1931
Muhsin Ertuğrul’un İstanbul Sokaklarında adlı filmi, Türk sinemasının ilk ortak yapımıdır (Türk-Mısır-Yunan). Semiha Berksoy, Talat Artemel, İ. Galip Arcan gibi Türk oyuncuların yanı sıra Mısırlı Azize Emir, Yunanlı Gavrilides’in başrollerini paylaştığı filmin seslendirme (dublaj) işlemi Paris’teki Espinay stüdyolarında yapılır. Bu nedenle İstanbul Sokaklarında ilk film sayılır. Yani sessiz çekilip sonradan dublaj sistemiyle seslendirilmiştir.
1932
Dâr-ül-bedayi (tiyatrocular) oyuncularından (Atıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Mahmut Moralı, Hadi Ün, Hazım Körmükçü, Sait Köknar, Ercüment Behzat Lav) egemen olduğu dönemde ve bu oyuncularla çekilen Bir Millet Uyanıyor Muhsin Ertuğrul’un en önemli filmi kabul edildiği gibi, Türk sinema tarihimizin de ilk yüz akı filmlerimizden biridir. Ve ilk kez bir oyuncu halk içinde ünlenip öne çıkar. Bu oyuncu Yahya Kaptan rolüyle Atıf Kaptan’dır.
Ertuğrul, Kaçakçılar’la çalışmalarını sürdürürken, İpek Film Şirketi de Nişantaşı’nda ilk sesli stüdyoyu kurup işlemlere başlar. Bu yıl, ilk şekliyle hazırlanan Sinema Filmlerinin Kontrolü Hakkında Talimatname’de yürürlüktedir.
1933
4 uzun, 3 kısa öykülü film çekildi. Güldürüler, vodviller ve operet türü filmlerin yılıdır. Muhsin Ertuğrul, Karım Beni Aldatırsa, Söz Bir Allah Bir ve Fena Yol adlı filmlerini gerçekleştirir. Fena Yol, Türk sinemasının ikinci ortak yapımıdır (Türk-Yunan). Bu ara Ertuğrul; Mümtaz Osman takma (müstear) adıyla senaryo çalışmaları yapan Nâzım Hikmet’le (Ran) birlikte Cici Berber’i yönetir. Nâzım Hikmet’in kısa öykülü film çalışması Düğün Gecesi/ Kanlı Nigâr’dan sonra Dâr-ül-bedayi oyuncularından Hazım Körmükçü’de Yeni Karagöz’le yönetmenliği dener.
1934
Ha-Ka Film şirketi (Halil Kamil) kurulur. Ertuğrul, Milyon Avcıları ve Leblebici Horhor Ağa; Nâzım Hikmet ise İstanbul Senfonisi ile (kısa film) çalışmalarını sürdürür. Ertuğrul’un ikinci kez perdeye uyarladığı Leblebici Horhor Ağa’nın önemi Venedik 2. Uluslararası Film Şenliği’ne katılıp onur diploması almasıdır. Ve bu Türk sineması tarihinde yurt dışından gelen ilk ödül sayılır.
1935
Muhsin Ertuğrul Aysel Bataklı Damın Kızı’yla Türk sinemasına ilk köy filmini kazandırır. Sovyet sinemasının etkilerini taşıyan filmin bir özelliği de oyuncu Cahide Sonku’yla ortaya çıkar. 1933 yılında Dâr-ül-bedayi oyuncusu olarak sinemada işbaşı yapan Sonku, Aysel rolüyle kendinden sonra gelen kuşağa yıldızlık yolunu açar. Çünkü Cahide Sonku Türk sinemasının ilk kadın yıldızıdır.
1939
1916’lardan başlayıp 1939 yılına kadar uzanan, Muhsin Ertuğrul ve tiyatro oyuncularının damgasını vurduğu bu dönemde Taş Parçası’yla bağımsız bir yönetmen araya girer. Tiyatrocuların dışından gelen bu yönetmen Faruk Kenç’tir. Almanya’da Fotoğrafçılık ve Film Okulu’nu bitirip 1938 yılında yurda dönen Kenç, zorunlu olarak Muhsin Ertuğrul’un takımındaki tiyatro oyuncularıyla bir süre çalışacaktır. Çünkü o günün koşulları içinde Şehir Tiyatrosu oyuncuları, hocaları Ertuğrul’un izinde olup, Türk sinemasını ellerinde tutmaktadırlar.
1940
Faruk Kenç’in sinemaya girmesiyle çekilen film sayısı 5’e yükselir. Ertuğrul’un Şehvet Kurbanı ve özelliklede Faruk Kenç’in Yılmaz Ali adlı ilk polisiye film denemesinde oynayan Suavi Tedü’yle ilk jön tipi (Jeune premier) ortaya çıkar.
1942
Bir yıl önce Ertuğrul Muhsin Kahveci Güzeli’yle 1941’i kapatırken, Çekoslavakya asıllı ve çeşitli tiyatrolarda takdimcilik yapan Adolf Körner’in sinemacılığa atılmasıyla bu sayı dörde çıkar. Yapımcı Halil Kamil’in ısrarlarıyla işe başlayan Körner peş peşe üç film çekti: Duvaksız Gelin, Sürtük ve Kerem ile Aslı. Ve Körner’in bir tiyatro oyunu (Pigmalyon) uyarlaması olan Sürtük daha sonraki yıllarda defalarca çekilerek, koyu melodramatik yapısı nedeniyle Türk sinemasını etkileyecektir.