Abdülkadir Selvi’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Öcalan, Nevruz mesajında bir tarih vermek suretiyle PKK’ya silahları bırakma gündemiyle toplanması çağrısını yaptığı taktirde süreç adam akıllı hız kazanacak. Öcalan’ın PKK’ya Nisan ayında toplanması yönünde çağrı yapması bekleniyor.
Bu arada İzleme komitesi oluşturulacak. İzleme Komitesi’nin Nevruz’dan sonra oluşturulup bu arada Kandil ve İmralı ile görüşmeler yapması bekleniyor.
En önemli aşamalardan birini de PKK’nın Türkiye’de silahlı faaliyetlerine son verme kararını alması oluşturacak.
PKK, silahlara veda ettiği taktirde sıra Türkiye içindeki silahlı unsurların yurt dışına çıkışına gelecek. Örgütün, Türkiye topraklarındaki silahlı unsurlarını Suriye ve Irak’a çekmesi, bir bölümünün de silahları bırakıp Türkiye’ye dönmesi bekleniyor. Silah bırakanların Türkiye’ye dönüşü için yasal ve idari önlemlerin alınması gerekiyor. Bunların başında da Eve Dönüş yasasının ihtiyacı karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmesi geliyor.
PKK’nın silah bırakma kararının kolay alınacağı ve yukarıda özetlediğim süreçlerin kolay olacağı düşünülmesin.
Çözüm sürecinde ne zaman ki önemli bir aşamaya gelindi, süreci sabote etmek için büyük güçler hemen devreye girdiler.
İşte Oslo süreci.
İşte Paris suikastı.
İşte 6-8 Ekim olayları
Hele ilk ikisi katıksız yabancı yapım bir provokasyondu.
Çözüm sürecinde yeni ama çok kritik bir aşamaya geldik.
15 Temmuz 1984 tarihinde Şemdinli ve Eruh’ta ilk silahlı eylemini başlatan PKK gibi kanlı bir örgüt, Türkiye’de silahlı mücadeleyi bırakma kararını alacak.
PKK bu kararı almak istese de bazı ülkelerin istihbarat servislerinin Kandil’e bu kararı aldırmak istemeyeceği kesin.
Çözüm sürecinin başında bir faks metninden söz etmiştim.
PKK ile ilişkileri yürüten CIA’dan bir yetkili, ”Çözüm sürecinde Türkiye Cumhuriyeti sizi aldatabilir. Biz de devrede olalım. Sizin haklarınızı koruyalım” diyordu.
Türkiye, Oslo sürecinde yabancı bir ülkenin desteğini aldı. Ancak Oslo’da sızdırılan belgeler bize gösterdi ki, sürecin bir parçası olan yabancılar aynı zamanda süreci istedikleri anda sabote edebilecek gücü elde etmiş oluyorlar.
“Üçüncü Göz” olmak isteyen ülkelerin bu niyeti sezildiği için, başka ülkelerin olmadığı yeni bir süreç başlatıldı. Adına, ”Milli” dediğimiz bugünkü süreci kast ediyorum.
Oslo’da olduğu gibi içeriden engelleyemeyen ülkeler bu kez dışarıdan engelleyebilmek için kandil üzerinde yoğun bir baskı kurmuş durumundalar.
Öyle bildiğiniz gibi bir baskı değil. İlginç olanı hepsi de farklı rolleri oynuyorlar. Bunlar hangi ülkeler ve kim neyi istiyorlar? Görünürde üç ülke. Ama peykleri var.
1-İran çözümü engellemek istiyor.
Çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte İran istihbaratının önemli ismi Kasım Süleymani, Kandil’i mesken tutmuştu. İran’ın çözüm sürecinin akamete uğratmak için Kandil üzerindeki baskısını artırdığı söyleniyor. Cemil Bayık üzerinden PKK’da etkin bir kola sahip olan İran’ın süreci sabote etme adına birçok şeyi göze alabileceği tahmin ediliyor.
Bir anekdotu paylaşmak istiyorum.
Sürecin yine kritik bir aşamasında Murat Karayılan, çözüm heyetine, ”Birkaç görüşmede bulunamayabilirim” diyor. Merak ediyorlar. Sebebini soruyorlar. Israrlı sorular üzerine, ”İran istihbaratı peşimde. Önlem almam lazım” karşılığını veriyor.
2-ABD, PKK’nın denklemden çıkmasını istemiyor.
Ortadoğu’daki projelerini Kürtler üzerinden yürütmeyi tercih eden ABD için PKK, bölgede önemli bir silah. Ayrıca, ”Dinci” bir terör örgütüne karşı, PKK gibi seküler bir yapının silahlı mücadele yürütmesi, batı tarafından daha sempatik bulunuyor.
DEAŞ’a karşı PKK-PYD’nin Kobani’de verdiği mücadele, ABD’nin bu tezini güçlendirdi. O nedenle PKK’nın silahları bırakıp bu denklemden çıkmasını istemiyorlar. Ayrıca PKK, Türkiye’de silahlı mücadeleyi bırakma kararı aldığı taktirde, Türkiye, PKK üzerinden terbiye edilmeye çalışılan ülke konumundan çıkacak. Siz bu denklemin bir yerine İsrail ve Almanya’yı da ekleyin.
3-İngiltere-ABD,” Üçüncü Göz” olmak istiyor.
ABD ile İngiltere’nin ortak yürüttüğü bir diğer oyun planında ise, “üçüncü Göz” olarak sürece dahil olmak yer alıyor. Cemil Bayık bir söyleşisinde bu formülü gündeme getirmiş ve üçüncü bir ülkenin gözlemci olarak süreçte yer almasını istediklerini söylemişti.
Bayık, ”Bu ABD olabilir. Uluslararası bir heyet de olabilir. Aracılara, gözlemcilere ihtiyaç var. Bizler Amerikalıları da (Gözlemci olarak) kabul edebiliriz” demişti.