Demokrat darbe sevici siyaset

Yazarlar
Akif Emre’nin Yenişafak gazetesinde; “Uluslararası dinamiklerden aldıkları cesaretle, askeri vesayeti kaldırma mücadelesi veren liberallerin iktidar ilişkilerinde etkisizleştikleri oranda ...
EMOJİLE

Akif Emre’nin Yenişafak gazetesinde; “Uluslararası dinamiklerden aldıkları cesaretle, askeri vesayeti kaldırma mücadelesi veren liberallerin iktidar ilişkilerinde etkisizleştikleri oranda asker gölgesine sığınmaları Türk siyasetinde ilkesellik denilen söylemin ne kadar konjonktürel ve belli güç mihraklarına bağımlı değişkenler olduğunun tipik örneğidir.” dediği yazısı…

Siyasi yelpazede taraflar değil ilkeler, değerler ve ölçüler yeniden tanımlanıyor, herkes kendine göre bir kriter icat ediyor. Politik tarafgirlik, tutum değişikliği hayatın ritmi içinde bir ölçüde beklenen ve anlaşılabilir bir tutum. Zaten cari siyaset de da bu tercihleri esas alarak işlerlik kazanıyor.
Bizdeki sorun, siyasete dair her tür değer, ilke ve sistemin konjonktürel anlam kazanması, duruma göre birinin diğerlerine tercihe şayan sayılmasında yatıyor. Türk siyasetinin en netameli başlıklarından biri olan asker-siyaset ilişkisi, bir turnusol kağıdı olmaya devam ediyor…
Bir dönem her kritik konuda “acaba bu konuda asker ne düşünüyor” sorusuna bile mahal bırakmadan yürüyen bir vesayet rejimi vardı. Siyaseti, toplumu, vatandaşın günlük hayatını, finans hareketlerini ilgilendiren her konuda vesayetin gölgesi hatta doğrudan denetimi vardı.

Bu durum ne Batılı çağdaş değerlere ne de halkın kendi kendini yönetme ilkesine ters görülürdü.. Nitekim halkın kendi kendini yönetmesini yüceltenler siyasal seçkinlerdi… Zira müesses nizam böylesi bir askeri mantık ve yapı ile ayakta durabilirdi. Bu nedenle toplumsal tepkilere rağmen askeri müdahalelerin demokrasi, halkın talepleri, çağdaş uygarlık düzeyi adına meşrulaştırılıp yüceltilmesi olağan sayılırdı.

Her darbe öncesi, askeri bürokrasiden çok aydınlar, iş adamları, etkili “sivil toplum” kuruluşları, kurtarılmayı bekleyen halktan çok seçkinler zümresi darbelerin faziletlerini anlatır, askeri müdahaleye davet eden koroda yerlerini alırlardı. Hatta sivillerin askerlerden daha heveskâr oldukları bile söylenebilirdi. Zaman zaman askeri kışkırtan söz ve eylemleri hiç de nadirattan sayılmazdı.

Tüm bu siyasal tutumlar kimi zaman demokrasi adına kimi zaman halk adına devrimci hedefler uğruna yapılan, akademiden medyaya geniş yelpazede söylem üstünlüğünü-çığırtkanlığını- elinde tutan güruh tarafından sahaya sürülürdü. Elbette bir silahlı gücü arkasına alarak yapılan sindirme siyasetinin uluslararası boyutu vardı ve uluslararası sistemle uyum içinde yürüten bir durumdu.

Her darbenin mutlaka dünya sisteminin dengeleri içinde bir karşılığı vardı ve Türkiye’nin ait olduğu Batı sisteminin patronları ya doğrudan müdahil olurlar yahut en azından icazet vererek iç dinamikleri harekete geçirirdi. Büyük güçlerle bağlantılı olanlar, reflekslerini okuyanlar öngörülü siyasetçi, aydın, gazeteci muamelesi görürdü.

Geldiğimiz süreçte yine bu uluslararası sistemin icazeti ile memleketin siyaset yapısında askeri vesayet geriledi. Seçilmişler olması gerektiği gibi daha belirleyici olduklarını düşünmeye başladı.

Buraya kadar olanlar son onbeş yılın gerilimli sürecinin hasılasıdır. Asıl sorun askere karşı şövalye rolünde en ön safta kılıç sallayanların bugün darbe ima eden, açıktan davet eden, askere muhalefet rolü biçen, hatta askeri müdahalelerin demokratik hak olduğunu ileri sürenlerin aynı kişiler olmasıdır.

Uluslararası dinamiklerden aldıkları cesaretle, askeri vesayeti kaldırma mücadelesi veren liberallerin iktidar ilişkilerinde etkisizleştikleri oranda asker gölgesine sığınmaları Türk siyasetinde ilkesellik denilen söylemin ne kadar konjonktürel ve belli güç mihraklarına bağımlı değişkenler olduğunun tipik örneğidir. Sadece askere karşı sivil mücahitlik yapan liberal şövalyeler değil, hemen her kesim dillendirmekten gocunmadıkları her ilke ve değeri harcamaktan geri kalmıyor.

Pragmatizm, faydacı aklın siyasete yansıması ise savunulagelen değerler, ilkeler ve bunların sağladığı meşruiyet çerçevesinde yapılan eylemlerin tam tersini sergilemenin de bir açıklaması olmalı.

Siyaset üzerinde gücünü yerli dinamiklerden çok uluslararası dinamiklere borçlu olan, memleket dışarıya bağımlı kaldığı sürece de siyasal etkinliğini koruyanların askeri vesayet karşıtlığı ile bugün askeri darbe imalı tehditleri arasında aslında bir çelişki yok. Siyasette güç kaymasının kişisel zararları bir yana, yaslandıkları dinamiklerin iç siyasetteki vekalet savaşının aktörleri olmaları ile alakalı olsa gerek.

Pragmatizm sadece bu türlerle sınırlı değil şüphesiz. Siyasi ufku, salt yönetim erkini ele geçirmekle sınırlı olanların her tür koalisyona girme pragmatizmi de tutarlılık bir yana retorik düzeyinde bile olsa dillendirilen değerlerin aşınmasına, değersizleştirilmesine yol açacaktır.
Bugünlerde satır aralarında gündeme getirilen “darbe, asker, gerçek muhalif güç olarak ordunun ağırlığı” gibi göndermeleri Türkiye’nin içine girdiği uluslararası açmazla birlikte okumakta yarar var.

yazının devamını okumak için..