Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi, başında söyleyeyim: Papa’nın “soykırım”açıklaması, ardından da Avrupa Parlamentosu’nun (AP), “soykırım”ı onaması, Türkiye’ye karşı adı konulmamış bir savaş ilanıdır.
Tarihin yeniden yapıldığı tarihî bir süreçten geçiyoruz: Batılılar, Türkiye’nin 50 yıl içinde toparlanıp yeniden bölgenin tarihini şekillendirecek yegâne aktör konumuna geleceğini çok iyi görüyorlar. 0 yüzden Türkiye’yi, daha henüz yolun başındayken “boğmak” istiyorlar.
Türkiye, durdurulamazsa, Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarının tehlikeye girmesi kaçınılmazlaşacak. Zira Batılılar, dünya üzerindeki hegemonyayı, İslâm dünyası üzerinde kurdukları hegemonyaya borçlular. İslam dünyasından defolup gittiklerinde, tarihten çekilme sürecine girecekler. Bunu Batılılar bizden çok daha iyi kavramış durumdalar.
Bu meselenin çok iyi kavranabilmesi için bir tarih felsefesi yapmamız, karşılaştırmalı medeniyetler tarihi okuması ortaya koymamız gerekiyor.
CERMENLER VE ROMA MİRASI
Önce şu temel tarihî gerçekleri, çok iyi bileceksiniz: 1000 yıldır, tarihi, iki aktör yapıyor: Cermenler ve Biz.
Cermenler, yalnızca Avrupa tarihinde etkin oldular. Biz ise, Asya’nın, Avrupa’nın ve Afrika’nın kesişme noktasında, üç kıtanın tarihinin yapılmasında kilit rol oynadık.
Roma’nın siyasî misyonunu yalnızca Cermenler kavradılar; imparatorluk mirasını, Hıristiyanlığın sunduğu toparlayıcı itici gücü arkalarına alarak onlar hayata aktardılar.
Ve nihayet 9. ve 10. yüzyıllarda Karolenj İmparatorluğu Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nu onlar kurdular ve Hıristiyanlığın, doğuşundan itibaren Avrupa’da bütün Avrupa’yı toparlayıcı bir aktör olarak belirleyici bir rol oynamasını Cermenler sağladılar.
AVRUPA’YI TARİHE İSLÂM KIŞKIRTTI
Burada iki önemli tarihî gerçeğe dikkat çekmek gerekiyor.
Birincisi şu: Hıristiyanlık, doğuşundan itibaren ancak 9 asır sonra tarihe girebilmiş, tarihin yapılmasında belirleyici rol oynamaya başlayabilmişti: Yalnızca mevzî bir roldü bu: Avrupa’yı kurmuş ama Avrupa’nın başka medeniyetlerin kökünü kazıyacak Haçlı Seferleri’yle başlayan sömürgecilik ve emperyalizmle ürpertici noktalara ulaşan saldırgan, bütün insanlığa, insanlığın medeniyet birikimine saldıran yıkıcı yolculuğunun kodlarını, yapı-taşlarını da döşemişti.
Burada dikkat çekilmesi gereken ikinci tarihî nokta şu: Avrupa’yı tarihe kışkırtan yegâne itici güç, İslâm medeniyetinin tarihî yürüyüşü olmuştu. Başka bir deyişle, eğer İslâm cihanşümûl bir medeniyet yürüyüşü gerçekleştirmemiş olsaydı, Avrupa, tarihe giremezdi.
Tam burada tarih felsefesi açısından bizim ve Avrupalıların tarihi yapış, tarihte varlık gösteriş ve diğer medeniyetlerle ilişki kuruş biçimleri açısından dikkat çekilmesi gereken önemli noktalar var:
Birincisi, İslâm, doğduğu ilk yüzyıldan itibaren tarihe girmeyi başaran olağanüstü bir medeniyet hamlesi geliştirmişti.
İkincisi, İslâm medeniyeti, Batı uygarlığı gibi başkalarını yıkan ve yok eden bir tecrübeye dayanmaz; aksine başkalarıyla birlikte varolan, başkalarının kendileri olarak ve kendileri kalarak yaşamasını sağlayan bir zemin sunar.
ŞARK MESELESİ
Son iki yüzyıldan bu yana Cermenler de, biz de tarihten çekildik. Son iki yüzyıldır, tarihi, iki büyük sanayi Devrimi’ni gerçekleştiren İngilizler yapıyor.
İngilizler, Yahudiler ve diğer Avrupalı güçlerle birlikte Osmanlı’nın durdurulmasında belirleyici oldular.
İngilizlerin, 200 yıllık küresel hegemonyalarının gerisinde, “Şark Meselesi” olarak adlandırılan uzun soluklu bir strateji yatar.
Bu stratejinin, iki temel ayağı var: Birincisi, Osmanlı’nın Avrupa’dan uzaklaştırılması: Bunu başardılar.
İkinci strateji ise, çeyrek asırdır adım adım hayata geçiriliyor: Müslüman toplumların İslâm’dan uzaklaştırılması.
Bu ikinci strateji, iki şekilde hayata geçirilmeye çalışılıyor: İslam’ın Protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi, içinin boşaltılması, küresel sisteme itiraz etmeyecek, dini, bireysel inanç meselesine indirgeyen hormonlu Müslüman kitleler icat edilmesi.
İkincisi de, İslâm dünyasının tam ortadan ikiye yarılması; yapay bir Şiî-Sünnî çatışması zuhûr ettirilmesi. Ve lokal çatışmaların, etnik kimliklerin kaşınarak Müslüman toplumların siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik bir kaosun eşiğine sürüklenmesi.
TÜRKİYE’NİN KUŞATILMASI
İşte tam bu noktada, 1000 yıldır olduğu gibi İslâm dünyasını yeniden toparlayacak bir Türkiye’nin gelişinin önlenmesi.
Bu nedenle, 100 yıl önce Osmanlı durdurulmuştu; şimdi de İslâm dünyasını yeniden toparlama emareleri gösterdiği görülen Türkiye kuşatılmaya çalışılıyor son çeyrek asırdır.
Papa’nın “soykırım”açıklaması ve hemen ardından da Avrupa Parlamentosu’nun (AP), “soykırım”ı onaması, yüzsüzlüğün dikalasıdır! Türkiye’yi kuşatmayı ve durdurmayı amaçlayan, geçiştirilemeyecek önemli bir tehdittir.