Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı….
Sömürgeciler, sömürgeleştirdikleri ülkelere yerleşmek, halkların dirençlerini kırmak için önce, bu ülkelerin elitlerinin zihin yapılarını ve eğitim sistemlerini değiştiriyorlardı silbaştan.
ÖNCE ZİHİNLERİN EFENDİLERİ OLDULAR!
Sömürgeci eğitim sistemiyle, öncelikli olarak sömürgeleştirdikleri toplumların elitlerini, entelijansiyasını, üst sınıflarını zihnen köleleştiriyorlar; sonra da bu ülkeleri sözkonusu “köle ruhlu” tiplerle istedikleri gibi yönetiyorlardı “uzaktan kumanda”yla!
Sömürgecilik döneminde, sömürgeleştirilen köle ruhlu elitler, sömürgeci valilerin buyruğu altında keyif sürüyorlardı!
Yaptıkları şeyin “gönüllü acentalık” ve bir tür “ajanlık” olduğunu düşünmüyorlardı bile.
Aksine bu köle ruhluluğu, ülkeye, “modern bir eğitim sistemi, modern hayat tarzı, modern kalkınma” getirmek gibi ayartıcı gerekçelerle savunuyorlardı..
“İNCİL’i VERDİLER, HER ŞEYİMİZİ ALIP GİTTİLER’’
Afrika’nın kurucu liderlerinden Kenyatta, “sömürgeciler, bize İncil’i verdiler, gözümüzü açtığımızda her şeyimizi elimizden alıp gitmişlerdi,” demişti.
Sömürgeciler, sömürgeleştirdikleri toplumlara İncil vermeden önce, öncelikle modern eğitim sistemi, ardından da modern sağlık sistemi ve hayat tarzı verdiler; ama bir süre sonra, sömürgeleştirilen ülkelerin modernleştirilerek yani sekülerleştirilerek kültürlerinin ve dünyalarının, hayatlarının ve kaynaklarının nasıl kolayca yok edilebildiğini gördüler.
SÖMÜRGECİLİK 0LARAK MODERNLEŞME
İşte modernleşme teorileri, bundan sonra geliştirildi. Açık sömürgeciliğin sona erdirildiği, örtük sömürgecilik sürecinin başlatıldığı aralıkta yani.
Sosyoloji bilimi, Batı’da, Batılı toplumların sekülerleşmelerini tamamlamaları sürecinde icat edildi ve tam bir sekülerleştirici bir “araç” olarak kullanıldı.
Batı toplumlarının dışındaki toplumların sekülerleştirilmelerini sağlamak için de antropoloji bilimi geliştirildi: Adına antropolog denilen modern / seküler misyonerler, Batı-dışı toplumlarda “arazi temizliği” yapıyorlar; böylelikle bu bâkir toprakların insanlarını, toplumlarını ve kültürlerini nasıl sömürgeleştirebileceklerini “gösteren” yol haritalarını çiziyor, yapı-taşlarını döşüyorlardı.
Sonuçta, Rustow gibi Batılı sosyal bilimcilerce Batı-dışı toplumlarda uygulanmak üzere geliştirilen modernleşme teorileri, önceden BatılıIar tarafından “dışarıdan” sömürgeleştirilen toplumları, bu kez “içeriden” sömürgeleştirilmiş / devşirilmiş “yerli” elitler tarafından sömürgeleştirme işlemine tâbi tutarak Batılılaştırma reçeteleri sunuyordu.
KENDİ-KENDİNİ SÖMÜRGELEŞTİREN EĞİTİM SİSTEMİ
Modern eğitim sistemi, modern hayat tarzını, zevklerini, duyma ve düşünme biçimlerini de beraberinde getiriyor ve sömürgeleştirilen toplumların özgün kültürlerini, hayat tarzlarını, duyma ve düşünme biçimlerini yerle bir ediyor, bütünüyle yok ediyordu.
Modern eğitim sistemi, sömürgeciliğin keşif kolu gibi kullanılıyordu.
Sömürgeleştirilen toplumlar, modern / seküler eğitim sistemiyle modernleştirilerek içeriden teslim alınıyorlar ve her şeylerini yitiriyorlardı.
Modernleştirme, adı konulmamış, gizli sömürgecilik biçimiydi ve açık sömürgecilikten daha tehlikeliydi.
“GÖNÜLLÜ FAHİŞELER”
Modernleşme, dünyanın Batılılaştırılması / sekülerleştirilmesi sürecinde başvurulan zihnî bir tecavüz yöntemi olarak kullanıldı. Modernleştirilen yerli elitlerse, bu zihnî tecavüzden haz alan ve bu tecavüzü kendi toplumlarına uygulamaktan çekinmeyen “gönüllü fahişeler”.