Korkacak Bir Şey Yok

Filmler
1978 yılında çektiği Halloween filmiyle bir efsaneye dönüşen, Christine, Sis, Şey, New York’tan Kaçış, Karanlıklar Prensi gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni John Carpenter, 40 yıllık kariyerinde...
EMOJİLE

1978 yılında çektiği Halloween filmiyle bir efsaneye dönüşen, Christine, Sis, Şey, New York’tan Kaçış, Karanlıklar Prensi gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni John Carpenter, 40 yıllık kariyerinde ‘Korku Ustası’ olarak anılıyor. Bu sıfatı sonuna kadar hak eden Carpenter, 10 yılın ardından yaptığı ilk filmi Koğuş ile sinemaya geri döndü. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde prömiyeri yapılan Koğuş, bu hafta vizyona giren önemli filmlerden. Türkiye’de filmin dağıtımcılığını üstlenen D Productions’ın aracılığıyla usta yönetmen sorularımızı yanıtladı.

Bu kez Koğuş filminde ürkütücü bir hayalet ve karanlık koridorlarla geri dönerken filmin senaryosuna bayıldığınızı söylüyorsunuz, peki senaryoyu sizce bu kadar güçlü kılan öğeler neler?

Ben filmin baş karakterine aşık oldum, filmdeki izolasyon duygusu, karanlık ve Koğuş’un gizemi çok güçlü…

Film akıl sağlığı üzerine oynuyor ve hastaneye yatırılmış genç bir kadına odaklanıyor, sizce bu haliyle psikopat bir katili konu edinen herhangi bir filmden daha korkunç değil mi?

Ben ne kadar korkunç olduğuna bakmıyorum. Filmin korkunçluğundan çok, ilginç bir öyküsü var. Film daha çok psikolojik bir dehşet olarak karşınıza çıkıyor…

Jamie Lee Curtis’in efsanevi Halloween filminizde canlandırdığı Laurie Strode karakteri ikonik çığlık kraliçesi tanımını yarattı ancak peşinde bir psikopat vardı. Peki Koğuş filminde bu kez peşinde bir hayalet olan Amber Heard’ün performansı için ne dersiniz?

Amber Heard’ün Koğuş filminde canlandırdığı karakter kendi kimliği üzerindeki bir gizemi çözmeye çalışıyor. Halloween’daki Jamie Lee Curtis’in durumundan çok farklı. Ama her ikisi de çok güzel ve çok yetenekli aktrisler…

Halloween ile yarattığınız efsane psikopat katil Michael Myers’in sizin için de en büyük antikahraman olduğunu söyleyebilir miyiz? Rob Zombie’nin yeniden yarattığı Michael’ı nasıl buldunuz?

Michael Myers neden bu kadar sevildi bilmiyorum ama bana kalırsa korku filmlerinden çıkan en büyük antikahraman Elm Sokağı Kabusu’ndan Freddie.

Tıpkı sizin Halloween filminizi unutulmaz kılan müziğinde olduğu gibi, sizce de korku filmlerinde müzik çok önemli bir rol oynuyor mu?

Müzik sinema filmlerinin izleyiciyi havaya sokan en temel malzemelerinden biri, özellikle korku filmi için müzik çok önemli. Bununla beraber, kimi zaman hiç müzik olmadığında daha da güçlü bir etki yaratılabiliyor.

Bir hayranınız olarak Koğuş filmiyle tekrar sinemaya geri dönmenizden çok mutluyum, peki yeni projeleriniz?

Bir kaç proje birden geliştiriyorum. NBA basketbol playoff maçlarını izlemek ve video oyunları oynamak gibi. Hayat güzel…
 
Koğuş’ta neler oluyor

Güzel ama problemli genç bir bayan olan Kristen (Amber Heard), kendini her tarafı kesikler içinde, yaralı bereli bir halde bulmuştur. Uyuşturucu bir maddeyle kendinden geçmiş olan Kristen, uzakta bir akıl hastanesine götürülmektedir. Tamamen aklını kaybetmiş bir halde hastaneye alınan genç kadının buraya neden getirildiğine dair en ufak bir fikri yoktur. Geçmişiyle ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Emin olduğu tek şey burada güvende olmadığıdır. Kendisi gibi rahatsız dört kadınla aynı koğuşta kalan Kristen, bir süre sonra olayların pek de göründüğü gibi olmadığı fark eder. Havada gizem kokusu hakimdir. Geceleri hastane karanlık ve kasvetliyken Kristen garip ve korkunç sesler duyar. Bu sesler yalnız olmadıklarının habercisidir.

Koğuş arkadaşları yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başlarken Kristen, bu cehennem azabından kurtulmanın bir yolunu bulmalıdır. Aksi takdirde o da kurbanlardan biri olacaktır. Kaçmak için çabaladıkça, tahmin edilemeyecek kadar korkunç ve tehlikeli hakikat ortaya çıkacaktır.