İbrahim Karagül’ün Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Türkiye’ye asıl oyun içeriden oynanıyor. Elleri kolları içeriden bağlanıyor. Dışarıya yönelik her hamlesi içeriden engelleniyor. Sistemik dönüşümün de, ekonomik sıçramanın da, dış politik açılımın da, yeniden biçimlendirilen coğrafyaya yönelik güç arayışının da esas düşmanları içeriden oyun kuruyor.
Cumhuriyet tarihinin güç/iktidar dokunulmazlıklarını tehdit eden bu açılımlara karşı müthiş bir direnç sergileniyor. Daha büyük, daha güçlü Türkiye demek, iktidar alanlarına başkalarının da katılımı demektir. Bu da paylaşmak, bölüşmek demektir. İşte bunu engellemek için beslenen direnç artık iç siyasi tartışma, bakış farklılığı boyutlarının çok ötesine geçti. Bu direnç, artık ülkeye ciddi bedeller ödetmeye, ağır zayiat vermeye başladı ve tahammül edilir sınırları çoktan aştı.
İş, vatan millet düşmanlığı, ülke düşmanlığı boyutlarına ulaştı. İçerideki direnç ile Türkiye’yi yeniden kafese sokmaya dönük dışarıdan gelen zorlayıcı müdahale arasında kurulan ortaklığın tek hedefi var o da bu ülkeyi yeniden vesayet altına almak, yeniden tam bağımlı ve kontrol altında bir ülkeye dönüştürmek.
Türkiye meydan okudu ve savaş başladı
Türkiye’nin yüz yıl sonra başlattığı meydan okumaya meydan okumayla karşılık verdiler. Bu karşılıklı meydan okuma, öyle sanıyorum ki, 21. yüzyıla damgasını vuracak ve hesaplaşma tarihi olarak anılacaktır. Peki, Türkiye’nin gözlerini kör edip, hareket edemez hale getirmeye dönük projenin başarı şansı var mı? Bence yok ama verdiği ve vereceği zararlar çok fazla. Daha şimdiden bu direnç, Türkiye’yi olması gereken yerin en az yirmi yıl gerisinde bırakmayı başardı.
Bunun en ağır faturasını yakın çevremizde, Ortadoğu’da görüyoruz. Bölge lime lime edilirken, parçalara ayrılırken, yeni bir güç haritası ortaya çıkarken, her ülke bir şekilde bu güç paylaşımının en merkezinde yer almaya çalışırken Türkiye’nin bölgede attığı her adımın içeride infiale neden olması size şaşırtıcı gelmiyor mu?
Filistin’le niye ilgileniyoruz, Suriye’den bize ne, Irak’tan uzak duralım, Lübnan veya Kuzey Afrika bize ne verecek, Afrika’da ne arıyoruz, Güney Asya veya Latin Amerika’ya niye gidiyoruz gibi ilk bakışta sığ bir itirazı andıran tepkilerin Türkiye’de neden bu kadar diri tutulduğunu hiç sorgulamaz mıyız?
Kim ya da kimler kuruyor bu saati? Kimler kurguluyor bu iç direnci?
Osmanlı haritasını raftan indirmek
Dünya 20. yüzyılın bitişi ile yepyeni arayışlara girdi. Her ülke bir tarih sayfasının kapandığını, yeni sayfanın asla Soğuk Savaş dönemi kurallarına göre yazılmayacağını biliyordu. Birçok ülke, tozlu raflardan dosyaları, imparatorluk hatıralarını indirip masanın üstüne koydu. Herkes kendi arayışına yoğunlaşmalı ve ayakta kalmalıydı. Çünkü var olan sistem çökmüştü. Yeni sistem arayışında birçok güçlü ülke kaybedecek, tarih sahnesine yeni uluslar çıkacaktı.
O zaman da Türkiye’nin zamanlamasına müdahale ettiler. Arayışını engellediler. İçerideki iktidar dizaynıyla bu arayışı, yeniden pozisyon almayı, Türkiye’yi yeni şartlara hazırlamayı geciktirdiler.
Ama tarihin fırsat verdiği, önüne mucizeler koyduğu ülkelerden biriydi bu ülke. Rüzgar değişmiş, tarih normalleşmeye dönmüştü. Türkiye de birçok ülke gibi raflardan geçmişin dosyalarını indirdi. Coğrafyayı, şehirleri, komşularını, zenginliklerini, imkânlarını yeniden keyfetti. Kamuoyu bu keşfi, arayışı, ayağa kalkışı coşkuyla karşıladı.
Türkiye şaşırtıcı biçimde öne çıkmaya başladı. Bu yükseliş içeride ve dışarıda ciddi bir reaksiyona yol açtı. El birliği ile bu ülkenin adımlarını yavaşlatmaya başladılar. Çok çirkin senaryolar uygulandı. Tarihe utanç sayfaları olarak geçecek oyunlar sahnelendi.
Osmanlı şehirleri İran kontrolünde
Türkiye ne zaman eski Osmanlı coğrafyasına göz atsa, dikkat etse, ilgi gösterse kıyameti koparıyorlar. Oradaki insanların sorunlarıyla ilgilense, bölgedeki kaosu sona erdirmeye dönük girişimlerde bulunsa Türkiye içinde isyan projelerini devreye sokuyorlar. “Türkiye Osmanlıcı olmuş, Türkiye emperyal olmuş” bir yaygara koparıyorlar.
ABD Ortadoğu’nun her sokağına yerleşmiş, İngiltere coğrafyayı yeniden dizayn etmeye çalışıyor, Fransa Afrika ve Ortadoğu’da her taşın altından çıkıyor, Almanya burnumuzun dibine silah yığınağı yapıyor bu utanmazların hiç birinden ses çıkmaz.
Devam edeyim; Onların Osmanlı toprağı diye yüz yıldır uzak durduğumuz o şehirler, o ülkeler bugün kimlerin kontrolünde? Şam İran’ın kontrolünde, Bağdat İran’ın kontrolünde, Yemen İran’ın kontrolünde. Osmanlı şehirleri artık İran’ın denetiminde. Türkiye gidince emperyal oluyor, İran gidince haklı savaş mı oluyor?
Sudan-Suriye arasında yeni proje uygulanıyor
Bu anlamda İngiltere de İran da kendi oyununu kuruyor. Ama Birinci Dünya Savaşı’nda tarihin en büyük siyasi yıkımlarından birini yaşamış bizler bu şehirlere, orada yaşayanlara ilgi gösterince içeride bazıları kurulmuş saat gibi çınlamaya başlıyor. İşte bu, ülkeye atılan en büyük kazıktır, en büyük ihanettir.
Türkiye Suriye’deki muhalifleri destekliyor diye kıyameti koparanlar Esed’in birliklerinin başındaki İranlı komutanları yadırgamıyor. Birileri IŞİD üzerinden bölgesel savaş senaryoları uyguluyor. IŞİD’e karşı Irak’ta başlatılan operasyonları İranlı komutanlar yönetiyor.
Sudan’dan Suriye’ye kadar uzanan bölgede, bugünkü kaosu sona erdirecek gücü olan demokratik siyasi dönüşümü sabote edenler onun yerine IŞİD’i koydu ve şiddet kültürünü öyle bir yerleştiriyorlar ki, bu şiddet üzerinden 21. yüzyıl boyunca devam edecek bir “İslam iç savaşı”nın altyapısını oluşturuyorlar.