Yenişafak gazetesinde Nedret Ersanel İran’ın hamleleri ve Ortadoğu’da oluşmakta olan yeni düzeni yazdı.İşte o yazı…
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan’ın, ‘Eğer IŞİD karşıtı koalisyon güçleri, Suriye’deki yönetimi ve rejimi IŞİD eliyle değiştirmek isterlerse, bunun sonucunda İsrail’in dahi güvenliği kalmayacaktır’ şeklindeki sözleri bölgede ardı sıra gelecek ‘açılımların’ işaretidir.
Bir önceki İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın, İslam Cumhuriyeti’nin ‘kurucusu’ Ayetullah Humeyni’den alıntılayarak tekrarladığı, ‘İsrail haritadan silinmelidir’ sözüne kıyasla hissedilen aritmiyi kaçırmamamız gerekiyor.
Tahran yönetiminin, İsrail’i hadi ‘korumak’ demeyelim ama ‘akıbeti konusunda ABD/Batı kaygısını paylaşıyor görüntüsü’ vermesiyle birlikte, Ankara’yı sıklıkla uyardığını söylemesini de işaretlemeliyiz!..
‘Her ne kadar dostumuz Türkiye ile aramızda Suriye’yle ilgili anlaşamadığımız konular var olsa da, onları ve Amerikalıları, kararı Suriye halkının vermesi gerektiği konusunda uyarmıştık. Türkiye ‘Yeni Osmanlıcılık’ peşinde. Biz, onları ve diğer ülkeleri Suriye’ye girmeleri durumunda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacakları konusunda uyardık. Bölgede öyle gruplar var ki, bizim işin içerisine girmemize dahi gerek kalmaz.’
BU BİR ÜÇGEN Mİ: ABD-İRAN-İSRAİL!
İran’ın İsrail’e yönelik açıklamalarının ne kadar itiraz veya tehdit içerdiği metnin insicamına bakışınıza bağlı ama ağırlıkla hissedilen bunun ABD’ye verilmiş bir ‘danışmanlık bilgisi’, ‘uzman görüşü’ olduğudur. Elbette kendi hesaplarını da kollamaktadır ama nihayetinde destektir.
Yeni durum listesine İran ile ABD arasında IŞİD’e karşı ‘mesajlaşmalar’ olduğu haberleri de eklendiğinde, ‘Yeni Ortadoğu’da yeni bir istasyona geldiğimizi görmemiz gerekiyor. (‘Israel at risk if U.S. overthrows Assad, senior Iran official warns’, 12/10, AP/Haaretz.)
Bu yeni durum, ABD ve İran arasındaki temasların ‘bölgesel güvenliği’, bağlı olarak ‘bölgenin geleceğini’ kapsamasıdır!
Bunun ilk işaretleri, geçtiğimiz Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin, ‘nükleer sorununun çözülmesi İran ile Batı arasında derin işbirliği silsilesi yaratabilir’ cümlesinde yakalanmış olması gerekiyor! (‘President expresses concern about globalized terrorism’, 25/09, İRNA.)
DİKKAT: NÜKLEER UZLAŞI VE DERİN TOKALAŞMA!
Önümüzdeki soru artık şudur; ABD ve İran, ‘aralarında derin işbirliği silsilesinin’ kapılarını açacak çekişmeli nükleer müzakereleri bağlıyor olabilirler mi?..
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Avrupa Birliği Dışişleri Bakanı Catherine Ashton ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Zarif bu Çarşamba Viyana’da buluşuyor. Kimi uzmanlara göre bu yer seçimi ‘manidardır’. Viyana, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın merkezini barındırdığından müzakerelerin başarısını ilan için uygun bir yerdir ve bilerek seçilmiş olabilir.
Keza, İran’ın bu konudaki resmi ağızları görüşmelerin bundan sonra bozulmayacağını ve Kasım sonuna kadar bir anlaşmaya ulaşılacağını, kötü ihtimal; mühletin uzatılacağını hissettiren konuşmalar yapıyorlar. (‘Iran-Powers N. Talks: November Deadline May Extend’, 11/10, FNA. Bu satırlar yazılırken, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, nükleer müzakerelerde ‘kesinlikle anlaşmaya varılacağını’ da açıkladı.)
Beyaz Saray’ın hem ülke içinde hem de dışında böyle bir başarıya ihtiyacı olduğunu görebiliyoruz. Bu yüzden de müzakerelerin başının bağlanmasını zorluyorlar.
Tahran’ın ‘bir ABD müttefiki’ olarak bölgenin geleceğinde ne ifade edeceğini artık daha çok düşünmeliyiz! (Daha yeni, Türkiye ve İran arasında tırlara uygulanan geçiş ücretinin anormal fiyat restleşmelerine sahne olması buna delil sayılır mı?)
İSRAİL BU ANLAŞMAYA NASIL RAZI OLUR?
‘Yeni Ortadoğu’dan ne anlamamız gerektiği konusunda önemli ipuçları yakalayabileceğimiz bir soru da budur. Yani, kanlı-bıçaklı görünen İran ile İsrail arasında hangi müşterekler kurulabilir? İsrail ve meşum lobisi ne karşılığında sessizleşir, hatta işbirliğine destek verir?..
Eğer İran’ın yukarıdaki açıklamalarını Tel Aviv’e şirin görünme adımlarından biri sayarsanız, Tahran’ın yerleşik İsrail’e muhalefet politikasını lağvetmesi iyi bir rüşvet olabilir mi?.. (Elbette kolay olmayacaktır; dini lider ve ‘Devrim Rehberi’ Ayetullah Ali Hamaney’in ağzından çıkan şu cümleler pek taze; ‘ABD, İngiltere ve İsrail, IŞİD’i kullanarak Müslümanlar arasında ihtilaf çıkartıyor. Şii ve Sünni Müslümanlar, bir diğer mezheple aralarında ihtilaf çıkaracak davranışların, kesinlikle ABD, İngiltere ve Siyonistlere hizmet edeceğini bilmelidir’.)
Nükleer dişleri sökülmüş ve aşırılıklarından arınmış ‘ılımlı’ İran, İsrail için tatmin edici olur mu?
Ya da İngiliz Parlamentosu’nun, Filistin’in devlet olarak tanınmasına ilişkin önergeyi kabul etmesi?
Nihayet, 1990’lı yılların başından bu yana söylene söylene dillerde tüy bırakmayan, bir zamanlar İsrail-Türkiye üzerinde denenen, Ortadoğu’yu iki taraftan parantezleyen ‘Arap olmayan iki devlet’ planı hayata geçebilir mi?..