Evrime Niyet, Devrime Kısmet

Filmler
Tuba Deniz’in sinema eleştirisi 1968’de başlayan ‘Maymunlar Cehennemi’ filmlerinin son halkası ‘Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’, senaryosundan ziyade görsel efekt e...
EMOJİLE

Tuba Deniz’in sinema eleştirisi

1968’de başlayan ‘Maymunlar Cehennemi’ filmlerinin son halkası ‘Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’, senaryosundan ziyade görsel efekt ekibinin marifetlerine yaslanıyor.

Maymunlar Cehennemi: Başlangıç’ın maymunları bir nevi teknolojik evrim geçirmiş. 1968’de çekilen ilk versiyondaki kostümler, ağır makyajlar, maskeler, peruk saçlar her yeni filmde farklı bir şekil almış, ilerleyen dijital efektlerden nasiplenmişti. Son filmde ise tamamen yüklerinden arınmış maymunlar, dijital teknolojinin tüm nimetlerinden nasiplenmiş. Zira "Avatar" ve "Yüzüklerin Efendisi"nin Oscar sahibi görsel efekt ekibinin eli değmiş maymunlara. Böylelikle ilk defa kostümlü aktörler yerine foto-gerçekçi maymunlar arz-ı endam ediyor perdede. Başroldeki maymun Ceasar, performans yakalama tekniğiyle canlandırılmış. Mimikleri, halleri ile gerçeklik duygusunu ziyadesiyle izleyiciye aktarıyor. Genç bilim adamı rolündeki Will Romdan (James Franco) ile başa baş bir oyunculuk sergiliyor. Filmin görselliğine, dijital şovlarına diyeceğimiz yok, lâkin tıpkı diğer türevleri gibi "Maymunlar Cehennemi: Başlangıç" da ilk filmin gölgesinde. 1968’de gösterime girdiğinde büyük yankı uyandıran, ardından çekilen dört devam filmi ve Tim Burton’un başarısız uyarlamasına ilham kaynağı olan kültler listesindeki Maymunlar Cehennemi ile kıyaslayacak olursak filmin söylemi hayli zayıf kalıyor.

Bir ‘başlangıç’ vaadiyle vizyona giren filmde serinin diğer örneklerinden farklı olarak bu defa bir maymun, Ceasar’ın bakış açısına mevzilenir kamera. Laboratuvarda deneylere maruz kalan annesinden ona genetik olarak aktarılan kimyasallar sayesinde her geçen gün IQ’su yükselir. Küçücük bir bebek iken çevreye yönelttiği saf bakışlar ilerleyen yıllarda zekâ pırıltılarına dönüşür. Ergenlik dönemiyle birlikte varoluşsal sanrıları da başlar Ceasar’ın. Her gün camdan izlediği çocuklar ile kendisi arasındaki sekiz farkı bir türlü bulamaz. ‘Ceasar nedir?’ gibi ağır sorulara muhatap bırakır genç bilim adamını.

BABA-OĞUL İLİŞKİSİNDEN BESLENİYOR

Neredeyse takıntılı bir şekilde alzheimer hastalığı üzerine çalışan Will Romdan’ın ise asıl derdi, bu hastalık yüzünden gözlerinin önünde kaybettiği, hafızasını yitiren babasını yeniden hayata döndürebilmektir. Filmin çok da üzerine çalışılmamış dramatik yapısı en çok baba–oğul ilişkisinden beslenir. Bir evrim metaforu olan maymun üzerinde hafıza deneyleri yapılması ise öylesine bir tercih gibi görünmüyor filmde. Henüz bebekken eve getirmek zorunda kaldığı maymun Ceasar üzerinde deneylerini uygulamaya gizlice devam eder Romdan. Bir vakit sonra babası da tıpkı Ceasar gibi onun bir kobayına dönüşür. Gittikçe zekileşen bir maymun ve ilaçlara başlangıçta olumlu tepki verse de daha sonra unutkanlığın diplerine vuran yaşlı adam bir evde baş başa kalınca olacakları tahmin etmek güç değil. Bu ikili yüzünden mahallede çıkan kargaşanın ardından Ceasar’ın varlığının ifşa olması ile şempanzelerin bulunduğu kodese tıkılması bir olur, kendi türleri ile ilk defa bir araya gelen şempanze başta zor günler yaşasa da özüne dönük soruların cevaplarını bu ‘cehennem’de bulacaktır.

Genleriyle oynanan, fıtratından uzaklaştırılarak ‘teknolojik bir ucube’ye dönüştürülen Ceasar’ın vardığı son nokta: "Şempanzeler bir araya gelmeli, birlik olmalı." Böylelikle varoluşsal sanrıları ilk olarak isyana ardından intikama evrilir. Faşizan bir şekilde teknolojiyi kullanan, kibrinin büyüklüğünden dünyaya, farklı türlere verdiği zararları dahi göremeyen insanoğluna haddini bildirmenin zamanı gelmiştir. Genetik deneylerle evrimi hızlandırılan maymun Ceasar, böylece devrim yapmak üzere harekete geçer. Berdevam filmin ikinci yarısında maymunlar ile insanlar San Francisco’daki bir köprünün üzerinde karşı karşıya gelerek çatışacak ve filminiz böyle aksiyon türüne savrulacaktır.

"Maymunlar Cehennemi: Başlangıç"ta da, serinin diğer örneklerinde olduğu gibi, daha kısık bir tonda dile getirilse de, bir nevi ‘öteki’nin cisimleşmiş halidir maymun; bize benzemeyen, bizden daha aciz ve hemen yanı başımızda… Yakın geçmişte vizyona uğrayan Hanna filmindeki gibi burada da ‘öteki’nin dışarıdan gelen ‘yabancı’ değil de bizzat teknoloji ile dönüştürülen bir canlıya atfedilmesi dikkate değer. Modern insan için bedeni dışındaki her şey ‘ötekidir’ aslında, bu kendi zihniyetinin tezahürü, elleri ile şekil verdiği bir uzantısı olsa bile…

Bilimin hayatın genleri ile oynamasını ‘kısmen’ eleştiren ve maymunların insanlara verdiği ‘Tak sepeti koluna…’ dersi ile hitama eren filmde senaryodan ziyade teknik üzerine titizlenildiğini söylemek mümkün. Yine de insanoğlunun ne derece sınırlarını zorladığını hatırlamak adına ciddiye alınması gereken bir temaşa.

Zaman Gazetesi