Anneler hakkındaki sahneler arasında benim için en favori olan Swann’ların Tarafı’nın başlangıç bölümü. Bir okur olarak, yatağa uzanır ve annenin gelip kulağımıza “tatlı rüyalar” diye fısıldamasını beklersiniz. Onun sesini, kırılgan kahkahasını duvarların ve kapıların ardından duyarız. Biz o kısacık anda, onun bir anneden daha çok kadın olduğunu anlarız. Oğlunun odasındaki duyguları ise bizi, yedi cilt sürecek bir edebi yolculuğa çıkartır.
Toni Morrison’ın kaleme aldığı Sevilen’de köle bir kadının hikâyesi anlatılır. Bu kadın dünyaya çocuklar getirebilir ama onların üzerinde asla bir hakkı olamaz. Bir kadının en temel hakkı, annelik duygusu elinden alındığında onun içine işleyen acı, şiddet ve aşk; zulüm ve merhamet iç içe anlatılır.
Annelik, Isabel Allende’nin Ruhlar Evi kitabının ana teması. Siyasi gerginlik ve toplumsal çalkantılara karşı kadınlık ve annelik üzerine cesur, renkli ve unutulmaz pasajlar sunar.
Küçük Kadınlar’ın Bayan Marche ya da “Marmee”si rahatsız edecek kadar kusursuz bir karakter. Kocası iç savaşta çarpışırken o dört kızını büyütür. Ve hiçbir zaman pes etmez; bir sinir krizi ya da depresyon belirtisi göstermez. Sadece mükemmellik vardır. Bu bile ona hayranlık duymamız için yeterli olur.
Okurların aklında iz bırakan bir başka edebi anne de Alaaddin’in annesidir. Ortadoğu gibi ataerkil bir toplumda, bekâr bir anne olarak varlığını ortaya çıkarmaya çalışır. Binbir Gece Masalları’nın problemli anneler ile dolu olduğunu unutmayalım. Onların arasında Alaaddin’in annesi hikâyedeki lamba gibi parlayıp “Ben de varım” diyor.
Telegraph-Radikal