Markar Esayan Yenişafak gazetesindeki yazısında; çözüm süreci,6-7 Ekim olayları ile HDP ve Kandil’in tutumlarını tartışıyor.
Maalesef PKK sorunu ülkedeki egemenlik kavgası bağlamında Kobani üzerinden yeni bir işlev kazandı. Sorunun bildiğimiz özünden bahsetmiyoruz artık… Kandil silahlı bir aktör olarak karşı cephede yer almaya karar vermiş gözüküyor.
6-7 Ekim olayları, Hüda-Par, Aleviler, polis ve asker faylarının hepsine birden yüklenen, bu fayların kırılmasıyla kaos yaratmanın siyasi sonuçlarına odaklanan stratejik bir kalkışmaydı.
Hükümetin Kobani’nin Kürtler için güvenlik/aidiyet/kimlik noktasında hangi sinir uçlarına temas ettiğini zamanında idrak edememiş olması Kobani’nin asıl mesele olduğu anlamına gelmiyor.
PKK ‘medya’ desteği konusunda dünyanın en şanslı örgütü. 50 kişinin vahşice öldürüldüğü olaylar karşısında dahi ‘Bu öfkeyi anlayın’, ‘Hükümet HDP’yi hedef seçti’ türünden makyajlama harekâtıyla korumaya alındı. Gezi’de Kürtleri sokağa dökemeyince küsenler PKK/HDP güzellemesi yapmaya başladılar.
Ahmet Kaya’yı ‘Kürtler ve Kürtçe vardır’ dediği için linç edenler, 50 vatandaşın öldürülmesi sonrasında PKK/HDP’yi arkalayarak faturayı hükümete kesme telaşına düştüler.
Kürtlerin kara kaşına kara gözüne değil bu ilgi.
2015 seçimleri öncesinde Kandil üzerinden estirilecek sağlam bir rüzgâra hazırlıklı olunmalı. Siyasi olarak önü kesilemeyen, Çankaya/Hükümet geçişini başarıyla yapan AK Parti’nin hal edilmesinde son koz PKK olmuşa benziyor.
Öyle ki, Çözüm Süreci Kandil’in provokasyonları ile çökse de, Kandil seçim öncesi Güneydoğu’da kanlı fiili bir durum yaratsa da, uzaylılar dünyayı işgal etse de tüm düzenekler içeride ve dışarıda faturayı hükümete kesmek için kurulmuş vaziyette.
Validebağ ve ‘AK Saray’ yüklenmeleri, Çavuşevsku göndermeleri hiç doğal değil.
Yüksekova ve Diyarbakır’da sivil askerlere yönelik kan dondurucu infazları, bu infazlara bağlı darbe tehditlerini, Kandil’den gelen ‘ABD arabulucu olsun’ tekliflerini, CHP ve beyaz Türklerle flörtü bu bağlamda düşünmek gerekiyor.
Öcalan/Kandil ve HDP 6-7 Ekim olayları ile ciddi anlamda bir güven bunalımı yarattı. Medyanın tersi dezenformasyonuna rağmen, 2013 Mayıs’ından beri Kandil verdiği hiçbir sözü tutmadı. Üzerine bir de 6-7 Ekim olayları yaşandı.
Eğer mesele Çözüm Süreci’ni bitirmek ise Kandil elinden geleni esirgemedi. HDP ise siyaset adına hazin bir performans sergiliyor. Seçmen desteğini yüzde 10’dan yüzde 5’e düşürmeyi rekor sürede başardılar.
Böyle büyük bir provokasyona rağmen sürecin ayakta duruyor olması bile gelecek adına iyimser olmaya yeterli.
Ancak muhataplık hakkını kaybetmemek için İmralı/Kandil ve HDP’nin çok net güvencelerle netleşmesi gerekiyor.
Asayiş konusunda teminat.
Silahlı güçlerin sınırları terk etmesi.
Türkiye ile silahlı mücadele döneminin kapandığının ilan edilmesi.
Kandil/HDP, Kobani gibi doğabilecek ilk fırsatta gemileri yakabileceğini ispatladı. O zaman kendilerini sağlam çıpalarla bağlamaları gerekmektedir. Yoksa süreç bitmez, sine-i millete dönülerek yola devam edilir.
Kandil bir Greenpeace değil, bu komplikasyonlar maalesef doğal. Süreç bunların aşılmasıyla gelişecek. Öyle veya böyle…
İmralıya ziyaretlerin anlamlı olabilmesi için güven tazeleyici adımların atılması gerekiyor. Eğer Öcalan da Kandil gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bahsettiği üst aklı önceliyorsa, yola o üst akılla devam eder, Türkiye ile değil.
Böylelikle son fırsatı da kaçırmış olur.
Diyelim ki PKK üzerinden bir darbe mümkün oldu. Bundan ne kazançları olacağını doğru hesaplamalılar. Konjonktür değişip üst akıl örgütü buruşturup bir kenara attığında ellerinde ne kalacak?
Söyleyeyim, bir elli yıl daha yoksul Kürt ve Türk gençlerini öldürme/öldürtme hakkı…
Yazının devamını okumak için tıklayınız..