İbrahim Karagül’ün Yenişafak gazetesindeki : “Güçlü liderlerin belirleyici olduğu “yeni bir dünya kurulduğunu” söylediği “Trump, Erdoğan, Putin: ‘Büyük Tufan’dan önce dünyanın son fırsatı..” başlıklı yazısı…
Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama, küresel ölçekte belirleyici olacak yeni tür bir iktidar alanı şekilleniyor. Bugüne kadar hiç görmediğimiz, tanık olmadığımız, çok dar çerçeveli bir ilişkiler ağı biçimleniyor. Siz buna, ülkelerden ve ittifaklardan çok güçlü liderlerin belirleyici olduğu “yeni bir dünya kuruluyor” da diyebilirsiniz.
Bu yeni iktidar alanı; şu an belirsiz görünse de, çok yakında çarpıcı değişimlere yol açacak. Birçok ülkenin pozisyonunda ciddi değişikliklere tanık olacağız. Ülkelerin klasik kalıplarının dışına çıktığını, yeni duruma göre kendini yeniden formatladığını göreceğiz.
İttifaklar yok, birkaç ülke var
Yeni iktidar alanı ya da düzeni, daha öncekilerde olduğu gibi, çoklu ortaklıklar üzerinden, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan ulus üstü yapılar üzerinden, Atlantik merkezli tek yanlı müdahaleler üzerinden, çokuluslu sözleşmeler üzerinden değil, daha dar ölçekli bir merkez iktidar alanı ve birkaç belirleyici ülke üzerinden biçim alacak.
Yani, merkezde çok daha az devlet var. Avrupa Birliği bir güç olarak yok, Almanya, Fransa ve İngiltere var. İslam İşbirliği Teşkilatı, bir çevre olarak yok, ama kurucu aktörlerden biri olarak Türkiye var. Asya’daki ekonomik-siyasi ittifaklar, ortalıklar yok ama Çin var, Hindistan var, Japonya var.
ABD’nin tek yanlı tezleri çöpe gitti
Belki daha sonra, G. Kore olacak, belki Endonezya ve Avustralya olacak. Latin Amerika’daki birlikler yok ama daha sonra bu kurucu alana Brezilya ve Arjantin gibi ülkeler de katılacak. Afrika Birliği yok ama belki Nijerya olacak.
Anlatmaya çalıştığım; İkinci Dünya Savaşı sonrası statüko tamamen dağılmış durumda. “Bunu biliyoruz, zaten dağılmıştı” diyeceksiniz. Ama Soğuk Savaş sonrasında ABD ve Avrupa’nın başını çektiği küresel düzen projeleri de çöpe gitti. Yeni dönem bu projelerin iflasının ilanı işte. Bu da ABD’nin tek yanlı hakimiyet tezlerinin tamamen çöktüğüne işaret ediyor.
Hatta, Rusya ve Çin‘in Atlantik ittifakını boşa çıkaracak karşı tezleri de eski keskinliğini kaybetti. Atlantik ve Asya güçleri arasındaki keskin ayrışma yeni dönemde sanki daha paylaşımcı bir ilişki olarak yeniden şekil alıyor. İşte değişiklik burada. İşin yeni olan tarafı burası.
Dünyanın son şansı: İşte fırtına o zaman kopacak..
Belki örtülü güç mücadelesi devam edecek, belki Doğu-Batı ayrışması daha da derinleşecek. Belki bu yeni yaklaşım da birkaç yıl içinde başarısız olacak ve bir kenara atılacak. Ama şu an denenen şey; coğrafi ayırım yapmaksızın, eski hesaplaşmaları aşarak ulaşılmak istenen hedef, dünyanın son şansı olacak.
Bütün üst iktidar formatları başarısızlığa uğrayan dünyada, bu son şansın da sonuçsuz kalması, kuvvetle muhtemel, dünyayı kasıp kavuracak bir fırtınaya yol açacak. İşte o zaman, bu fırtınanın kazananı olmayacak.
Bu “son şans”ın üzerinde fazlaca durmak lazım. Uluslararası ilişkilerin tamamında bir güven krizi var ve tedaviye cevap verecek eşiği çoktan aştı. İttifakların tamamı çöküşte ya da çok hızlı çözülme süreci yaşıyor. Birleşmiş Milletler dahil, hiçbir üst yapının insanlık ailesi üzerinde etkisi kalmadı. Dolayısıyla, bu yapılarla yeni bir üst yapı inşa etmek artık mümkün değil. Çoğu dönemini bitirdi ve ortadan kaldırılacak.
İç politik söylemlerde değişime hazır olun..
Yeni dönemde, demokrasi ve insan hakları söylemleri artık eskisi kadar tahrik edici, coşturucu olmayacak, öne de çıkarılmayacak. Bu değerler üzerinden ikili ve uluslararası iklim oluşturulmayacak. Güvenlik, istikrar, ayakta kalma ve güç biriktirme konuları baskın gelecek. Ülkelerin kaderi, kaynaklar ve iktidar üzerinden belirlenecek. Güç arayışları da öyle.
Birçok ülke, eskiden yüklendiği yükümlülüklerden kaçacak, onları üzerinden atacak. Çünkü onları birer angarya olarak görecek. Sadece uluslararası ilişkilerde değil, iç politikada da siyasi söylemler kökten değişecek. Siyasi kimlikler, ideolojik kimlikler yerine ülkeler tarihsel kimliklerini, iddialarını öne çıkaracak.
Bu kimlikleri iç politik dizaynda, dış ilişkilerde etki alanları sınırlandırılacak. Bazı ülkelerin imparatorluk geçmişleri, bazılarının bölgesel hesapları, bazılarının geçmiş siyasi zenginliği geleceğe dönük bütün platformlarda öne çıkarılacak.
Türkiye o dar masada yer bulabilecek mi?
Türkiye’nin işte bu dar masada yer alma arzusunu iyi izlemek lazım. Kurucu ülkeler arasına girmesini teşvik etmek, kolaylaştırmak lazım. Eski ezberlerden kurtulup, yeni duruma göre yeni sözler söylemek, tanımlamalar yapmak lazım. Kurucu aktörlerin güç oyununun dışında kalmaması, 21. Yüzyılda daha da öne çıkması için Türkiye için seferber olmak lazım.
Bugünlerde ABD, Çin, Rusya, Almanya arasındaki diplomasiyi, görüşmeleri, anlaşma ya da anlaşmazlıkları çok dikkatle takip edin derim. Özellikle Mayıs ayındaki ikili ya da çoklu görüşmeleri iyi izleyin derim. Trump, Putin, Erdoğan, Merkel ve Çin yönetimi arasındaki diyaloglara kulak verin derim.
Suriye gibi bölgesel konuların ötesine geçip, nasıl bir merkez iktidar ilişkileri kurulmaya çalışılıyor, görmeye çalışın derim. Yeni uluslararası iktidar biçimlenmesini, iyi anlayın ve olacaklara şimdiden hazırlıklı olun derim.
Şaşırtıcı trafik: Soçi’den sonra Çin’de üçlü görüşme
Şahsen, Cumhurbaşkanı‘nın Mayıs ayı boyunca yürüttüğü temasları bu çerçevede anlamaya çalışıyorum. Türkiye, bir taraftan ilişkileri yeniden restore ediyor, diğer yanda yeni oluşan merkez alana girmeye çalışıyor.
Trump, Putin ve Erdoğan inisiyatifinin, güçlü liderlerin, yeni dünyanın şekillenmesinde tahmin edilenden çok daha belirleyici olacağını sanıyorum. İzlediğim kadarıyla dünya bu yöne gidiyor çünkü.
Erdoğan’ın Soçi ziyaretinden önce Putin-Trump görüşmesi ve Merkel-Trump görüşmesi gerçekleşiyor. Dolayısıyla Türkiye-Rusya ilişkilerinde ekonomik çerçevenin dışında kalan unsurlar, küresel ölçekte nitelik arzediyor, iki ülkenin konuştuğu meseleler ABD ve Rusya ile de konuşuluyor. Çin’de ise Rusya, Çin, Türkiye üçlü görüşmesi gerçekleşecek. Hemen ardından Trump-Erdoğan görüşmesi, daha sonra Brüksel’de NATO zirvesi…
Kurumlar üzerinden değil liderler üzerinden inisiyatif
Kurucu ülkeler, güçlü liderler üzerinden yeni bir uluslararası iklim, bütün doktrinleri bir kenara iten yeni inisiyatifler öne çıkıyor. Sanırım bu konuyu çok tartışmak lazım. Zaman geçtikçe bunun detayları, somut örnekleri çokça çıkacak önümüze.
Şok olmamak için…