik vs. vs…
İstanbul’un en sevdiğiniz semti hangisi?
“Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer”
İstanbul’u ilk defa ziyaret eden birini çıkartacağınız bir günlük İstanbul turunun olmazsa olmazları nelerdir?
Boğaz’da bir gemi yolculuğu, Üsküdar’dan gün batımı seyri, panaromik bir teras temaşası, Eyüp Sultan’da bir vakit namaz, Sultanahmet’te bir kahve içimi, (eğer tiryaki ise) Tophane’de bir nargile, Kanaat Lokantası’nda bir yemek.
İstanbul’un en önemli mimari yapısı sizce hangisi?
Üsküdar Kuşkonmaz (Şemsipaşa) külliyesi.
İstanbul Manzarası denildiğinde ilk aklınıza gelen yer neresi?
Çamlıca tepelerinden biri.
İstanbul’un sembolünü biliyor musunuz? Beğeniyor musunuz? Sizce ne olmalı?
Yedi tepeyi, Boğaziçi’ni, mimari kimliğini iyi yansıtan güzel bir semboldür. Beğenirim.
İstanbul’un ilk aklınıza gelen yöresel(?) yemekleri nelerdir? Bir başka ifadeyle İstanbul’la özdeşleşen yiyecekler nelerdir?
Eskiden Balık-Ekmek yenirdi. Şimdi çok şükür İstanbul’da her nimete ulaşmak mümkün olabiliyor.
İstanbul’u dünyanın diğer metropollerinden ayıran en büyük özelliği nedir sizce?
Tabii güzelliğindeki büyüleyicilik.
Son 10 yıla baktığınızda İstanbul’da en büyük değişimin hangi konuda yaşandığını söyleyebilirsiniz?
Sosyal hayatın zenginleşmesi ve teknolojik gelişmeler.
İstanbul’da yaşayan biri olarak karşılaştığınız sıkıntılar nelerdir? Çözülmesini istediğiniz en acil sorun nedir? Bunun çözülmesi noktasında neler önerirsiniz?
İstanbul “anlam”ını kaybediyor. Bence en önemli sıkıntı burada. Maddi olarak trafik sıkıntımız var ama inşallah Marmaray’dan sonra onda bir azalma olacaktır; lakin şehrin ruhu kayboluyor, kimliği eriyor, asıl buna bir çare bulmak gerekir. Bunun için estetik ve sanat bakış açılarına hitap eden çalışmaların ve projelerin hayata geçirilmesi, şehrin kendi kültürüne uygun bir hayata evrilmesi gerekir. Söz gelimi binaların ve şehirleşmenin başıboşluğu derhal giderilmeli, şehrin imar kurulları gibi işleyecek kültür sanat kurulları hayata geçirilmelidir. Kongre turizmine verilen değer kadar kültür ve sanat turizmine de yatırım yapılmalı, en azından turist rehberleri gerçek bilgiler ile ziyaretçilerin karşılarına geçebilecek seviyeye gelmelidir.
2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında İstanbul’da yapılan ve yaşananları takip edebildiniz mi? En kayda değer bulduklarınız neler?
İstanbul’un kırk semtine dair kırk kitap (sonra seksen oldu) ile şehre ait Kadı Sicilleri’nin yayınlanması kalıcı işler olmuştur. Onun haricinde 2010’dan geriye ne bir kültür merkezi, ne bir kütüphane, ne bir TV kulesi, ne de bir bina kalmıştır.
İstanbul’da hayata geçirilen hizmet ve projelerden memnun musunuz?
Restorasyon çalışmalarından ve insanların gündelik hayatını kolaylaştıran her proje beni memnun eder.
Sizin İstanbul hakkında bir projeniz olsaydı ne yapmak isterdiniz?
İstanbul’da bir sanatçılar kahvehanesi yapılmasına ön ayak olmak isterdim. Bütün kültür ve sanat adamlarının uğrayabileceği, halktan ilgili olanların da onları görebilecekleri, şehre dair sohbetlerin, fikirlerin, düşüncelerin ve duyguların paylaşıldığı, ressamıyla, şairiyle, aktris veya heykeltıraşıyla ortak zihinsel zeminlerin oluşacağı ve her kesimden kültür/sanat insanına hitap eden (şairin şiirini, ses sanatçısının şarkısını, romancının fikrini, ressamın renklerini paylaştığı) bir ortamı hazır etmek isterdim. Halihazırda Sultanahmet’teki eski İl Genel Meclis Binası’nın yerine yapılan parkta böyle bir atraksiyon gerçekleştirilebilir mesela…
İstanbul’u daha şuurlu yaşamanın ve hakiki bir İstanbullu olmanın formülü nedir sizce?
Şehri kiracı gibi değil, ev sahibi gibi kullanmak.
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız!
İstanbulajansı.com