Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…
Geçen hafta kamuoyu Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na isnat edilen fetvalarla çalkalandı ve maalesef bu konu bahane edilerek Diyanet‘in ve esasen İslâm‘ın itibarı hedef alındı.
Din İşleri Yüksek Kurulu, “Başkanlığımızın temel ilke ve prensipleriyle tamamen tezatlık teşkil eden, Başkanlığımıza ve Yüce Dinimiz İslam’a yönelik olumsuz algı oluşturmak amacıyla planlanan bu edep ve ahlak dışı sabotajı” kesin bir dille ret ve deşifre ederken, Diyanet İşleri Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği hemen şu açıklamayı yaptı: “Bugün bazı internet sitelerinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı Dini Bilgilendirme Platformu‘na dayandırılarak verilen ifadeler ve bu çerçevede metinde yer alan akıl ve ahlâktan yoksun görüşler Din İşleri Yüksek Kurulumuza ve Başkanlığımıza isnat edilemez. Elektronik ortamda türlü hile ve desiselerle, çeşitli kelime oyunlarıyla, kendisini vatandaş yerine koyarak platforma soru sorup aldığı cevapları da tahrif ederek, bunu Başkanlığımızı itibarsızlaştırmanın bir yöntemi olarak kullanmak hiçbir akıl ve vicdan tarafından kabul edilemez…”
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez de, ‘toplum huzurunda telaffuz etmekten hayâ ettiği’ bu haberin, yüz binlerce yerde kendisinin sarıklı cübbeli resmi ile birlikte yayınlanmasını ve hemen İngilizce’ye çevrilmesini, Vatikan’ın yanı başında İtalya’nın en büyük gazetesine manşet yapılmasını ve özellikle ‘bu milletin sadakasıyla kurulan bir haber ajansı tarafından Arapça’ya çevrilip Arap dünyasına “Diyanet aile içinde şunu şunu caiz görüyor” başlığı ile servis yapılmasını’ çok üzülerek açıkladı…
Sayın Görmez’in açıklaması, bütün tereddütleri giderecek kadar netti: “‘Bu konuda vatandaş bize bir soru sormuş mu’ diye sorduk sisteme. Mail yoluyla sorulmuş. Biz demişiz ki standart cevabımızda; ‘Bu patolojik bir sapkınlıktır. Bunun müşahede altına alınması lazım.’ Doktora işaret etmişiz; tabi azabı da göstererek, günah olduğunu da ifade ederek, Allah’ın yasaklarını da bildirerek…”
Hemen ardından “Alevi hanımefendi ile evliliğin caiz olmadığını” söyleyen bir fetva da Diyanet’e isnat edildi. Sayın Görmez’in “tamamıyla yalan ve iftira olduğunu” söylediği bu sözde fetva ile önceki isnat birleştirerek de Alevi vatandaşlarımızın hassasiyetleri üzerinden bir operasyon yapılmak istendi…
Bu şeytani ve sinsi operasyon hakkında Prof. Dr. Mehmet Görmez’in kanaati şöyle: “Anlaşılıyor ki, önceden organizasyona başlanmış. Kadın dernekleri haberdar edilmiş. Pek çok çalışma yapılmış üzerinde ve haber yapılır yapılmaz yarım saat içinde on binleri bulan tweet’lerle sosyal medyada birinci gündem maddesi haline getirildi… Ve doğrudan hedefe İslâm dini konuldu…”
Peki, Diyanet Teşkilatı ve Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez, neden hedef tahtasının tam ortasına yerleştirilerek medya üzerinden bizzat İslâm‘a karşı bir psikolojik savaş başlatıldı?
Bu sorunun cevabını doğru olarak verebilmek için, son beş yılda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve özellikle Mehmet Görmez’in üstlendiği yeni vizyona dikkat edilmelidir. Peki, nedir bu yeni vizyon?
Malum, küresel şer odaklar, bugün İslâm dünyasının başına sardıkları şeytani plânı yıllar önce açıklamışlardı: “Bundan böyle savaş, Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır.” Önce “İslâm”ile “terör”ü özdeşleştirmeyi, daha sonra da Müslümanı Müslümana kırdırmayı hedefleyen bu sinsi plan, maalesef bütün can yakıcılığı ile devam ediyor. Bu süreçte üretilen El-Kaide, DAİŞ, Boko Haram gibi örgütler, küresel şeytani güçlerin elinde oldukça elverişli araçlar olarak kullanıldı ve kullanılıyor… Bu şeytani süreç, Irak ve Suriye’de yaşanmakta olan katliamlar ve nihayet İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilimle, bölgesel bir “Mezhep Savaşı”na dönüşme tehlikesi taşır hale geldi. Bütün İslam dünyasını sarabilme potansiyeli taşıyan bu ciddi tehlikenin baş göstermesi üzerine, önceki yıllarda tüm İslâm dünyasındaki Şii ve Sünni din adamlarını ve İslâm âlimlerini sık sık bir araya getiren Sayın Görmez önce İran‘ı ve hemen ardından da Suudi Arabistan‘ı ziyaret etti. Bu temaslardan döner dönmez de Diyanet Teşkilatı’na karşı önceden hazırlanmış olan bu sinsi komplo devreye konuldu…
Evet, mesele bundan ibarettir. Ancak daha genel çerçevede ifade edecek olursak mesele şudur:
Küresel düzlemde cazibesini ve egemenliğini yitirmiş bulunan Batılı yaşam biçimi karşısında tek alternatif hayat tarzı olarak insanlığın ufkunda parlayan İslâm‘ın, yeniden tarihin belirleyici aktörü olmasını engellemeye çalışan şer güçler, bir yandan Müslümanları terörize etmeye, öbür yandan da İslâm’ın itibarını sarsmaya çabalamaktadırlar. Dünyada ve Türkiye’de İslâm’a olan ilgiyi azaltacak ne kadar “uç” ve “uçuk” dini yorum varsa gündeme taşıyan, buna karşılık özellikle son yıllarda “dengeli ve sahih” İslâm anlayışını etkin bir şekilde yaygınlaştırmakta olan Diyanet’i itibarsızlaştırmaya çalışan bu şer odaklar, Türkiye’de ve dünyada ayak seslerini işittiğimiz İslâmî dirilişi asla durduramayacaktır.
Özetle; Diyanet’e yönelik bu şeytani komplonun asıl hedefi İslâm’ın ta kendisidir ama beyhudedir.