Yuh artık!

Yazarlar
Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesindeki yazısı… Tabii ki Amerika’ya. Dosyanızda bir kere 12 Eylül’le ilgili “Our boys” notu var. Türkiye’nin siyasi bilinç dokusunda “Her darb...
EMOJİLE

Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesindeki yazısı…

Tabii ki Amerika’ya. Dosyanızda bir kere 12 Eylül’le ilgili “Our boys” notu var. Türkiye’nin siyasi bilinç dokusunda “Her darbenin arkasında mutlaka dış destek vardır” notu mevcut. Bu “Dış desteğin” öncelikle Amerika ile bağlantılı olduğu notu da ilave. 

Üstüne üstlük, Suriye’deki – Mısır’daki tavır sebebiyle Türkiye teyakkuzda.

Üstüne üstlük, PKK’yı terör örgütü ilan edip, Suriye’de onun uzantısı olan PYD-YPG’yi “kara gücü” olarak kullanmaktan dolayı dozu yükselen bir gerilim söz konusu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan kaç zamandır “Güney sınırlarımıza yönelik bir üst akıl operasyonu”na işaret ediyor. Bu “Üst Akıl”ın adı konmasa da, parmakların Amerika’yı gösterdiğini de dünya alem biliyor.

Üstüne üstlük, bunlara “Gülen dosyası” eklenmiş. Devletin en üst güvenlik mekanizması olarak MGK’da “Terör örgütü / FETÖ” ve “Paralel Devlet Yapılanması/PDY” ilan edilmiş bir yapının “Lideri” Amerika’da. Türkiye istiyor, Amerika vermekte ayak sürüyor gözüküyor. Türkiye’deki algı “Amerika bu terör örgütü liderini koruyor” şeklinde.

Bu yönüyle “Güney sınırındaki üst akıl operasyonu” ile “FETÖ” eksenli “Üst akıl operasyonu” Türkiye’nin siyasi aklında bir araya geliyor.

Bunlar olup biterken Türkiye’de bir darbe girişimi oluyor, bu çılgınlık bastırılıyor, girişimin asker ayağında tasfiyeler oluyor ve bir Amerikalı general (ABD Merkez Kuvvetler komutanı) çıkıp, “İrtibat halinde olduğumuz üst düzey komuta kademesinde olanlardan içeri alınanların olduğunu görüyorum” diyor. Bir başkası (ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Clapper) “Muhataplarımızın çoğu ya tasfiye edildi ya da tutuklandı” diyor.

Bunların Türkiye’de anında “Our boys” çağrışımı yapacağını bilmemek, aptallık değilse, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun dediği gibi “Cahillik veya art niyet” olabilir.

Bunlara cevabın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirmesine şu sözlerle girmesi tabii ki kaçınılmazdır.

“Ne yazık ki Amerika’da önemli bir makamda olan general ya da amiral kalkıyor, ‘İrtibat halinde olduğumuz üst düzey komuta kademesinde olanlardan içeri alınanların olduğunu görüyorum’ diyor. İnsan biraz sıkılır ya, bunun kararını vermek senin haddine mi? Sen kimsin? Bir defa haddini bileceksin, kendini bileceksin.

Sen benim ülkemdeki darbe girişimini püskürten bu devlete demokrasi adına teşekkür edeceğine darbecilerin yanında yer alıyorsun. Darbeciyi sen ülkende zaten besliyorsun. Bunun arkasında kimler olduğunu, üst aklın kimler olduğunu da gayet iyi biliyor ve bu açıklamalarla kendinizi açığa çıkarıyorsunuz.”

Başbakan Yıldırım “Bu bir itiraf” diyor haklı olarak. İçişleri Bakanı Ala “İtiraf değilse” diye başlayıp “Bu tamamen düşünülmeden ya da çok düşünülerek yapılmış bir açıklama” diyor.

Üst akıl. Cahillik. Art niyet! Darbeciyi ülkesinde beslemek. Darbeye karşı Türkiye’nin mücadelesini paylaşmamak.

Bunların hepsi ABD ile ilgili Türkiye bakışı.

Yani “stratejik müttefik”e karşı müthiş bir güvensizlik.

Bugün ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford Ankara’ya geliyor. Bu psikolojik zeminde kim kime ne der, doğrusu fırtına gibi bir ilişki düzeni.

Şu bilgileri de bu arada paylaşmak gerekiyor:

ABD kamuoyunu adeta Gülen’in adamları biçimlendiriyor. “Türkiye’de baskı rejimi algısı” ABD’deki Müslüman toplulukları etkileyecek biçimde yaygınlaştırılıyor.

ABD’de Kasım’da yapılacak seçimin başkan adaylarından Trump’ın “İslam’a ve Müslümanlara karşı” tavrı malum. Hillary Clinton ise Gülen hareketi ile acayip bir finans ilişkisi bulunuyor.

Ve “Gülen’in iadesi” gibi, gerilimlerin odaklandığı alan. ABD iade edecek mi etmeyecek mi? Etmediği her durum gerilime tuz biber ekecek, ABD’nin “kötü niyet”inin işareti olacak, bu çok açık.

Ne oluyor?

ABD Ortadoğu’da “Erdoğan’ın yönettiği Türkiye”yi gözden mi çıkarıyor ve tabii Türkiye, bölgede Amerika’yı dışlayan bir eksene mi yöneliyor?

Her iki durum her iki ülke için dünya dengesinde çok önemli bir durumu ifade ediyor.

Bütün bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Ağustos’taki Moskova ziyareti öncesinde ve Rusya ile “Uçak krizi”nin durulduğu bir zamanda yaşanıyor.

yazının devamını okumak için…