Haşmet Babaoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı…
“Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” demişti güzelkalpli şair.
Hani öyle yumuşacık bir şiir de değildir.
Bütün ince “türküler“in geceye kalışına, gündüzlerimizin kavga gürültüyle geçişine yakılmış bir ağıttır.
Şairi anlıyorum.
Tamam da!
Geçtim incelikleri…
Fakat en “kalın” çizgileriyle iyi, anlayışlı, şefkatli olmak…
Görevini görev gibi yapmak…
Azıcık özen göstermek…
Küçüklerimize sevgi ve sevinç duygusunun gücünü aktarabilmek falan…
Çok mu zor?
***
Geçen gün evladı “hiperaktif/otistik” olarak tanımlanan bir anne anlattı…
Oğlu okulda, özel eğitim sınıfında..
Ne talihli diyeceksiniz, çünkü nice otizmli çocuk bu imkânı da bulamıyor.
Ama bir de şu sahneye bakın…
Anne okula gidiyor.
Çocuklar teneffüste. Oğlunun da teneffüse çıkartılmış ve belki oyun oynuyor olma ihtimaline seviniyor.
Öğretmeni görüp oğlunu soruyor.
Öğretmen uzağı işaret ediyor parmağıyla.
Anne parmağın işaret ettiği yere gidince ne görsün!
Çocuklar oğlanın etrafında toplanmış “deliiii, deliiii” diye tempo tutuyorlar.
“Çocuklar yapmayın” diyor; cevap “teyze bu çocuk deli” diye geliyor.
Hem şaşkın, hem de kırgın bir halde dönüp öğretmene bakıyor.
Öğretmen kayıtsız bir “seyirci“nin rahatlığı içinde gülümsüyor.
***
Genel tablo bu…
Özel eğitim öğretmeni en genel insanlık duruşunu bile öğrencilerine öğretmiyor.
Çocuklar deseniz…
Biz yetişkinlerin en kötü yanlarıyla kirleniyor,kirleniyor, kirleniyorlar.
Sonra da dünyaya, memlekete, insana dair pabuç gibi laflar dilimizden düşmüyor.
Peki okul bahçesinde otizmli arkadaşlarının çevresinde “deliii, deliii” diye bağıran çocukların anne babaları acaba ne yapıyordur?
Bir tahminim var.
Birkaç gündür sosyal medyada bir video dolaşıyor.
Bilmem gördünüz mü?
Belki o videoyu birbirlerine gösterip “ah ne güzel!” diyorlardır.
Şöyle…
Yabancı bir ülkede yedi yaşında bir kız çocuğu …