Herkes her sabaha hazır bir psikoloji ile uyanıyor, hazır fikirler, hazır kanaatler, hazır duygular… Otomatiğe bağlanmış şekilde gün içinde uygun yerlerde uygun performanslar ortaya konarak güne devam ediliyor, akşama devam ediliyor ve nihayet uyku saati geliyor. Ertesi sabah aynı yerden devam ediliyor. Sürprizi olmayan bir döngü bu, kısır, yoksullaştırıcı, aynılaştırıcı, robotlaştırıcı bir döngü…
Günün herhangi bir anında herhangi bir olay meydana gelirse, herkesin ne tepki vereceği önceden belli… Herkesin bir konumu var ve konumuna uygun aynılaş(tırıl)mış sözleri… Öyle ki gazeteler çıkmadan, TV programları başlamadan herkesin ne yazacağını, ne söyleyeceğini biliyoruz. Her şey her an tekerrür ediyor sanki. Daimi bir dejavu hali!
İnsanlar sevgilerini ve nefretlerini yineleyen, süsleyen, dozunu arttıran şeyler okumak, duymak, görmek istiyor. Yazanlar, söyleyenler, gösterenler hedef kitlelerinin beklediğini vermek için yarışıyor birbiriyle. Söz konusu yazı, konuşma ve gösteriler, müşterisinin psikolojisini tahkim ve tatmin ettiği derecede ‘beğeni’ puanı kazanıyor, reyting alıyor. Yani en geniş anlamıyla medya, tüketicisinin birörnek tepkileriyle uyumu ölçüsünde var oluyor.
Her mesele, her hareket, her tarihi şahsiyet, her fikir, popüler imajları üzerinden konuşulup tartışılıyor ve ancak o kadar anlaşılıyor. Bu imajların meselenin gerçeğiyle ilişkisi çok yüzeysel ve çarpıtmalara açık… Dolayısıyla her mesele aslından uzak bir yerde kavranıyor ve bu gayretlerin tamamı nihayetinde zihinsel bir birikime değil, zihinsel bir perdelenmeye kapı açıyor.
Haberdar olmazsak eksik kalacağımızı sanarak sarıldığımız şeylerin, bizi akıntıyla aynı istikamete sürüklediğini ve asıl bu kadar çok, bu kadar savunmasızca haberdar olmakla eksik kalmakta olduğumuzu bir kötü ihtimal olarak bile aklımızda tutamıyoruz. Güncel bizi önüne katıp sürüklerken, ayağımızı bastığımız sağlam zeminle temasımızın da ister istemez kesildiğini unutuyoruz.
Fikir, güncel olaylara verdiğimiz günübirlik tepkilerle oluşabilecek bir şey değil! Fikir, güncel olayları aşan ve bize o olayları da künhüne vararak idrak edebilme, derinliğine yorumlayabilme kabiliyeti kazandıran doğrulardan çatılabilecek bir şey! Oltasını güncele atıp fikir tutmayı bekleyen elbette aldanıyor.
Küçük fotoğraflarda yaşayan herkes birbirine ‘büyük fotoğraf’a bakmasını söyleyip duruyor son zamanlarda. Büyük fotoğraf denen şey; meselelere geniş bir çerçeveden bakmayı ifade ettiği kadar, tarihi derinliği içinden vukufiyetle bakmayı da ifade ediyor olmalı. Dün ne olduğunu bile hatırlamamaya kurulmuş zihinlerle o büyük fotoğrafı gözümüzde canlandırmamız zor! Öyle ya, her gün yüksek sesle tekrarlıyor olmasak, kim olduğumuzu bile belki çoktan unutacaktık!
Günün tarihini tutmak önemli! Ama bunu her günün tarihinin, devasa tarih kitabının sadece bir sayfasından ibaret olduğunu bilerek yapmak gerek… Aksi halde, görme kabiliyetimizin artması bir yana dursun, tedavisi güç bir görme bozukluğunun temelini kendi ellerimizle atmış oluyoruz.
Akıl fikir sahibi bir insan olmanın hiçbir kestirme yolu yok, bu dünyanın her yerinde milyon kere ispatlanmış muhkem bir hikaye… Gazete okuyarak, televizyon izleyerek, sosyal medyada vakit öldürerek akıl fikir sahibi olunabileceği zannı sadece bir vehimdir. İşte bu döngünün içinde başımızı döndürerek bize sattıkları şey de o: Vehim! Ne deniyor yeni dilde? Evet, kuruntu!
…
Toplumsal meseleleri değerlendirirken, geriye dönük taramaların çok aydınlatıcı olabileceğini düşünüyorum. Bu anlamda her kütüphanede birer yakın tarih tutanağı işlevi gören almanakların bulunması elzem… Geçtiğimiz günlerde elime ulaşan Anadolu Ajansı’nın 2016 Almanağı bunun iyi hazırlanmış, güzel bir örneği… Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak yayınlanan bu almanağın, pek çok tarihi gelişmeye sahne olan 2016 yılının hafızasını hakkını vererek tuttuğunu söyleyebiliriz.