Ali İzzet Keçeci’nin Mürekkephaber’deki yazısı..
Türkiye’de tarihi eserlere bakış açısının ne olduğunu tekrar tekrar anlatmaya sanırım gerek yok. Yıllardır bu konular üzerine yazan kişiler de yine bu köşede ben de sıkça dile getirdik! Yok olmaya yüz tutmuş onlarca eserimiz varken bu konuda hiçbir çalışma yapılmaması bilinen konulardan.
Arkeolojik sit alanları, kentlerin korunması ve kazıların yürütülmesi ile ilgili yasal mevzuat ve bu konudaki çalışmaların yetersizliği şöyle dursun, başta İstanbul olmak üzere yurdun çoğu yerinde harap olmuş pek çok çeşme, hamam ve cami de bulunuyor.
Tabiki tüm bunlar hiçbir şey yapılmadığı anlamına da gelmemektedir. Şunu unutmamak gerekir ki; son yıllarda ülke genelinde camiler ve külliyeleri konusunda yürütülen restorasyon ve yenileme çalışmaları büyük ölçüde devam etmekte ve başta ismi çokça bilinen Sultanahmet, Süleymaniye ve Fatih Camiilerinin restorasyonları tamamlanarak bu camiler yeniden ibadete açılmıştır. Ancak, yapılan restorasyonların özellikle İstanbul’da “Selatin”(1) camilerinde yoğunlaşması ve diğer camiler ve daha eski eserlere daha sonraları sıra gelmesi de pek anlam verilecek gibi değildir.
İstanbul’un tam merkezinde, Şehzadebaşı semtinde başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi binası olmak üzere çevresinde pek çok kamu kurumu barındıran ve Şehzade Camii gibi büyük bir değerin hemen önünde bulunan, varlığından yanından geçenlerin dahi haberdar olmadığı bir tarihi değer bulunmaktadır: Bilinen adıyla “Burma Minareli Mescit”, banisinin (yaptıranın) adıyla Emin Nureddin Mescidi.
Vefa’da Şehzade Camii’nin kuzey yönünde ve avlu duvarı önünde yer alan Burmalı Mescid, Mısır kadılarından olan Mevlana Emin Nureddin Osman tarafından yaptırılmıştır. 1553 yılından daha önce yaptırılmış olan cami zamanla harap olmuş, kadro dışı bırakılmış ve başka amaçlar için kullanılmıştır. 1930’lu yıllarda dört duvardan ibaret bir yıkıntı halindeyken sonraları üstüne bir sundurma çatı çekilerek marangozhane yapılmış ancak 1955 yılından sonra onarılarak ihya edilmiştir. İstanbul’daki tek burma minareli camii olarak dikkati çekmekte olan cami, baninin adıyla aynı zamanda Emin Nureddin camii adıyla da anılır.(2)
Hemen her yağmur ve kar yağışında çatısı akan ve ibadet esnasında cemaatin de yaşadığı talihsizlik, giderek çatısını yıpratmakta ve telafisi imkansız zararların da habercisi olmaktadır. İstanbul’da tek örnek olan minaresi ise daha büyük bir tehlike ile yüz yüzedir. Öyleki; son bir yıl içinde İstanbul’da yaşanan şiddetli fırtınalar ile şerefesinin bir kısmı yıkılan minare en son haziran ayı içinde yaşanan şiddetli yağmur dalgasında bu kez yıldırım isabet etmesi ile tamamen tahrip olma noktasına gelmiştir.
Bu yıldırım hadisesi ile caminin tüm elektronik donanımı ve kamera sistemi de tahrip olmuştur. Çatısı akan, eşsiz minaresi yıkılma tehlikesi geçiren ve haziresinde bulunan eşsiz lahit ve mezar taşları tamamen Allah’a emanet duran ve her an çalınma tehlikesi ile karşı karşıya kalan bu camiyi bir an önce restore etmek ve daha kullanır hale getirmek tüm yetkililerin görevi olduğu gibi bunu duyurmak da biz yurttaşların görevidir.
Hemen her cuma günü gerek ibadet, gerekse ziyaret maksatlı hemhal olduğum bu güzel mescidin yaşadığı sorunları ve acilen aslına uygun olarak restore edilmesi gerektiği hususu, çekilen emniyet şeritleri ve bahçede kapalı olarak tutulan bölümlerden de açıkça görülmektedir.
Büyük ilim adamlarından sanat tarihçisi Semavi Eyice de eserlerinde dikkati bu güzel esere çekmiştir. Eyice; “Burma Minareli Mescid hiç tereddütsüz eski minare tiplerine bağlanmaktadır. Kürsü ve papuç ile iç aksamı taştan, gövde kılıfı tuğladan örülen bu minarenin ve gövdenin sathını süsleyen çubukların Molla Gürani Camiindeki gibi amudi değil fakat helezoni bir bükülme ile yapılmış oldukları görülür.(3) demektedir.
Yanından geçen ya da içeriye girip inceleyen herkesin açıkça göreceği üzere bu kıymetli eser acil müdahale beklemektedir. Gözden hiç de uzak olmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehzade Camii gibi büyük varlıkların gölgesinde bulunan bu eser yetkililerin görmezden gelemeyeceği bir yerdedir.
Restorasyon yapılması ya da müdahale edilmesi için bir eserin illaki selatin camii olması kanaatimce gerekmemektedir. Duyarlı yetkililerin bir an önce bu işe el atması ve bu güzel caminin özellikle İstanbul’da tek örnek olan minaresinin kurtarılması gerekmektedir.
Bu yazılanların bir seda olup, ilgili makamlarda yankılanması da en büyük temennimdir.
1 [1] Padişahlar tarafından yaptırılan camiler.
2 http://www.fatihmuftulugu.gov.tr/inc.php?p=camiiler&id=355
3 EYİCE Semavi, İstanbul’da bazı cami ve mescid minareleri, 1947