Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…
Kalplerin, gönüllerin, zihinlerin, ilişkilerin, dillerin, ellerin, özellikle de parmak uçlarının alabildiğine kirlendiği bir süreçte günah, kusur ve hatalarımızdan “arınma vesilesi” olan bir mübarek gece daha imdadımıza yetişti hamdolsun…
Yarın Berât Gecesi/Kandili…
Kök anlamı ‘kurtulmak, iyileşmek’ olan “Berâet” (Berât); ‘borçtan, suçtan, cezadan, hastalıktan kurtulmak, iyileşmek, uzaklaşmak, arınmak/temizlenmek’ anlamlarına gelir. Dinî anlamı ise; günahlardan/kötülüklerden arınmak/temize çıkmak, ilâhî af ve rahmete nail olmak/erişmektir.
Bu geceye “Leyletü Nısf-i Şa’bân” (Şaban›ın yarısı gecesi), “Leyle-i Mübarek” (mübarek gece), “Leyle-i Rahmet” (rahmet gecesi), “sakk/belge veya berat/ferman gecesi” de denmiştir.
Tevbe sûresinin bir adı da “Berâe” olup, bu, ‘şirke ve küfre karşı bir ültimatom, bir kesin uyarı ve son ihtar‘ demektir. Allah ve Rasûlünün inkârcı müşriklerden berî olduğunu ilan eden bu sûrenin ilk iki ayeti şöyle: “Allah ve Rasûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu!”“Bilin ki siz, Allâh’ı âciz bırakamazsınız ve Allâh kâfirleri rezil-perişane decektir!”
Hz. Peygamber (s.a.) tarafından görevlendirilen Hz. Ali (r.a) Mina’da, Tevbe Sûresi’nin bu ilk âyetlerini müşriklere okuyarak şu ültimatomu vermişti: “1-Müslümanlardan başka hiç kimse Cennete giremez. 2- Bu yıldan sonra hiç bir müşrik Kâbe’ye yaklaştırılmayacak. 3- Hiç kimse Kâbe’yi çıplak tavaf etmeyecek. 4- Kimin Hz. Peygamber’le anlaşması varsa, müddeti bitinceye kadar ona uyulacak.”
Günümüz müminleri de bu geceden başlayarak; küfre, şirke, haramlara, günahlara karşı tavizsiz ve kararlı bir mücadeleye girmeli ve bunlardan tamamen arınıpberî olmalıdırlar ki kurtuluşa erebilsinler.
Bu gün ve gecede Allah’a yürekten dua, tövbe ve istiğfar ederek kendi hata, kusur ve günahlarımızdan arınma çabası içinde olmalıyız. Efendimiz’den (s.a) yapılan rivayetler bu yöndedir:
“Şaban ayının yarısı gelince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçirin. Allah, güneş batınca dünya semasına tecelli eder ve şöyle der: ‘Benden af dileyen yok mu, affedeyim. Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim. Şifa isteyen yok mu, şifa vereyim.’ Bu, böylece ‘var mı, var mı…’ diye şafak sökünceye kadar sürer.” (İbn Mâce, 1388)
“Şâban’ın 15. gecesini ibadetle geçiren kişinin kalbi, kalplerin öldüğü günde ölmez.” (İbn Mâce, 1782)
“Yüce Allah, Şaban’ın 15. gecesinde, Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısından daha çok insanı cehennemden kurtarır. Ancak, kendisine şirk koşanların, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabalarıyla bağını koparanların, kibirlilerin, ana-babasına isyankâr olanların ve içki içmeye devam edenlerin (Ahmed b. Hanbel’de “… ve kâhin, büyücü, zina düşkünü olanların …”) yüzüne bakmaz.” (Tirmizî, Savm 39; İbn Mâce, İkâmet 191).
Elbette, Allah’ın affına nail olabilmek için sadece bir gece değil, sürekli tövbe ve istiğfar gereklidir.
Ayrıca; İkrime ve bir grup âlime göre, Kur’ân Levh-i Mahfuz’dan topluca dünya semasına bu gece indirilmiştir (Duhân/3). O halde, bu gece Kur’ân’ın “hayat verici” mesajları kalbimize tekrar inmelidir.
Yine, Kıble’nin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram’a çevrilmesinin; hicretin 2. yılında, Şaban ayının 15’inde vuku bulması hatırlanarak; bu gece kıble tashihi ve istikamet tekidi yapılmalıdır.
Gelin, bu gün ve geceyi, oruçla, namazla, tövbe ve istiğfarla geçirip Rasûlüllah (s.a) gibi dua edelim:
“Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınıyorum. Allah’ım! Senden, yine sana sığınıyorum. Sana yaptığım övgüyü, senin kendine yaptığın övgü ölçüsünde yapmaktan âciz olduğumu itiraf ederim. Senin komşuluğun ve yakınlığın, azizliktir. Senin senâ ve övülmen yücedir. Senin ordun mağlup edilemez. Sen, vaat ettiğin şeyde, vaadinden dönmezsin. Senden başka ilâh, senden başka ma’bûd yoktur.” (Müslim, Salât 222)
Rabbimizden çok çok af dileyerek şöyle diyelim:
“Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin; beni de affet.” (Tirmizî, Daavât 84)
Bütün günah kirlerimizden arınmak duasıyla…