Ortadoğululaşma, özeleştiri, itiraf/çılık

Yazarlar
Akif Emre, Yenişafak gazetesindeki yazısında Ortadoğululaşma algısının temelindeki oryantalist etkilere dikkat çekerek,bu algının oluşmasındaki batı etkisinin es geçilmesinin aydının yabancılaşma...
EMOJİLE

Akif Emre, Yenişafak gazetesindeki yazısında Ortadoğululaşma algısının temelindeki oryantalist etkilere dikkat çekerek,bu algının oluşmasındaki batı etkisinin es geçilmesinin aydının yabancılaşması örneği sayılabiceğini belirterek; “Ortadoğululaşmaktan korkup Batı’yı örnek gösterenlerin Ortadoğu’da yükselen şiddet ve iç savaş manzaraları ile Afganistan, Irak işgali arasında bir ilişki kuramaması en basitinden aşağılık kompleksi ile açıklanabilir. ” diyor.İşte o yazı…

Bugünlerde her kesimden aydınlarla beraber muhafazakâr okumuş yazmışların dillendirdiği Ortadoğululaşma korkusu gündemde. Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olma tehlikesinden bahsedenler, Batı ile Doğu’yu güvenlik açısından kıyasa tabi tutmaya kadar vardırıyor işi.

Bu şikayetlerin yaslandığı temel argüman, Türkiye’nin aslında bir Doğu ya da Ortadoğu ülkesi olmadığı, ama olma ihtimalinin, tehlikesinin mevcut olduğu. İkincisi ise bizatihi Ortadoğu’nun ve de Doğu’nun apriori olarak olumsuzluklar, cinsel suçlar, etnik, sekter çatışmalar vs. otağı olması gibi bir algı üzerinden ortaya atılan yorumlar.

Her iki varsayım da olumsuzlanan bir Ortadoğu algısı üzerine inşa edilen akıl yürütmeye dayanıyor. Bu Ortadoğu algısının varacağı sonuç, Fransa’da Charlie Hebdo’nun Ege sahiline minik bedeni vuran Suriyeli Aylan yorumudur. Batan teknede bedeni kıyıya vuran küçük Aylan’ın fotoğrafını hatırlayalım… O küçük çocuğun, Ege’nin sularında can vermeseydi, büyüyünce cinsel tacizde bulunan bir mülteci olacağını ima eden, insanın haya ve insaf duygusunu iptal eden bir karikatür…

Ortadoğululaşmaktan korkanların değişik vesilelerle dile getirdikleri, korktukları sahnelerin gerçek olan boyutları da var. İlk akla gelen, özellikle son yirmi yıldır bölgede yaşanan şiddet, terör ve etnik, sekter çatışmalar… Devlet şiddeti, siyasal belirsizlikler ve buna bağlı insan haysiyeti ile bağdaşmayan uygulamalar…

Verili gerçeklikler genellikle muhayyel Ortadoğu algısını desteklemek için kullanılır.

Bir topluma, bölgeye ve nihayet kültüre ait algı kısa sürede oluşmaz. Türkiye’de Ortadoğulu olmaya tepeden bakan perspektif yirmi, otuz yılda oluşmadığına göre Ortadoğu denilen coğrafyanın üzerine bu algının yapışması da beş, on yılda gerçekleşmedi. O halde bu imajı besleyen, yayan ve nihayetinde politik bir argüman olarak kullanan bakış açısını, ideolojiyi kurcalamamız gerekecek.

Bugün kabaca Ortadoğululaşma denilen ürkütücü algı, tarihsel olarak oryantalist Doğu imajının günümüze uyarlamasıdır. Egzotik Doğu feminenleştirilir, özellikle cinsellik  üzerinden merakı tahrik eder ve cinsel suçlar, kadının aşağılanması, güvende olmaması gibi ötekileştirici suçlamalar peşi sıra gelir. Gerçekte Paris Saint Michel’in arka sokakları yahut Londra West End ile herhangi bir Ortadoğu şehri arasında kadına yönelik suçlar açısından rakamsal karşılaştırma bile yapılmamış olabilir. Önemli olan tarihsel olarak beyaz adamın misyonunu diri tutan oryantalist yaklaşımın bugün liberal İslamofobi şeklinde piyasaya sürülmesidir.

Hiç de güllük gülistanlık olmayan bir yer görünümü veren Ortadoğu’nun bu imajına aydınların sığındığı Batı’nın katkısının yok sayılması, tam da bu aydınların kendi kültürüne, aidiyetine yabancılaşma örneği sayılabilir. Sadece insan hakları, kadın meselesi değil; sekter vekâlet savaşlarından etnik bölünmelere, devlet şiddetinden özgürlük sorunlarına dair pek çok alan, Batı’nın doğrudan veya dolaylı etkileri yok sayılarak açıklanamaz.

Ortadoğululaşmaktan korkup Batı’yı örnek gösterenlerin Ortadoğu’da yükselen şiddet ve iç savaş manzaraları ile Afganistan, Irak işgali arasında bir ilişki kuramaması en basitinden aşağılık kompleksi ile açıklanabilir. Batıcı aydınların bu söylemi hiç de yeni değil; toplumlarından ve kültürlerinden hem sürekli uzaklaşmışlar hem de kendi toplumlarını aşağılamışlardır. İslamofobinin yerli versiyonunu üretmekten beri kalmadılar. Muhafazakâr kesimden kimi okumuşların benzer söyleme sığınmaları ise özeleştiriden başka anlamlar ifade ediyor.

Özeleştiri ile itirafçılık arasındaki ince çizgiyi belirginleştiren nüanslar bazen fark edilmeyebilir. Güç ve iktidar karşısında kaybedenlerin genelde başvurdukları yöntemdir itirafçılık. Kendini, kaybedenlerden ayırmak için, dominant olana kabul ettirme yöntemidir. Yapıcı olmaktan çok tahrip edici etkiye sahiptir ve bir tür ideolojik kriminal vakadır. Özeleştiri ise itirafçılıktan farklı olarak, kendi otantikliğine sahip çıkarak eksiğini, yanlışını onarma girişimidir ve inşa edicidir.

İslam medeniyetinin merkezî coğrafyasına Ortadoğu ismini verenler, aynı zamanda buranın siyasi, etnik ve sekter olarak ‘Ortadoğulaşması’nın tohumlarını atanlardır. Mevcut zaaflarının tüm sorumluluğu elbette dışarıya ait değil. Ama mevcut sorunları ait olduğu medeniyet havzasının içinde özeleştiriye tabi tutmakla, Batı adına kültürel itirafçılık yapmak arasında temel fark vardır.

Türkiye’nin Ortadoğululaşmasından korkanlar Türkiye’nin nereli olduğunun, nereye ait olduğunun da cevabını vermek durumundadırlar. Bir medeniyeti kendi normları, kültürel ve ahlaki kodlarıyla değerlendirmek özeleştiri işidir. Bunları dikkate almadan ödünç kavramlarla küçümsemek itirafçılıktır.

yazının devamını okumak için…