“Hikâyesi Olan İlahiler” adıyla yayınlanan albümün solistliğini, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ubeydullah Sezikli yaptı.
“Hikâyesi Olan İlahiler” isimli albümde, III. Murad, I. Ahmed, Yunus Emre, Nabi, Nureddin Cerrâhî, Yaman Dede ve Dede Efendi gibi güzide şair ve bestekârların, Allah ve peygamber sevgisiyle kaleme aldıkları güfte ve besteler yer alıyor.
“Uyan ey gözlerim gafletten uyan”, “Ben dervişim diyene”, “Ey Fatıma”, “Kaside-i Bürde”, “Kurban İlahisi”, “Yürük Değirmenler Gibi” ve “N’ola tacım gibi başımda taşısam” albümde yer alan ilahilerden bazıları.
Yüksek bir zevkin, yetkin bir sanat anlayışının mahsulü olan ve samimi bir hisle kaleme alınmış bu ilahilerinin hikâyeleri ise birbirinden ilginç.
İşte o ilahi ve hikâyelerden bazıları:
Sabah namazına kalkamayan hükümdarın sözleri/UYAN EY GÖZLERİM GAFLETTEN UYAN
Sultan III. Murad Allah ve Peygamber aşkıyla yaşayan bir Osmanlı hükümdarı olarak bilinir. Bu ilahinin sözleri, sabah namazına uyanamayan sultanın nefsini muhasebeye çekmesi neticesinde kaleme alınmıştır.
Polonyali Albert Bobowski’den bestekâr Ali Ufki Bey doğdu
Eser, Enderun’da eğitim görmüş ve Osmanlı müziğine önemli hizmetlerde bulunmuş Ali Ufkî Bey (1610-1675) tarafından bestelenmiştir. “Mecmuâ-i Sâz u Söz” isminde bir eseri bulunan Ali Ufkî Bey, aslen Polonyalı olup, İslamiyet’i kabulünden önceki adı Albert Bobowski’dir. “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” isimli bu ilahi, bugün halen en çok bilinen ve icra edilen eserlerdendir.
Güfte: III. Murad / Beste: Ali Ufkî Bey
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrâil’in kastı cânadır, inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
“yâ Hû” diyerek rüzgârı durduran Cerrahi dedesi /“DİL BEYTİNİ PÂK EDEN”
Sultan III. Ahmed (1703-1730), bir gün, Cerrahi tarikatı şeyhi Nureddin Cerrahi Hazretlerini dua etmesi için saraya çağırır ve onun ilminden, sohbetinden istifade etmek amacıyla geceyi de sarayda geçirmesini rica eder. İki sultanın saraydaki sohbeti devam ederken, şiddetli bir rüzgâr çıkar ve bütün kandilleri söndürür. Çerağcılar kandilleri yakmayı bir türlü başaramazlar. Bunun üzerine Nureddin Cerrahi Hazretleri pencereden rüzgâra doğru “yâ Hû” der ve rüzgâr diner, kandiller yanar. Şeyh hazretleri bu hadise üzerine “Dil Beytini Pâk Eden” güftesini söyler.
Güfte: Nureddin Cerrâhî / Beste: Anonim
Dil beytini pâk iden
Dervişi ankâ iden
Âlem-i lâhute giden
Mevlâ zikridir zikri
Yunus’un şiirindeki keramet “BEN DERVİŞİM DİYENE”
Menkıbeye göre, büyük Türk şairi Yunus Emre’nin bütün şiirleri, vefatından uzun yıllar sonra Molla Kasım adında bir kimsenin eline geçer. Molla Kasım dere kenarına oturur ve dine aykırı olduğu gibi çeşitli bahanelerle şiirlerin bir kısmını yakar, bir kısmını dereye atar. Şiirlerin geri kalanını da imha ederken bir şiirin son beyti gözüne ilişir: Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.
Bu kerâmet karşısında Molla Kasım Efendi, Yunus Emre’nin Allah dostu bir zat olduğunu anlar ve yakmadığı, suya atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklar. Rivayete göre; Yunus Emre’nin yakılıp külü göklere savrulan şiirlerini kuşlar, dereye atılanlarını balıklar, kalanlarını da insanlar söylermiş.
Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken
Bir Molla Kâsım gelir
Dede Efendi’nin Son Bestesi “YÜRÜK DEĞİRMENLER GİBİ DÖNERLER”
Klasik Türk Müziği’nin en büyük bestekârları arasında kabul edilen Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi, bir Mevlevi dedesidir. Mevlevihane’de çilesini doldurduğu günlerde yaptığı bir besteyle Sultan III. Selim’in dikkatini çekmiş ve bu sayede sarayda itibar görmeye başlamış ve Enderun’da hocalık yapmıştır. II. Mahmud döneminde de devam eden bu durumu, tahta geçtiğinde henüz çok genç yaşta olan Abdülmecid döneminde değişmiştir.
“İsmail bu oyunun tadı kaçtı”
Sultan Abdülmecid’in Batı müziğine duyduğu ilginin Klasik Türk Müziği’ne verilen önemin önüne geçmesi karşısında Dede Efendi’nin rahatsızlık duyduğu bilinmektedir. Bu sebeple İsmail Dede Efendi’nin, talebesi olan Dellalzâde İsmail Efendi’ye “İsmail bu oyunun tadı kaçtı” dediği söylenmekte ve aynı yıl padişahın izniyle Hac vazifesi için kutsal topraklara gittiği bilinmektedir. Mekke’de kolera salgınına yakalanan İsmail Dede Efendi, bir Kurban Bayramı’nda doğduğu gibi, yine bir Kurban Bayramı’nda vefat etmiştir. Dede Efendi’nin son verdiği eser, Yunus Emre’nin haccı terennüm eden ‘Yürük Değirmenler gibi’ şiirinin bestesi olmuştur.
Güfte: Yunus Emre / Beste: Dede Efendi
Yürük değirmenler gibi dönerler
El ele vermişler Hakk’a giderler
Gönül Kâbe’sini tavaf ederler
Muhammed’in kösü çalınır burada
Derviş Yunus ider gör n’oldu bana
Aşkın muhabbeti dokunur cana
Aklını başına devşir divâne
Muhammed’in kösü çalınır burada
Görmedim ki efendim, nasıl yazayım? / EY MİHR-İ LÂYEZÂLİN MEHTÂB-I MÜSTENÎRİ
Cerrahi Âsitanesi Postnişîni İbrahim Fahreddin Efendi bir ada gezintisi sırasında dönemin önemli şairlerinden Hüseyin Sîret Bey’e “Sîret Bey! Hoş, iyi şairsiniz ama neden Peygamber Efendimiz’e dair bir şiiriniz yok?” diye sorar. Hüseyin Sîret Bey de mahcup ve mahzun bir halde “Görmedim ki efendim, nasıl yazayım?” diye cevap verir. Fahreddin Efendi tebessüm eder, “Görürsün, yazarsın inşaallah” diye dua eder.
“İşte şeyhim! Gördüm ve yazdım”
Hüseyin Sîret Bey, ertesi günün sabahında tekkeye gelir ve elindeki “Bende-i Nureddin
Cerrahi ve fahru’l-asfiya, âb-ı rûy-i kâmilîn, Şeyhim Fahreddin Efendi Hazretlerinin kabulü Hüseyin Hamdullah Sîret” notu ile “Ey mihr-i lâ yezâlin mehtâb-ı müstenîri” ilahisinin sözleri bulunan kâğıdı uzatıp “İşte şeyhim! Gördüm ve yazdım” der. Bu Naat-ı Şerif, yine Cerrahi Âsitanesi Postnişînlerinden Safer Dal Efendi tarafından bestelenmiştir.
Güfte: Hüseyin Sîret Özsever
Beste: Safer Dal
…
Asr-ı saâdetinde gelmek nasip olaydı
Görmüş olurdu billah Allah’ı görmeyenler
Bin yıl çalışsa âbid ma’buduna erişmez
Vuslat-saray-ı Hakk’a aşkın yegâne rehber
Mirâcım oldu cânân rüyada iltifâtın
Lutfet cemâl-i pâkin bîdâr iken de göster