Filmlerinin aksine yaşam sevinci ile doldu olduğunu belirten Demirkubuz, ‘filancadan intikam alayım’ diye film yapmam dedi.
Bu yıl Diyarbakır’da ilki gerçekleştirilen 1. Amed Film Festivali’nde Yerlatı filmi gösterilen Demirkubuz, filmin gösteriminin ardından, salonda bulunan çoğu Diyarbakırlı olan gençlerin sorularını yanıtladı. Neşeli tavırları ve esprileriyle dikkat çeken yönetmen Demirkubuz, Diyarbakır’da olmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu söyledi. Ünlü yönetmenin son filmi Yeraltı, açlık grevleri ve Nuri Bilge Ceylan ile ilgili verdiği yanıtları, söyleşiyi takip eden Film Arası Dergisi Yayın Yönetmeni Suat Köçer aktardı.
BEN DE AÇLIK GREVİNE KATILMIŞTIM
Ben de 12 Eylül 1980 Darbesi’nde, birkaç yıl içerde yatmıştım. İki kere ölüm orucu ve birkaç defa da açlık grevine katılmıştım. Bir an onları anımsamaya çalıştım. Tamam meselemiz, ideallerimiz, politik kişiliklerimiz vardır ama bunların arkasında da yine insanızdır. Mesela ben, o dönemde, açlık grevinin 35. gününde, şöyle rüyalar görüp hayaller kuruyordum; Çocukluğum Isparta’da geçti. Orada her şey gülden yapıldığı için, annem de gül reçeli yapardı. O reçeller hep tenekelerde olurdu. Ve ben o gül reçelinin olduğu tenekelerden birini başımdan aşağı boca edip, reçelden yediğimi hayal ederdim. İnsanız sonuçta.
KARAMSAR BİRİ DEĞİLİM, YAŞAMA SEVİNCİM YÜKSEK
Ben öyle algılananın tersi biriyim. Öyle karamsar, bunalım filan biri değilimdir. Çocukluğumdan beri böyledir, yaşama sevinci çok yüksek biriyimdir. Hatta şöyle düşünüyorum; Yaşama sevinci bu kadar yüksek biri olmasam, bu kadar karanlık konulara bakma cesareti gösteremezdim.
HAKKIM VAR, FERİŞTAHI OLSA ELEŞTİRİRİM!
İnanın, ben kendinden menkul, cins bir insanım. Eksantrik anlamda da söylemiyorum. Bu konu benim 3. Sayfa filmimden beri kafamda var. 98 yılından beri bu festivallere, özellikle de Antalya Altın Portakal ve Adana Altınkoza Film Festivallerine girme konusu, çektiğim her filmde beni baymıştır. Bir defa yarışma fikri beni rahatsız ediyor. Fakat tahmin edersiniz ki, böyle filmleri yapmanın olanakları zaten kısıtlı. Filmleri ekonomik kaygılar yani para yüzünden festivallere veriyordum. Bugüne kadar bu festivaller de dâhil, birçok festivale film vermedim de zaten. Tabi o zamanlar Twitter olmadığı ve ben de yazmadığım için, bilinmiyordu. Festivallere film vermek istemememin iki nedeni var; Birinci neden, benim bu konuda, (ironik bir biçimde ifade edeyim), kibirli biri olmam. Gıcık olduğum bir takım insanların, benim filmlerimi değerlendirmesi, muhakeme etmesine, en başından beri sinir oluyordum. Eski bir tutum bu, yeni değil. Adana Film festivali ile de ilgisi yok. Bence iyi yapıyorum. İnsanın böyle prensiplerinin olması iyi bir şeydir. Yoksa ben Adana Film Festivali’ni değil, feriştahını bile eleştiririm. İlk filminde ödül reddetmiş adamım. Her şeyi söylemeye hakkım da, gücüm de var artık. Adana Festivali ve kararları ile filan niye uğraşayım?
ENGİN GÜNAYDIN OYUNCULUĞU İLE KENDİMİ SORGALATTI
Oyunculuk değeri biraz da senaryonun, oyuncuya açtığınız alanların, diyalogların, mesele ve hikâyenin değerine göre artar ya da eksilir. Ama bir potansiyel olarak söylersem, Engin Günaydın’ın, bugüne kadar çalıştığım oyuncular içerisinde en değişik oyuncu olduğunu düşünüyorum, iyi ya da kötü yanlarıyla. Ama bu çok iyi bir şey. O kadar iyi bir şey ki, bana bugüne kadar oyunculuk yönetimi konusunda kendimi sorgulatan belki de ilk oyuncu oldu. O kadar değişik bir adam ki, bazı durumlarda kendimde şüpheye düştüm. O kadar cins bir oyunculuğu var ve çok seviyorum bunu.
NURİ BİLGE CEYLAN’A GÖNDERME VAR MI?
Burada genel bir şey söylemek istiyorum; İçimizde bizi biz yapan, insan olarak, her türlü duygu vardır ve bu duyguların değeri vardır. İyi şeylerin, kötü şeylerin, yüce yanlarımızın, erdemli yanlarımızın, hepsinin toplamında insanız. Ama bir film yaparken, hele Yeraltı gibi bir filmi yaparken, ‘Dur ben filancadan intikam alayım, falancaya şöyle bir ders vereyim’ diyemezsiniz. Buna kalkışırsanız o film, film olmaz, her şeyden önce bunu kimseye inandıramazsınız. Üçüncü Sayfa filmini yaparken, Tansu Çiller ve o dönemki Galatasaray, Fatih Terim ve bir bütün olarak bu ülkenin kazananlarından, o durumdan, başarı ahlakından nefret ediyordum. Ve Üçüncü Sayfa’yı yaparken bunlara duyduğum öfke de etkili oldu. Ama her öfke duyduğumuz şey için bir film yapamayız. Yaparsak bunun bile vicdanını taşımak durumundayız. Kısacası bu konularda insanların düşündüğü kadar mühim bir derdim olsa meseleyi film yapmak gibi çok zor ve zahmetli bir yolla değil, daha basit ve kestirme yöntemlerle hallederim.
Röportajın tamamı, dergimizin web sitesinde: http://www.filmarasidergisi.com