“İftarlık Gazoz”’da oruç çarpıtması

Film Eleştiri
Yüksel Aksu’nun ilk filmi ‘Dondurmak Gaymak’tan dondurma tadında bir film kalmış aklımda. Ardından gelen ‘Entel Köy’ü sıkıntılı bir ‘sosyoloji’ filmi olarak h...
EMOJİLE

Yüksel Aksu’nun ilk filmi ‘Dondurmak Gaymak’tan dondurma tadında bir film kalmış aklımda. Ardından gelen ‘Entel Köy’ü sıkıntılı bir ‘sosyoloji’ filmi olarak hatırlıyorum. Sonraları Yüksel Aksu ismini Paralel medyanın çıkardığı bir derginin ‘Danışman’ kadrosunda gördüm, görüyorum.

Şimdi yeni filmi ‘İftarlık Gazoz’un tadına bir bakalım…

Yıl 1980. Hapishane… Ölüm orucuna yatmış, dudakları açlıktan ve susuzluktan parçalanmış, son anlarını yaşayan bir genç, tıbbi müdahale için sedye ile revire götürülüyor… Bu kısa açılıştan sonra 1970’e, o gencin çocukluğuna dönüyoruz. Adem’in çocukluğuna…

İklimiyle, insanıyla sıcak bir Ege kasabası. Tütün tarlalarında, dükkanlarında çalışan, işinde gücünde insanlar. Çocukların yaz aylarında camiye gidip imam efendiden dini bilgiler öğrendikleri bir mahalle kültürü… İşte bu cami derslerinden birinde küçük Adem, oruç bozmanın 61 günlük kefaret gerektirdiğini öğrenir. Gazozcu çırağı olarak çalışan Adem Ramazan ayında heveslenip oruç tutmak istese de anne babası ‘küçüksün’ deyip engel olurlar. Ancak Adem, yaşıtlarının da etkisiyle gizlice oruca niyetlenir. Ertesi gün öyle sıcaktır ki hava… Adem tüm gün plajda gozoz satıp çalışmaktan bitap düşer, susuzluktan kırılmak üzeredir, lakin cami hocasının ’61 gün kefaret’ sözleri de kulaklarında yankılanıp durur.

Ege kasabasında günlük hayat akıp giderken, Adem, oruç yiyen büyüklerini görüp onların mazeretlerini dinledikçe şaşıracaktır. Mahallenin ‘solcu’ ağabeyi ODTÜ’lü Hasan’dan ‘devrim’, ’emek’, ‘sınıf mücadelesi’ gibi sözler duyacaktır. Hasan emek konusunda eşeklerden örnek vererek ilkokul çağındaki Adem’in aklını çelmeye çalışacaktır. ‘Eşekler tüm gün çalışırlar ama yükümüz fazla deyip’ haklarını arayamazlar.’

Filmin arka fonunda ilginç detaylar var. CHP parti tabelasının kadraja girdiği bu hümanist Ege kasabasında Halkevleri’ndeki ‘cici çocuklar’ da solculuk oynamaktadır.

Yönetmenimiz Ege’nin neşesine neşe de katmış. Bir kupa maçı ile teravih namazı çakıştığında, ‘Teravih namazını erteleyemez miyiz hocam’ diyebilen kasabalıların oluğu bir yer burası. Ramazan gününde gozoz satıp milletin nefsini gıdıkladığı için terlikle kovalanan Cibar Kemal (Cem Yılmaz) ‘Bunların günahı o kadar çok ki, işi dindarlığa vuruyorlar’ diyecektir mesela…

Günlerden bir gün nerden peydahlandıkları belli olmayan üç karanlık adam kasabaya gelerek, ODTÜ’de okumuş ’emek’, ‘sınıf’ vs. diye köylülerin kafasını ütüleyen ‘bizim solcu Kemal’i kurşun yağmuruna tutar.

Filmin bundan sonrası sert bir drama evriliyor. 1970’leri böylece kapayan yönetmen yeniden filmin başına, 1980’e kadrajını çevirdiğinde, çocukken bile isteye oruç bozduğunda 61 gün kefaret orucu tutması gerektiğini öğrenen Adem, ölüm orucunun 61. gününde ölür. Ölmeden önce sol eliyle zafer işareti yaparak… 61. günde hükümet direnişçilerin isteklerine boyun eğdiğinde ucunda ölüm de olsa ortada kazanılmış bir zafer vardır. Ve yönetmen absürd bir son vuruşla Hz. Mevlana’nın şu sözünü perdeye yansıtıyor: “Açlığa sabır, Allah’ın has kullarına bir lütuftur.” İlahiyatçı Prof. Faruk Beşer’e danıştım, “Ölüm orucunun caiz olmadığını” söyledi. Şimdi… Mevlana’nın oruç ile ilgili sözlerini alıp ölüm orucu gibi dinen caiz olmayan bir eyleme yamamak, Hz. Mevlana’nın sözlerinin çarpıtmak anlamına gelmiyor mu?

“Ramazan orucu tutanlar ile ölüm orucu tutanlar akrabadır” diyen Yüksel Aksu’ya Hz Mevlana’nın şu sözlerini de hatırlatmak isterim: “Ben yaşadıkça Kur’an’ın kölesiyim. Biri benden bundan başkasını naklederse, ondan da şikayetçiyim, o sözden de şikayetçiyim.”

Yazık oldu Adem’e!