Cantona Cannes’ın da Starı

Filmler
Cannes’da ne Almodovar’ın ‘güzel aşk hikâyesi’, ne Lars von Trier’nin nihilist filmi yeterince etkili olabiliyor. Ken Loach’un Eric Cantona’yla çektiği ...
EMOJİLE

Cannes’da ne Almodovar’ın ‘güzel aşk hikâyesi’, ne Lars von Trier’nin nihilist filmi yeterince etkili olabiliyor. Ken Loach’un Eric Cantona’yla çektiği film ise günümüzün depresif insanına umut veriyor.

Dün Cannes Film Festivali’nin yarışmalı bölümünden iki film seyrettik. Marco Bellocchio’nun filmi ‘Vincere’ ve Pedro Almodovar’dan ‘Kırık Öpücükler’ (Broken Embraces). Bellochio, Mussolini’nin evlilik dışı ilişkisini anlattığı ‘Vincere’ ile İtalya tarihinin az bilinen önemli sayfalarından birini açarken, sürekli dışlanmasına karşın aşkından taviz vermeden gerçeği haykıran olağandışı bir kadın kahramanı, rahat izlenen güzel bir dönem filmi eşliğinde tanıtıyor.

Dün yarışan ikinci yönetmen Pedro Almodovar da yine güzel bir aşk öyküsü gerçekleştirmiş. Akıcı dili ve gerilimli senaryosuyla izleyicisini hem duygulandıran, hem de heyecanlandıran ‘Kırık Öpücükler’ Pedro Almodovar filmleri arasında üst sıralara tırmanacak kadar özgün bir film değil. Belki, filmde kıskanç işadamının metresini yorumlayan Penelope Cruz’un sağlam oyunu jürinin dikkatini çekebilir. Ancak, Bellocchio’nun başarılı oyuncusu Giovanna Mezzogiorno’nun kendisine ciddi bir rakip olacağı da unutulmamalı.

40 yıldır festivalin müdavimlerinden olan, ancak ‘önce mizansen sanatı ve estetik’ diyenleri, toplumsal gerçekçi sinema türünün ne denli büyük bir ustası olduğuna bir türlü inandıramayan Ken Loach’a, klasik sinema dilini pek sevmeyen Isabelle Huppert başkanlığındaki jüri ikinci kez Altın Palmiye vermeyebilir ama, ünlü futbolcu Eric Cantona’nın da rol aldığı ‘Looking for Eric’ günümüzün küresel çaresizlikler ortamında, çölde su bulmak kadar önem kazanıyor. Beylik deyimiyle, ilaç gibi geliyor…

Önceki gün seyrettiğimiz filminde yine sıradan bir insanın, özel yaşamı darmadağın Manchester’lı postacı Eric Bishop’un öyküsünü anlatıyor Ken Loach. Bunalımdan yakasını kurtaramayan Eric Bishop’un yüzünü, ne tuttuğu takımın maçları, ne de postacı arkadaşlarının sevimli çabaları güldüremez. Beklediği yardım, hayranı olduğu ünlü futbolcu Eric Cantona’dan gelecektir! Postacı Eric’in odasındaki afişten inip canlanıveren futbolcu Eric, yeri geldiğinde Fransız atasözleri kullanarak adaşını direnmeye, yaşamına sahip çıkmaya çağırır… Senaryosunun fantastik ve hafif görünümü ardında alabildiğine gerçekçi bir film olan ‘Looking for Eric’in önemli mesajları da var: Bireysel bunalımlara karşı özgüveni geri getiren yeni yöntemler geliştirmek, atılımcı olmak gerekir. Toplumsal sorunlar karşısındaysa, toplu eyleme gitmekten, birleşmekten başka care yoktur…

Eric Cantona, film setinde bir futbol sahasındaki kadar rahat ve kıvrak değil belki ama adaşını yorumlayan Steve Evets’in incelikli oyunculuğu, fantastik öğeleri kullanırken bile gerçekçiliği elden bırakmayan Ken Loach’un sımsıcak hümanist sesini daha da etkin kılıyor. Ken Loach, futbolu pek sevmeyenlere bile, Manchester United taraftarı postacılar kalabalığını sevdirecek; onların hiç de korktuğumuz kadar tehlikeli olmayıp tam tersine, çok doğru işler başarabilecek kadar sağduyu ve cesaret sahibi insanlar olduklarına inandırabilecek kadar usta bir sinema adamı…

Aslında, depresyondan kurtulmak isyenlere, terapiste gitmeden önce, ‘Looking for Eric’i görmeyi denemelerini önerebiliriz. Filmi birkaç kez izlerlerse doktor kapısı aşındırmalarına gerek kalmayabilir. Ancak, yanılıp da, Lars von Trier’in aynı gün yarışan filmi ‘Antichrist’i görmeye giderlerse, vay hallerine!.. Charlotte Gainsbourg ve Willem Dafoe gibi iki büyük oyuncuyla birlikte, ciddi bir estetik proje peşinde nihilizmin derin karanlıklarına dalan Lars von Trier, festivalin en çok ıslıklanan yönetmeni olma başarısını da elde etti…

MEHMET BASUTÇU

www.radikal.com.tr