Sıradışı ve çarpıcı: Claire Denis

Filmler
Ali Erdem’in haberi Fransız sinemasının önemli kadın yönetmenlerinden Claire Denis’in İngiliz rock grubu Tindersticks’le biraraya geldiği filmler, 30. Uluslararası İstanbul Film Fest...
EMOJİLE

Ali Erdem’in haberi

Fransız sinemasının önemli kadın yönetmenlerinden Claire Denis’in İngiliz rock grubu Tindersticks’le biraraya geldiği filmler, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde, ‘Claire Denis- Tindersticks: Film ve Müzik’ bölümüyle sinemaseverlerle buluşuyor. Hem Denis sinemasını bilenler hem de Tindersticks müziklerine kulakları aşina olanlar mutlu olacak. 1948’de Paris’te doğan Denis, filmlerinde Afrikalıları, göçmenleri ve erkekler dünyasını yansıtıyor genelde. Bunda Afrika’da doğmasının etkisi büyük. Filmlerinde doğa da insan gibi önemli bir yer tutuyor. Filmlerinde çoğunlukla estetik anlamda genel çekimlerle doğal ışık düzenlemeleri fark ediliyor. Ama, Denis’in bu festivalde gösterilecek filmlerinde farklı estetik arayışları da fark gözden kaçmıyor.
 
İki kardeşin hüznü

1996 yapımı Nenette et Boni-Nenette ile Boni filminde, yoksulluk içindeki iki kardeşin hüznü Marsilya’dan yansıyor perdeye. Tindersticks’in dingin tınıları, bu hüznü seyircinin kalbine akıtıyor. Filmin kameramanıysa bir kadın: Agnes Godard. Herkesin Boni dediği Boniface, limanda pizzacılık yapıyor. Yoksulluğu sonuna kadar hissettiren bir dairede kalan Boni’nin kız kardeşi Nenette yatılı bir okulda okuyor. Anneleri ölünce, bu iki genç insan bu zorlu dünyada tek başına kalmışlar. Kız kardeşi yatılı okuldan firar edince Boni, buna çok öfkeleniyor, ama sonuçta kardeş kardeştir. Denis, bir kadın olmasına rağmen, bir erkeğin kadına duyduğu cinsel isteği gerçekçi bir anlatımla yansıtabiliyor. Fırıncının karısı, Boni’yi büyülüyor. Ayrıca Denis, fırıncının karısının cinselliğini şaşırtıcı biçimde erkek bakışıyla seyircisine ulaştırabilmiş. Fırıncının karısının içki şişelerini Vincenzo’yu etkiler gibi silişi hemen akla geliyor. Fırıncının karısıyla Vincenzo’nun kahve içtikleri sahne de bu filmden eğlenceli bir an. Filmde Boni’yi Gregoire Colin, Nenette’i Alice Houri, fırıncının karısını Valeria Bruni- Tedeschi, Vincenzo’yu Vincent Gallo canlandırmış. Bu film, 1996’da Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar Ödülü de kazanmıştı. (4 Nisan’da Nişantaşı Citis’de 11.00 ve 5 Nisan’da Beyoğlu Beyoğlu’nda 21.30).

‘Geç Gelen Bahar’dan ilham

Yönetmenin 2008 yapımı 35 Rhums-35 Tek Rom, büyük Japon yönetmen Yasujiro Ozu’nun 1949 yapımı siyahbeyaz Banshun/Geç Gelen Bahar filminden ilham almış. Kameramansa yine Agnes Godard. Tren makinisti dul Lionel (Alex Descas), kızı Josephine’le (Mati Diop) Paris’in banliyösünde mutluluk içinde beraberce yaşıyor. Josephine, antropoloji öğrencisi. Josephine, aynı apartmanda kalan hüzünlü Noe’ye (Gregoire Colin) ilgi duyuyor. Babanın da Gabrielle’le (Nicole Dogue) aşk ilişkisi başlıyor. Hüzünlü Noe, çalışmak için yurtdışına gitmeye karar verince, işler karışıyor. Filmin zaman zaman hüzünlü zaman zaman Latin tadı hissettiren müziklerine de kulak verilmeli. Ozu ustanın filmi, Denis’in filmine göre daha dingin ve gözlemleyiciydi. Zamanın kendi hızında akışı, çevre, ev, günlük hayat insanı daha çok içine alıyordu. Denis’in filminde baba-kız siyah. Banliyö dingin değil ve Paris’in insanın üzerine çöken ağırlığını hissediyorsunuz. Elbette bu iki filmde, kültürel farklılıkların olması doğal. Hem coğrafi hem de dönem olarak. (7 Nisan’da Beyoğlu Beyoğlu’nda 21.30 ve 8 Nisan’da Beyoğlu Fitaş 4’te 11.00).

Varoluşçu bir yabancılaşma

Görselliğiyle öne çıkan 2004 yapımı L’Intrus-Davetsiz” filminde, gerilimli müzikleri Tindersticks’in solisti Stuart Straples hazırlamış. Sinemaskop çekilmiş bu filmin kameramanı yine Denis’in kadim dostu Agnes Godard. Kalp nakli yapılan yetmiş yaşındaki Louis Trebor, İsviçre bankasından para çeker ve Asya’ya gider. Yönetmen bu filminde, geçmiş ve şimdi arasında bağlar kurarak bilinmeyenleri ortaya çıkartıyor. Film, İskoçyalı yazar Robert Louis Stevenson’ın (1850-1894) Güney Pasifik hakkında yazdığı yazılardan ilham almış. Elbette filmin hikâyesi günümüzde geçiyor. Bu İskoç yazarın en bilinen eseri Define Adası… Filmde, seyircinin zihni, Louis gibi karışıyor sürekli. Louis’nin kendinden ayrı yaşayan oğlu Sidney, filmde ‘gerçek’ gibi yansırken, diğer karakterler sanki hayaliymiş gibi algılanıyor. Yeni varoluşunda yabancılaşma yaşayan Louis, geçmişle şimdi arasında sürekli bilinçaltı işkencesi yaşıyor. Geçmişte bir cinayet mi işlenmişti? Bir kuşku oluşuyor zihinlerde. Bu film, Godard’ın 2004 yapımı Notre Musique/Müziğimiz filmindeki ‘cennet-cehennem’ ve ‘araf’ gibi de yorumlanabilir. Yönetmen Denis kendi filmini ‘Güney yarımküre’, ‘Kuzey yarımküre’ ve ‘limbo’ olarak yorumlamış. ‘Limbo’, büyük bir boşluk anlamına da geliyor. Aslında bu filmi iki defa görmek daha iyi. Filmde Michel Subor Louis’yi, Denis’in vazgeçilmez oyuncularından Gregoire Colin Sidney’i, Yekaterina Golubyeva genç Rus kadınını, Bambou eczacı kadını, Alex Descas rahibi canlandırmış. (6 Nisan’da Beyoğlu Beyoğlu’nda 19.00 ve 7 Nisan’da Beyoğlu Fitaş 4’te 11.00).
 
Denis, Afrika’ya dönüş yapıyor

2009’da Denis, Fransız yazar Marie N’Diaye’yle ortak yazdıkları White Material/Beyaz İnsan filmiyle Afrika’ya dönüş yapmıştı. Filmin müziklerini yine Stuart Straples hazırlamış. Sinemaskop çekilmiş filmde bu defa kameramanlığı Yves Cape yapmış. Hikâye, adı bilinmeyen herhangi bir Afrika ülkesinde geçiyor. Beyaz Fransız kadın Marie Vial’ın çiftliğinde kahve hasadı yapılacağı sırada, isyancılarla ordu arasında çatışmalar çıkıyor. Batıda bu film, ‘güçlü ve acı çektiren’ bir yapıt olarak değerlendirilmiş. Öncelikle Isabelle Huppert’in performansı, Amerikalı sinema yazarı Roger Ebert’i büyülemiş. Bu filmde Maria’nın kırılgan kocasını oynayan Christophe Lambert de var. (8 Nisan’da Beyoğlu Beyoğlu’nda 21.30 ve 11 Nisan Beyoğlu Fitaş 4’te 11.00).
 
Hem eleştirildi hem tutuldu

2001 yapımı Trouble Every Day/Her Gün Başka Bir Bela filmi, sert eleştirilerle karşılaştı. Bu yapıta, ‘soğuk ve ölü film’ denmiş. Filmin insana hüzün veren tınılarını yine Tindersticks hazırlamış. Kameramansa elbette Agnes Godard. Denis’in bu filmi, bazılarınca ‘kült’ kabul ediliyor. Bu yapıt, yer yer korku sinemasının içine giren, varoluşçu ve toplumsal cinsellik üzerine önemli bir film olarak değerlendiriliyor. Denis, Her Gün Başka Bir Bela’da ‘Yeni Fransız Aşırıcılığı’nı da yansıtıyor. Buna François Ozon (Les Amants Crimel/Katil Aşıklar), Gaspar Noe (Irreversible/Dönüş Yok), Patrice Chereau (Intimacy/Mahremiyet), Leos Carax (Pola X), Alexandre Aja (Haute Tension/Yüksek Tansiyon) gibi yönetmenler ve filmleri de dahil. Her Gün Başka Bir Bela’da Vincent Gallo Shane’i, Tricia Vessey June’u, Beatrice Dalle Core’yi, Alex Descas Leo’yu canlandırıyor. (9 Nisan’da Beyoğlu Beyoğlu’nda 19.00 ve 12 Nisan’da Beyoğlu Fitaş 4’te 11.00). [Taraf]