Hayrettin Karaman Yenişafak gazetesindeki yazısında şiddeti konu ediyor.İşte o yazı…
Çünkü ham insan (nefis), fıtratına uygun eğitime tabi tutulmazsa -ki bu fıtrat ancak İslam ile özünü koruyup geliştirebilir- kötülüğe meyillidir(Yusuf:12/53). Öfke ve şehvet (bedeni ve cinsel arzular, ihtiyaçlar) akla galebe çalar; öfkeden şecaat, cinsel şehvetten iffet erdemleri oluşacak yerde ifratlar ve rezillikler oluşur.
Şiddet yalnızca bugün, bu çağda mı vardır? Elbette hayır. Kur’an’ın belki de temsili anlatımına göre Hz. Âdem’in iki oğlundan biri diğerini, kıskançlık yüzünden haksız yere öldürmüştür (Maide: 5/28).
İnsanlık tarihi boyunca savaşlarda ve kavgalarda oluk gibi kan akıtılmış, nice masumların canı yanmıştır.
Hak dinler şiddeti tamamen ortadan kaldırmak için değilse de azaltmayı hedeflemiştir.
Buna rağmen dini özemsemeyen, nefsini Allah’a teslim edemeyen, dinin şekil, merasim ve ritüellerini yerine getirmekle beraber ahlakını kuşanamamış olanlar her zaman şiddete başvurmuşlardır.
Bir barış, rahmet, merhamet, şefkat, yardımlaşma… dini olan İslam’ın sözde mensupları bile hemen her zaman kadınlarını, çocuklarını, işçi ve hizmetçilerini ve gücü yetiyorsa başkalarını dövmüşlerdir.
Belli bir tarihten sonra, özellikle iki dünya savaşından ve vahşi kapitalizmin dünyayı saran zulmünden sonra insanlık “insan hak ve özgürlükleri”ni hatırlamış, âkıl ve vicdanlı liderler, mütefekkirler, hukuk adamları toplantılar yapmışlar, sonunda insan hakları ile ilgili belgeler imzalanmış, bundan böyle hak ve özgürlüklere riayet edileceğine söz verilmiştir.
Peki şimdi dünyada insan hak ve özgürlükleri mi önde gidiyor, güçlünün sınırsız hırsının ve arzusunun tatmini mi önde gidiyor?
Amerika’da Kızılderilileri, Avustralya’da Aborjinleri katlederek topraklarına yerleşen beyaz haydutlar ile zayıf toplulukları sömürerek maddi ve manevi değerlerini gaspeden Avrupalı yoldaşları şimdi de ihtiyaç duydukları her şeyi en kolay, en ucuz ve en devamlı olarak elde edebilmek için fitne ve fesad peşinde koşuyor, toplumları bölüp birbirine düşürüyor, olmadı ülkelerine girerek vurup kırıyor, hak edeni değil, işbirliğini kabul edenleri iktidara getiriyor hasılı dünyayı kasıp kavuruyorlar.
Bugünün dünyasında en zengin seksen beş kişinin serveti, üçbuçuk milyar yoksulun malvarlığından fazla imiş. Gözlerini ancak toprağın doldurabileceği/doyurabileceği zenginlerin vicdan, insaf ve adalet duygusundan mahrum olmaları yüzünden mahrum ve mağdurların, gelir dağılımından ve refahtan adil pay almaları imkânsız hale gelmiştir.
Anneler ve babalar çok meşgul olduklarından (?) çocuklarını ya tanımadıkları bakıcılara bırakıyorlar veya daha iki üç yaşlarında iken ellerine akıllı (?) telefonları ve elektronik aletleri veriyor, oyalanmalarını sağlayarak işlerine bakıyorlar. Peki bu yavruları oyaladıkları şeylerin içinde ne olduğunu merak ediyorlar mı? O oyunları, eğlenceleri kimler hazırlamışlar, içine hangi dünya görüşü, ahlak ve değerleri yerleştirmişler; bunları biliyorlar mı?
Bugün iletişim araçlarının deccalleşmesi yüzünden dünyanın bir ucunda olan birkaç saniye sonra öbür ucuna ulaşıyor. Ulaşan da daha ziyade (haber değeri olduğu için) şiddet, zorbalık, zulüm, savaş, kavga, edepsizlik, ahlaksızlık…
İbretle hatırlayalım ki, bir ülkenin halkını temsil edenlerin toplandıkları mecliste seçkin ve seçilmiş kişiler kavga ediyor, ağza alınmayacak küfürler ediyor ve kafa göz yarıyorlar.
Böyle bir dünyada, böyle bir ülkede, böyle bir çevrede hayata gözlerini açan, büyüyen, zulüm, kötülük, şiddet ve edepsizlikten nasiplenen insanlardan ne bekliyoruz?