Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesindeki yazısında Kurban’ı ve Kurban’ın anlamını yazdı.İşte o yazı…
Kurban, üç temel hayatî gerçeği bizzat yaşatarak öğretir insana: Hayatı, ölümü ve hakikati.
Kurban, bize hayatın hakikatini de, ölümün hakikatini de, hakikatin hakikatini de, öncelikle ölüm gerçeği üzerinden hatırlatır.
Çünkü ölümü anlayabildiğimiz zaman, hayatı anlayabiliriz ancak.
ÖLÜMÜ ÖLDÜRMEK, HAYATI BİTİRMEKLE SONUÇLANIR
Ölüm, bize hayatın ne olduğunu, nasıl bir ‘şey’ olduğunu öğretir: Hayat, geçicidir. Ölüm, haktır; biz istesek de, istemesek de emr-i Hak bir gün mutlaka vukû bulacaktır.
Hayatı değerli kılan, hayata anlam katan, insanı da, hayatı da aşkınlaştıran yegâne ‘hakikat’, ölüm fikri ve gerçeğidir.
Ölümün hakikatine erdiğimiz, erişebildiğimiz, ulaşabildiğimiz zaman hayatın değerini ve anlamını hakkıyla idrak edebiliriz.
Ancak ölümün hakikatini derinlemesine kavrayabildiğimiz zaman, hayata, tabiata, bütün varlıklara hak ettikleri değeri verebilir, hayata anlam katabilir ve ruh üfleyebiliriz.
İrfan sahibi ârif kişiler hâriç, sıradan insanların göremedikleri, görmekte zorlandıkları bu gerçeği, en iyi gören kişiler, peygamberler, peygamberlerin sahip olduğu ruhtan izler taşıyan büyük sanatçılar ve düşünürlerdir.
Bu nedenle, örneğin, Schopenhauer’ın, ölüm fikrinin, hayatın yegâne şartı olduğunu söylemesi, boşuna değildir.
Özetle… Ölüm fikrinin yitirilmesi, hayatın bitirilmesiyle sonuçlanır. Ölümü öldürmek, hayatı yok etmektir.
ÜMMÎLEŞMENİN, ADANMIŞLIĞIN VE AŞKINLAŞMANIN YOL HARİTASI…
Ölüm fikrini ve gerçeğini yitiren insan, hayatın hakikatini kavrama imkânlarını da yitirir: Ölüm, hayatımızı, makro düzlemde bu dünyayla, mikro düzlemde ise, kendi bencilliklerimizle, fetişlerimizle, saplantılarımızla, sonu gelmeyen ve bir türlü tatmin edemediğimiz arzularımızla ve iştihalarımızla sınırlandırdığımız zaman, hayatı da, başka varlıkların hayatını da, kendimizi de bitireceğimizi öğretir bize.
Dolayısıyla ölüm fikri, insanın önünde sonsuz bir dünyanın açılmasına, bu dünyayı da, kendi bencilliklerini, kibrini ve zaaflarını da aşabilmesine imkân tanıyan bir yol haritası uzandığını gösterir insana, insanın önünde…
İşte kurban, Hz. İbrahim’in ve oğlu İsmail’in kişiliklerinde anıtlaşan adanmışlığın ve arınmanın, teslimiyetin ve ümmîleşmenin bütün zamanlar ve mekânlar için geçerli yegâne yol haritasını ve programını sunar bize.
Kurban, bizi ölüm hakikatiyle bilfiil buluşturarak, burun buruna getirerek, bize ölümü ayne’l-yakîn yaşatır ve hakka’l-yakîn düzeyine ulaştırır bizi: İnsanın melekûtî âlemden getirdiği ama dünyayı ve alışkanlıklarını putlaştırmasından ötürü körelttiği, kapattığı algı kapılarını sonuna kadar açar: İnsanı aşkınlaştırarak insanca bir hayatın ve hakikatin özünün, özsuyunun nerelerde gizli olduğunun şifrelerini sunar bize.
İnsan, kurban’da ölümü bilfiil tecrübe ederek, acıyı, merhameti, sabrı, metaneti, çelik gibi bir direnme gücüne sahip olmayı öğrenir.
Kurban’la yaşanan ölüm eğitimi, insanın dünyanın ve nefsinin kötülüklerinden arınmasını sağlayan mükemmel bir ümmîleşme yolculuğudur.
Kurban, dünyanın normal hâle getirdiği kötülüklerden ve nefsinin, kendisini vahşî bir canavara dönüştüren, hayata ve bütün varlıklara karşı duyarsızlaştıran kibirden, zulümden her türlü kötü alışkanlıklardan arınma, arındırma ve meleksileşme imkânı sunar insana.
Kurban, bize, ölüm gerçeğini kavratarak, bizi kendimize getirir…
Bencilliklerimizden, kibirden, gururdan, böbürlenmekten, bütün şiddet ve zulüm biçimlerinden arındırır…
Tabiata, diğer varlıklara, hayvanlara, bitkilere ve bütün insanlara karşı daha şefkatle, daha merhametle, daha adaletle yaklaşma şuuru ve duyarlığı kazandırır…
ÖLÜMSÜZLÜK FİKRİ, NEREDE GİZLİ?
Dikkat buyurunuz lütfen: İnsanın ölümü unutması, insandaki ölümsüzlük fikrinin bir göstergesi ve uzantısı aslında.
İnsanda bir ölümsüzlük fikri var: İnsandaki ölümsüzlük fikri, ölüm ötesi hayat fikrinin bir yansıması.
Yakıcı gerçek şu burada: İnsan, ölümsüzlük fikrine, ölüm ötesi bir hayat olduğu hakikatine, ölüm gerçeğini bihakkın idrak edebildiği zaman ulaşabilir.
Ölüm fikrini yitiren insan, gerçekte, ölümsüzlük fikrini ve ölüm ötesi hayat gerçeğini yitirmekten de, dolayısıyla hayatı bitirmekten, anlamsız hâle getirmekten, hayatın değerini bihakkın idrak edemeyecek bir derekeye düşmekten de kurtulamaz.
Ölüm fikri, insana, hem bu dünya hayatının geçici ve sınırlı olduğunu, hem de ruhunda saklı bulunan ölümsüzlük fikrinin izini nasıl sürebileceğini öğretir.
İşte kurban, insanı, ölüme yakınlaştırarak, hayata, hakikate, hayatın ve hakikatin sahibi ve kaynağı Hak’ka yaklaştırır.
DÜNYAYI CEHENNEME ÇEVİRENLER, KURBAN FİKRİNDEN YOKSUN OLANLARDIR!
Kurban’ı ‘hayvan katliamı’ olarak görenler, insanı, hayatı ve hakikati yok edecek kapıları sonuna kadar açtıklarını, insanlığı, ölümü öldüren, duyarsızlaştıran, duygusuzlaştıran zorbaların zorbalıklarına mahkûm etmekten başka bir şey yapmış olmadıklarını görebiliyorlar mı acaba?
Oysa kurban, hayat demektir, merhamet demektir, hassasiyet demektir, incelik demektir, insanlık demektir ve bütün bu gerçeklerin hakikatine erebilme düzeyine ulaşabilmek demektir.
Kurban şuuru, insanın, ölüm karşısındaki duyargalarını, hayatı ve hakikati bütün boyutlarıyla idrak edebilmesini sağlayabilecek algı kapılarını sonuna kadar açar. İnsanı, şefkat, merhamet ve adalet duygusuyla donatır.
Kurban şuuruna sahip bir insan, bırakınız insan öldürmeyi, bir karıncayı bile öldüremez.
Dünyayı cehenneme çevirenler, ölüm fikrinden, insana ölüm gerçeğini hatırlatacak kurban hakikatinden yoksun kişiler ve bu kişilerden oluşan toplumlar değil midir?
Özetle… İnsan ölümden kaçtıkça, hayattan uzaklaşır; ölüme yaklaştıkça, ölüm gerçeğini idrak ettikçe, yaklaşabilir hayata ve hayatın hakikatine.
TESLİMİYET, ARINMA VE ÜMMÎLEŞME BAYRAMI
Kurban, bize ancak kendimizden geçerek kendimize gelebileceğimizi öğreten mükemmel bir öğretmendir.
Kurban, ölümü, hayatı ve hakikati kavrayabilmemizi sağlayan bir lütuf ve ihsanıdır bize Rabbimizin. Ancak kurban sayesinde, kurban’la tanık olduğumuz, tanış olduğumuz, hakikatine ve sırrına erebildiğimiz ölüm gerçeği aracılığıyla, bu hayatın sonlu olduğunu, insanca bir dünya inşa edebilmenin yolunun bütün alışkanlıklarımızı terk etmekten; nefsimizi, nefsimizin bencilce arzularını dizginleyebilmekten; hakikati teslim almak yerine, hakikate teslim olarak nefsimizi ve bütün dünyevî şeyleri putlaştırmaktan kurtulabilmekten, kısacası, dünyaya ve nefsimize teslim olmak yerine, Hakka ve hakikate teslim olmaktan, dünyanın ve nefsimizin ayartılarından arınabilmekten geçtiğini öğreten muazzam bir hayat ve diriliş programı sunar bize.