Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…
Son zamanlarda, mümin ilim, fikir, hareket ve siyaset insanları hakkında ortaya atılan zanna dayalı suçlama ve karalamalar, Hucurât suresinde yer alan ilahî uyarıları tekrar hatırlatmayı zaruri kılıyor:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Yoldan çıkmışın biri size (yalan) bir haber getirirse, muhakemenizi kullanın; yoksa istemeden insanları incitir ve sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.” (49/6) …
“Bütün müminler kardeştir. O halde, (her ne zaman araları açılırsa) iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O’nun rahmetine nail olasınız.” (49/10)
“Siz ey imana ermiş olanlar! Hiçbir insan (başka) insanları alaya alıp küçümsemesin: belki onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler; ve hiçbir kadın (başka) kadınları (küçümseyip alaya almasın): onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi (incitici) lakaplar ile aşağılamayın: (kişi) iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin; ve (bu suçu işleyen, ama sonra) pişmanlık duymayanlar -işte gerçek zalimler onlardır!” (49/11)
“Siz ey imana ermiş olanlar! (Birbiriniz hakkında) yersiz zanda bulunmaktan kaçının; çünkü (bu şekildeki) zannın bir kısmı (da) günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın. Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır!” (49/12) (Meal M. Esed’e, boldlar A. Yıldız’a ait.)
Medya, özellikle de sosyal medya üzerinden birilerini ısrarla suçlayıp karalamayı meslek edinenler, suçladıklarının “mümin kardeşleri” olduğunu hiç hatırlarına getirmezler mi? Üretilen haberlerin gerçek olup olmadığını hiç araştırmazlar mı ve zanna dayalı bilgiler, söylentiler hakkında muhakemelerini hiç kullanmazlar mı? Kardeşinin gizli yönleriniaraştırıp onlar hakkında suizanda bulunmanın günah ve cehennem azabını tatmaya sebep olduğunu bilmezler mi? Alay edip küçümsediklerinin, lâkap taktıklarının, karalayıp suçladıklarının, arkadan çekiştirdiklerininAllah katında kendilerinden daha hayırlı, daha değerli, daha kıymetli olabileceklerini hiç düşünmezler mi? Ve bu kardeşlerimiz, diğer mümin kardeşleri hakkında “güzel bir söz” söylemeyi neden esirgerler?
Rasûlüllah (s.a) şöyle buyurdu: “Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.” (Adiy b. Hâtim’den rivayetle; Buhari, Müslim)
Âhireti unutuyor ve kendimizi Cehennem azabından emin mi görüyoruz yoksa? Hurma kadar da olsa, bir nimeti paylaşamıyor ve bir “güzel söz”ü bile kardeşlerimizden esirgiyorsak “ateş”ten nasıl kurtulacağız?
İmdi ben, bir mümin kardeşiniz olarak, enerjimizi birbirimizin hatalarını araştırıp onları suçlamak için harcamak yerine, Allah rızası için yapmamız gereken doğru işlerimizi doğru yapmayı ve bu bağlamda şehid Malcolm X‘in şu çok anlamlı tavsiyelerine (bir bölümüne) kulak vermeyi öneriyorum:
“Bir taş at. Bir taş daha at… Bir şiir ateşle.. Bir yumruk yükselt.. Sesini yükselt. Bir çocuk yetiştir… Şehitleri an. Bir hayal kur… Tarihine sahip çık. Sokaklara sahip çık… Bir tohum ek. Bir ateş yak… Terle… Bir bildiri bastır… Bir yara sar. Bir dosta sevgi göster… Hakikati söyle. Bir miting düzenle… Gökyüzüne bak… İşçilerden öğren. Bir yoldaşa öğret. Bir hücreyi ziyaret et. Bir savaş esirini kurtar… Bir fıkra anlat. Bir plan yap. Bir ümit ışığı gör… Bir teoriyi test et. Bir dogmaya meydan oku… Bir damla gözyaşı akıt. Haritayı incele. Hainlerle hesaplaş. Ağırlığını hakkıyla taşı. Biraz daha ağırlık kazan. Sevmek için mücadele et. Sevdiğini bir daha söyle. Sınırı aş.”