Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesindeki yazısında rahmetli Necmettin Erbakan’ı yazmış…
Hürriyet gazetesi,”Karargâh Rahatsız” başlıklı bir manşet attı!
Hem de 28 Şubat postmodern darbesinin yıldönümünde!
Bu, darbe çığırtkanlığı değil de nedir, peki?
Yargı, darbe çığırtkanlığı yapan bu manşete sessiz kalamaz, kalmamalı!
BU MİLLET, DARBE TEHDİTLERİNE PABUÇ BIRAKMAZ!
Şunu bir yere kalın harflerle yazmalı: Bu milletin, bu tür tehditlere “karnı tok” artık! Bu tür tehditlere “pabuç bırakmaz” bu millet!
Osmanlı tasfiye edildi; Türkiye, terbiye edilmeye çalışılıyor!
Ama millet de, milletin yürek adamları da yaşadığımız bu zilleti seyretmiyor: Menderes’ten itibaren canını feda etmekten çekinmiyor… büyük bir yarma harekâtı gerçekleştiriyor… zorlu bir istiklal ve istikbal mücadelesi veriyor…
Türkiye’yi terbiye etme girişimlerinin sonuncusu, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimiydi. Millet, Türkiye’yi terbiye ederek diz çöktürmeye yeltenen şer güçlere ve şebek-e-lerine unutamayacakları tarihî bir ders verdi.
Bu ülkenin Son Kale olduğunu, düşürülemeyeceğini göğsünü tanklara siper ederek dünya âleme gösterdi -Allah’a şükür.
Bu millete bu direniş ve diriliş şuurunu ilk kez kazandıran rahmetli Erbakan Hocamızdı.
Bugün, daha önce bu sütunda yayımlanan ve pek çok dile çevrilen Hoca’nın mücadelesini ve mirasını değerlendirdiğim bir yazımı gözden geçirerek yeniden sizlerle paylaşıyorum.
Değeri, artık bütün kesimlerce bilinmeye başlanan Erbakan Hoca’yı rahmetle ve şükranla anıyorum bir kez daha.
CUMHURİYET TARİHİ’NDEKİ İLK SEMBOL ŞAHSİYET
Rahmetli Erbakan, sadece siyasî bir hareketin öncülüğüne hapsedil/e/meyecek kadar Türkiye’nin kaderinin şekillenmesine vesile olmuş, kilit rol oynamış bir öncüdür: Önalan ve önaçan bir tarihî şahsiyettir.
Daha da önemlisi, Hoca’nın öncülüğü, önalıcığı ve önaçıcılığı, sadece Türkiye’nin coğrafî sınırlarıyla da sınırlı değildir; Türkiye’nin medeniyet coğrafyasına kadar uzanır…
Karşımızda, hem Türkiye’nin yakın tarihinin akışında bir dalgakıran rolü oynamış, hem de küresel sistemin zorbalıklarının, haksızlıklarının ve hukuksuzluklarının nasıl aşılabileceğini gösteren D-8 gibi Cumhuriyet tarihinin en büyük küresel projesine imza atmış, dalgakuran işlevi görmüş küresel bir Müslüman şahsiyet var.
Hoca, Cumhuriyet tarihinde çıkardığımız ilk büyük sembol şahsiyettir. Sembol şahsiyet’le karizmatik şahsiyet arasında bir derece farklılığı değil, bir mahiyet farklılığı vardır.
Her sembol şahsiyet, karizmatik şahsiyettir; ama her karizmatik şahsiyet sembol şahsiyet değildir.
Karizmatik şahsiyet, duran tarihi harekete geçirir. Ama sembol şahsiyet, tarihin akışını değiştirir.
MİLAT OLARAK ERBAKAN
İşte Hoca, 1908 yılından itibaren ivme kazanan, Lozan’la birlikte kesin bir dönemece giren ve bizi tarihten sürgün eden başaşağı gidişe “dur” demiş, bu başaşağı gidişi tersine çevirmiş, Türkiye’nin hem tarihî derinliğini, hem de irfanî derinliğini aynı anda harekete ve hayata geçirecek bir silkiniş, diriliş ve varoluş yolculuğunun tohumlarını ekmiş bir sembol şahsiyettir.
İki yüzyıldır iliklerimize kadar yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinin hem nasıl anlaşılabileceğine, hem de nasıl aşılabileceğine ilişkin tarihî atılımlara ve açılımlara öncülük etmiş dalgakıran ve dalgakuran bir şahsiyet olarak tarihe geçmiştir.
Erbakan, bu dalgakıran ve dalgakuran rolüyle, bu fetret döneminde milat olarak kilit rol oynamıştır: Yakın tarihimizde, bir Erbakan’dan öncesi, bir de Erbakan’dan sonrası vardır artık.
ERBAKAN‘DAN ÖNCESİ: YOKOLUŞ SERÜVENİ
Erbakan’dan öncesi, Türkiye’nin tarihî derinliğini ve medeniyet iddialarını yitirdiği, tarihten sürgün yediği bir yokoluş serüvenidir.
Yaklaşık yarım asır süren bu dönem, bizim Müslüman olduktan sonraki tarihimizin en “karanlık dönem”idir.
Tarih yapan, medeniyet kuran ve medeniyeti koruyan, böylelikle tarihin akışını belirleyen bir aktörden, kurucu bir özne’den; tarihte tatil yapan, Batılıların yaptıkları tarihte sadece figüran rolü oynayan bir nesne’ye dönüştüğümüz, tarihten çekildiğimiz ve ruhköklerimizi yitirdiğimiz bir çöküş dönemidir bu.
ERBAKAN‘DAN SONRASI: MEDENİYET FİKRİ VE YÖRÜNGE OLUŞTURMA GAYRETİ
Ancak Erbakan’la birlikte, Türkiye, yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkan, İslâm’ın adalete, hakkaniyete, sulhe ve kardeşliğe dayalı medeniyet tasavvurunu hem Türkiye’nin siyasî hayatında, hem de sosyal, kültürel ve entelektüel hayatında ülkemizin gündemine taşıyan bir yolculuğa soyunabilmiştir.
„Millî Görüş” hareketi, Türkiye’de, medeniyet iddialarımızı ümmet bilinci ekseninde bu topraklarda yeşerttiğimiz bin yıllık İslâmî ruhu eksene alan, çok yönlü, bütün medeniyet coğrafyamıza uzanan yerli ama hem bölgesel hem de küresel bir harekettir.
„Millî görüş” hareketinin motto’su hâline gelen “millî ve manevî kalkınma” fikri, sanıldığı gibi, modern, seküler, kalkınmacı, niceliksel bir siyasî, iktisadî ve sosyal kalkınma fikri değildir
Bir direniş ve silkiniş, bir diriliş ve varoluş hamlesidir. Bir medeniyet çağrısıdır.
Bütün bir İslâm dünyasını ortak bir hedefe, gayeye ve yöne yönlendirme kaygısı güden bir hakikat yolculuğudur.
HEPİMİZ, ERBAKAN‘IN PALTOSUNDAN ÇIKTIK!
Hak-Batıl mücadelesine dayanan medeniyet fikri ekseninde yapılan “millî görüş” yolculuğu, Türkiye genelinde, hayatın her alanında, İslâm’ı, yörünge konumuna yerleştirmeyi başarmıştır.
Artık, Türkiye’de hiç bir hareket, hiç bir oluşum, İslâm’ı devre dışı bırakarak varolamaz. İslâm’ı devre dışı bırakan her hareket, kısa devre yapmaya mahkûmdur.
İslâm, hayatın her alanında, geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde, yörünge hâline gelmiştir zira.
Hoca’nın dalgakıran ve dalgakuran mirası, aynı zamanda, yansımasını İslâm dünyasında da bulmuştur.
D-8 projesi, hem İslâm dünyasının nasıl toparlanıp yeniden tarihe gireceğinin, hem de….