Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesindeki yazısında; Kapitalist sistemin kodlarının İngilizler tarafından belirlendiğini, “Gücü kutsayan, “sosyal Darwinizm”e dayanan kapitalist sistem, emperyalistleşti, dünyayı cehenneme çevirdiğini” belirtiyor. İşte o yazı…
Batı uygarlığı, Atina’da kuruldu, İskenderiye’de dağıldı, Roma’da toparlandı ve Londra’da yeniden kuruldu.
En az üç asırdır, Batılıların kurdukları ve yön verdikleri bir “dünya”da yaşıyoruz.
Şu an, İngilizlerin Sanayi Devrimleriyle birlikte kurdukları, “Batılı dünya”nın “içindeyiz” hepimiz. Bilimsel Devrim, Aydınlanma Devrimleri, Siyasî Devrimler, İngilizlerin Sanayi Devrimleriyle nihâî noktasına ulaştı.
Önümüzdeki 50-100 yıllık süreçte dünyanın geleceğini, üç aktör şekillendirecek gibi görünüyor: İngilizler, Ruslar ve Türkiye.
Üç aktör de bilfiil olmasa da bilkuvve dünyanın geleceğini şekillendirebilecek tarihî, kültürel, ekonomik, siyasî ve stratejik potansiyele sahip yegâne aktör olduklarını şu ya da bu şekilde gösterdiler.
GÜCÜ KUTSAYAN KAPİTALİST SİSTEM, DÜNYAYA KAN KUSTURUYOR…
İngilizler, son iki asırdır, Yahudilerle birlikte gerçekleştirdikleri küresel kapitalist düzenin kurucuları.
Yeni boyutlar kazansa da cârî kapitalist küresel düzenin kodlarını İngilizler belirlediler, Şark Meselesi gibi asırlık büyük stratejileri İngilizler geliştirdiler.
Ancak İngilizlerin yaklaşık bir buçuk asır önce son şeklini verdikleri kapitalist küresel düzen büyük sorunlarla malul.
İngilizlerin Sanayi Devrimi’yle birlikte yaklaşık iki asır önce geliştirdikleri “homo-ekonomicus” / “ekonomik-insan” modeli, kapitalist küresel sistemin hem hızla kök salmasında hem de hızla kendi kuyusunu kazmasında belirleyici rol oynadı.
Gücü kutsayan, “sosyal Darwinizm”e dayanan kapitalist sistem, emperyalistleşti, dünyayı cehenneme çevirdi: Dünyanın bütün medeniyetlerinin felsefî, kültürel ve tarihî dinamiklerini yerle bir etti: Dünyayı kendisine bezmeye icbar etti: Varolabilmenin yegâne şartı, sürgit makinalaşan, ruhsuzlaşan kapitalist güce, bu gücün her şeyi yerle bir eden ruhsuz “ilerleme / kalkınma” modeline boyun eğmekten geçiyordu!
KAPİTALİST SİSTEM, TARİHÎ GÜÇLERİ UYUTUYOR VE YUTUYOR…
Japonya, Çin, Hindistan, Rusya, Arjantin, Brezilya, İran ve Türkiye bu kapitalist kodlar üzerinden varlıklarını idame ettirmekten başka yolları olmadığını anlamışlardı.
Mesele, İngilizlerin Yahudilerle birlikte kurdukları, acımasız kapitalist sistemin saldırısına direnmekti: Bunun yolu da kapitalist kodları, modelleri benimsemekten geçiyordu!
Böylelikle Sovyetler çöktü… İnsanlık, ruhsuz bir güç yarışının cehennemine sürüklendi…
Japonya, Çin, Hindistan, Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye bu cendereden çıkış yolu olmadığına hükmettiler.
Japonya hızla kapitalistleşti ve ruhunu yitirdi: Şu an canlı cenazeye dönüştü.
Aynı yola diğer “yükselen ekonomiler” de girdi: Görünüşte ayartıcı ama gerçekte tam bir çıkmaz sokaktı bu ruhsuz güç yarışı!
Soru şu burada: Bu acımasız, ruhsuz güç yarışında mesafe kateden Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkeler, gerçekten toparlanacak mıydı; yoksa kendi yokoluşlarının, kapitalist sistem tarafından uyutuluşlarının ve yutuluşlarının hızlanma sürecini mi tırmandıracaklardı?
İngilizlerin ekonomi-politik devrimle ve “homo-ekonomicus” modeliyle nihâî şeklini verdikleri kapitalist küresel sistem, dünyanın büyük tarihî medeniyetlerini buharlaştırmaya yarıyor yalnızca.
Çin, ekonomik olarak güçlenecek ama insanlığa bir medeniyet fikri sunamayacak…
Aynı şey Japonya, Hindistan, Latin Amerika ülkeleri için de geçerli.
MEDENİYET FİKRİNİ YALNIZCA BİZ SUNABİLİRİZ DÜNYAYA…
Rusya’nın ve Türkiye’nin durumları biraz farklı bu noktada.
Rusya, sadece ekonomik güç olarak değil siyasî ve stratejik bir güç olarak geliyor…
Türkiye ise, ekonomisini büyütmenin ötesinde tarihî, kültürel ve medeniyet dinamiklerini harekete geçirerek bölgesel ve küresel ölçekte mevzi kazanıyor…
İşte Almanlar öncelikle Türkiye’nin ekonomik güç olarak büyümesinin kendilerine darbe vuracağını bildikleri için Türkiye’ye stratejik, ekonomik ve siyasî bir savaş açtılar.
İngilizler ise, Fas’tan Malezya’ya kadar uzanan -aslında dünyanın merkez coğrafyası demek olan- İslâm dünyasının iki asırlık sorunlarını da, sınırlarını da kendileri belirledikleri için, özelde bölgede, genelde küresel ölçekte kendi kurdukları kapitalist küresel sisteme asıl darbeyi vuracak aktörün yalnızca Türkiye olduğunu çok iyi biliyorlar.
İngilizler bir yandan Avrupa’da Almanya’ya, öte yandan da Amerika’da ve küresel ölçekte Yahudi gücüne darbe vurma savaşı verirken, asıl hesabın Türkiye ile görüleceğinin bilincindeler.
Bizim farkında olmadığımız kadar bizim derin tarihî, kültürel ve medeniyet gücümüzün farkındalar İngilizler.
DİKKAT: “DEV” UYANMASIN DİYE BİZE YANAŞACAK İNGİLİZLER!
Bize yanaşacak İngilizler: Önce kimyamızı bozmaya, böylelikle Türkiye’yi seküler yörüngesinden koparmamaya çalışacaklar. Sonra da Türkiye’nin tarihî, kültürel ve medeniyet dinamiklerini buharlaştırma savaşı verecekler.
Bölgeyi, çeyrek asırdır, terör örgütleri üzerinden İngilizler şekillendiriyor. İngilizlerin kısa vadedeki amaçları enerji, doğal gaz ve petrol yataklarını kontrol etmek.
Ama İngilizlerin asıl amaçları, Türkiye’nin seküler / laik Batılı yörüngeden çıkmaması ve dolayısıyla medeniyet iddialarını kuşanmaması!
Eğer Türkiye laik yörüngeden çıkarsa, medeniyet iddialarıyla donanmaya başlarsa, dinamik denge stratejisi izleyerek önce dalga-kırar, sonra da dalga-kuracak bir medeniyet yolculuğuna çıkar…
Böylelikle, Toynbee’nin ifadesiyle, “dev uyanır; dev uyanırsa, kimse duramaz karşısında!”
Tarih felsefesi nosyonuna sahip derinlikli bir entelijansiyamız olmadığı için bu yakıcı gerçeği göremiyoruz, ne yazık ki!
Sonuç olarak…