‘Türkiye Sıkışıp Kaldı’

Olaylar
Yaklaşık üç aydır devam eden Arap Baharı sonunda 28 Nisan’da Türkiye cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu’nun olağanüstü toplanmasına, Devlet Planlama Teşkilatı(D...
EMOJİLE

Yaklaşık üç aydır devam eden Arap Baharı sonunda 28 Nisan’da Türkiye cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu’nun olağanüstü toplanmasına, Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) ve MİT müsteşarların başkanlığındaki bir heyetin Suriye’ye doğru yola çıkmasına yol açtı.

NEDEN?
Bu gelişme Suriye’deki ayaklanmaların geldiği noktada Türkiye’nin bölgedeki gelişmeler karşısında duyduğu derin endişeyi yansıtır nitelikte. Peki Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn ve Libya’daki ayaklanmaların Suriye’ye sıçraması ve Suriye hükümetinin ayaklanmacıların taleplerine karşı direnç göstermesi  ve bu direnci sürdüreceğine dair sinyaller vermesi Türkiye’de niye yürekleri hoplatıyor?

‘ORTAK MODEL’ SARSILIYOR
Türkiye Suriye ilişkilerindeki son sekiz yıl bunun ipuçlarını verir nitelikte. İki ülke arasında ciddi ekonomik ve siyasi yakınlaşmalar yaşandı. Suriye Türkiye yakınlaşması Türkiye’nin bölgede güttüğü sıfır sorun politikası ve ekonomik entegrasyon adına bir ortaklık model olarak görülüyordu diyebiliriz. Son Ecevit hükümeti döneminde Suriye’ye karşı PKK sorununu kaşıması gerekçesiyle askeri ültimatom denebilecek çok sert tepkiden bu noktalara gelindi.

TÜRKİYE’NİN SURİYE’YE YAPTIĞI İHRACAT İSRAİL’E YAPTIĞINI GEÇTİ
Ekonomik veriler de ticari ilişkiler de nasıl bir ivme kazanıldığını gösteriyor.  Reuters Ecowin Pro’nun ‘Aylık ihracat rakamları ve bunun bölgedeki yıllık ihracat büyümesine dair rakamlar’a bakıldığında sadece 59 milyar dolarlık bir milli gelire sahip ülke olan Suriye’ye Türkiye’nin yaptığı ihracat,  İsrail gibi 200 milyar dolarlık milli geliri olan bir ülkeye yaptığı ihracatı 2007 yılında geçmiş görünüyor. Genel ölçekte de Türkiye’nin ihracat büyümesi 2008 krizi öncesine kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yüzde 60’ın üzerine çıktı. ( Bir de Türkiye’nin Suriye’de altyapı yatırımına yönelik 700 milyon dolarları bulan projeksiyonları var)

TÜRKİYE ÇIKIŞ KAPISINA BASKI YAPMAK ZORUNDA BULDU KENDİNİ
Ayrıca Suriye, Lübnan ve Türkiye arasında vizesiz seyahati mümkün kılan Shemgen ile ticaretin daha da canlandırılması hedeflendi. Buna paralel olarak siyasi anlamda Türkiye Suriye-İran ekseninde arabulucu rolü de üstlendi. Fakat şu son gelişmeler, Türkiye’nin bir nevi Ortadoğu’ya çıkış kapısı denebilecek bu ortaklık modelini tehdit eder düzeye doğru giderek tırmanıyor, Türkiye Suriye hükümetine ayaklanmacıların taleplerini karşılamak için baskı yapmak zorunda olan ülke konumunda buluyor kendini.

‘İRAN İLE ORTADOĞU’DAKİ SÜNNİ CEPHESİ ARASINA SIKIŞIP KALDI"
28 Nisan’da Bilgi Üniversitesinde düzenlenen "Ortadoğu’da Ayaklanmalar ve Devrim Süreci" adlı panelinin konuşmacılarından ve 1997 -2002 yılları arası hükümet programlarının dış politika bölümlerini yazan Dışişleri eski bakanı Sina Şükrü Gürel Türkiye hükümetinin geldiği noktayı “ İran ile Ortadoğu’daki Sünni cephesi arasına sıkışıp kalmak” olarak nitelendirdi.

ARAP BAHARI İLE ABD’NİN IRAKTAN ÇEKİLME TARİHLERİ TESADÜF MÜ?
Gürel gelinen noktaya dair sürecin(Arap Baharı) başlangıç noktası olarak bu yıl sonunda ABD’nin Irak’ın çıkacak olmasını görüyor. Yani 2012 yılından itibaren ABD Irak’ta bugün olduğu gibi bir askeri kuvvet bulundurmayacak. Bu ise bölgeyi terk ederken İran nüfusunu arttırmayacak bir formül arayışına sokuyor ister istemez süper gücü.

PLAN DEĞİŞİKLİĞİ
Zira Irak’ın olası yeni yapısının İran’ın etkisini körfeze yayma ihtimali var. Ülkenin üçe bölündüğü ve  güneyinde şii hakimiyetinin bulunduğu konfedaratif bir yapı bu olasılığı arttırabilir. Gürel bu yüzden planın değiştiğini ve ülkenin ikiye bölünülmesinin düşünüldüğünü Kuzey’inin de Türkiye’nin tutması gerektiğini söylüyor.

‘İRAN İLE DENGE İÇİN TÜRKİYE SURİYE İLE İYİ OLMALI’
Ayrıca “ Ortadoğu’da İran’a karşı bir denge kurabilmek için Türkiye’nin de Suriye ile iyi olması gerekiyor.” diyor. Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarları ile ABD çıkarları bir bakıma örtüşmüş oluyor bu durumda. Fakat son gelişmeler hem Türkiye’nin Suriye ile olan ticari ilişkilerine hem bölge istikrarına hem de genel olarak dış politikasına zarar verecek bir boyuta ulaşabilir.

‘SURİYE’DEKİ ALEVİLER ŞİİLİĞE DAHA YAKIN; İRAN KAYITSIZ KALAMAZ’
Suriye’de Nusayri azınlık yönetimi var. “ Her ne kadar arap Alevi dense de onlara, şiilikle çok daha yakın bağları olan bir grup” Güler’e göre.  Suriye’de şu an için Şünni çoğunluğun bu ayaklanması karşında olup bitenlere “İran’ın kayıtsız kalması sessiz kalması mümkün değil.”

‘TÜM KÖRFEZ İRAN ETKİSİNE GİREBİLECEK NOKTADA’
Aslında Sünni Şii geriliminin Ortadoğu’da genel olarak nüfuz mücadelesinin ana eksenine oturduğunu gözlemliyoruz. Suudi Arabistan’ın Darfur bölgesi, körfez kıyısında bir bölge, petrol kaynakları açısından da avantajlı ve çoğunlukla şiiler yaşıyor. Keza Bahreyn’deki ayaklanmaların başını ülkenin en kalabalık kesimini oluşturan şiiler çekiyor. İşin içine Irak’ın güneyini ve İran’dan hem silah hem de siyasi destek alan Hizbullah ve Hamas’ı da  katarsanız  “tüm körfez çok yakın bir gelecekte İran etkisi altına girebilecek noktada.” diyerek Güler Ortadoğu’daki olaylara ve pozisyon alışlara ilişkin geniş çerçeveyi çiziyor.

SURİYE TALİ DOMİNO ETKİSİ YARATABİLİR
Suriye’deki gelişmelerin bu devleti de Sünni – Alevi çatışmasına sürükleme ihtimali ise en büyük korku. Çünkü bölgeyi istikrarsızlaştıracağı Ürdün, Lübnan ve İran gibi ülkeleri de içine çekeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

SURİYE İÇ SAVAŞI TÜRKİYE’Yİ SARSAR
Bu durumda bazı analistler tarafından Türkiye’nin mevcut Ortadoğu politikasında bir tür  “model ortaklık” olarak görüldüğünden dolayı Suriye’nin iç savaşa ve bölünmeye kadar varabilecek bir sürece girmesi milli hasılasının yüzde 5’inin üzerinde açık veren( yıllık enerji faturası yalnız 40 milyar dolar) bu yüzden de  ekonomisini destekleme adına büyüyen yeni pazarlara ihtiyaç duyan ve ‘mevcut dış ticaret açığını kapatmada ona katkı sunan finansörlerin taleplerini karşılamak zorunda olan’ ( Shahin Vallee, BNP Paribas’ın ekonomisti)Türkiye’nin bugüne kadar izlediği politikaya ciddi sekte vurabilir.

ÇİN GİBİ YENİ FAKTÖRLERİ GÖZ ARD ETMEMELİ
Suriye’de yaşananlar ve Türkiye’nin bundan sonra ne tür politikalar geliştireceği üzerine düşünürken, büyük oyuncuları hiçbir zaman analiz dışı bırakmamak gerekir. ABD’nin 2011 sonunda Irak’tan mevcut askeri gücünü çekecek olması ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olanları birbirinden ayırmamak gerekir. Bir de giderek enerji talebi artan, dünyanın birinci ekonomisi olma yolunda ilerlerken petrol fiyatlarını belirlemede etkin olmayan Çin var.

2030’A KADAR PETROL ANA ENERJİ KAYNAĞI
International Outlook report 2009 projeksiyonuna göre; 2030’da potansiyel enerji kaynağı olarak petrol liderliğini sürdürecek gözüküyor (yüzde 31) ve ABD’nin dünya petrol rezervlerinin sadece yüzde 2.2’sine ve üretiminin sadece yüzde 8’ine sahipken dünya tüketiminin ortalama yüzde 20’sini yaptığını ve Ortadoğu’nun en büyük tedarikçi olduğunu akıllardan çıkarmamalı.

ÇİN İMALATTA ABD’Yİ GEÇTİ ENERJİ TALEBİ ARTIYOR
Öte yandan ilk defa geçen sene Çin ABD’yi ürün imalatında geçerek birinci sıraya oturdu ve ABD’den dahi petrol açısından daha fakir olan Çin’in enerji talebi hızla bir artış içinde. Çin petrol rezervi yüzde 1.1,  üretimi 4.9 fakat tüketimi yüzde 10.4 ve daha henüz ‘oyuna yeni yeni giriyor’. Ortadoğu ise hem petrol hem de doğal gaz rezervleri toplamı olarak dünyanın yarısından fazlasına sahip (yaklaşık yüzde 55).

ÇİN ÜRKÜTMEDEN BİRŞEYLER YAPMAK ZORUNDA
Çin’in bir dünya oyuncusu olmaya başladığı 90’lardan itibaren petrol fiyatlarında da tırmanışın başladığı görülüyor. Şu an askeri gücü kısıtlı, ABD etkisindeki pasifikte benzer bir donanmayı oluşturacak durumuda olmayan, fakat 2016’larda dünyanın birinci ekonomisi olması düşünülen Çin bu arada sessiz sedasiz bir şeyler yapmak zorunda.

BEİJİNG CONSENSUS – WASHİNGTON CONSENSUS
Bu yüzden dünyada Çin tipine yakın siyasal olarak otokratik ekonomik olarak piyasa ekonomisine dayalı gelişme modeli  ‘Beijing Consensus’ ile demokratik, liberal serbest piyasa ekonomisine dayanan model ‘Washington Consensus’ arasında bir çatışmanın varlığı tartışma konusu.

‘MISIR’DA BEİJİNG KONSENSUS KOPYALANIYOR’
Çin’in, halihazırda otoktratik yapılara sahip Ortadoğu’ya kendi gelişme modelini ihracat ederek nüfus etmesinden kaygı duyanlar yok değil. Örneğin Fransız Le Monde gazetesi Mısır’da “Beijing Consensus”’un ülke sistemine Kapitalizm ve Mukhabarat(yani istihbarat servisinin egemenliğinin) bir aradalığıyla kopyalandığını söylemişti.

‘ÇİN İRAN’IN EN BÜYÜK TİCARİ ORTAĞI OLDU’
Saint Louis Üniversitesi öğretim üyesi prof Gracia Abad “The Bejing Consensus in the shadow of the global Financial Crisis (küresel finansal kirizin gölgesinde Beijing consensus) adlı makalesinde, İran’ın Çin’in büyüme modelini taklit etmeye çalıştığı iddiasında. “İran Çinli uzmanları ve akademisyenleri kendisine tavsiyelerde bulunması için çağırdı ve Çin ile  petrol ve doğal gaz ticaret anlaşmalarına girişti ayrıca. Çin’in İran’ın 2007’de en büyük ticaret ortağı olduğuna şaşmamak gerekir.” diyor.

‘ÇİN’E PETROL İMTİYAZI VERİLMESİ IRAK SAVAŞININ SEBEBLERİNDENDİ’
Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Ferda Halıcıoğlu Bilgi Üniversitesindeki panelin “Ortadoğu Petrolleri ve Dünya Enerji Piyasası’ adlı sunumunda 2003 yılında Irak savaşına yol açan asıl sebep, Irak yönetiminin petrol imtiyaz hakkını ABD ve İngiltere’den alıp Çin, Rus, Fransız şirketlerine vermesi ve ABD’nin Uluslararası politikasında en öncelikli konusu enerji güvenliği politikasını tehdit etmesiydi.” diyor.

‘ORTADOĞU’YA MÜDAHALE DÜNYA FİNANSAL SİSTEMİ İÇİN DE YAPILDI’
Asia Times’taki makalesi “Libya all about oil or central banking?”(her şey petrol için mi yoksa merkez bankacılığı adına mı?) adlı makalesinde Public Banking Institute’un başkanı olan Ellen Brown, dünya rezervlerinin sadece yüzde ikisini elinde bulunduran (fakat ciddi bir altın rezervi var) Libya’ya niye müdahale edildiğini sorgularken Ortadoğu ve Afrika üzerinde Batı’nın petrol dışında başka kaygıları da olabileceğini iddia ediyor.

‘DÜNYADA AYAKLANMACILAR DERHAL BİR MERKEZ BANKASI KURDU. NİYE?’
Nirengi noktası, ise dünya tarihinde ilk kez bir halk ayaklanması sürerken, muhaliflerin ele geçirdiği Bingazi’de birkaç içinde geçici bir merkez bankası kurmaları. Neden? Brown Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali ve İran’ın bankacılık açısından ortak noktalarının, bu ülkelerin hiçbirinin Bank for International Settlements(BIS)’ın 56 üyesi içinde yer almamaları olarak gösteriyor. Yani “merkezi İsviçre’de bulunan merkez bankası bankelerinin düzenleyici kurallarının dışında bırakıyor” onları diyor.

FİNANSAL SİSTEME ENTEGRE ETMEK İÇİN Mİ? SURİYE’DE LİSTEDE
Özetle Batı güdümünde hareket eden isyancıların, dünya ekonomik krizinin sancıları sürerken ve herhan tersine dönmesi mümkünken, bu tavrını dünya finansal sistemi ile ülkeyi entegre etme çabası olarak görüyor. Burada dikkat edilmesi gereken Suriye’nin de BIS üyesi olmaması.

KADDAFİ DOLARI REZERV YAPMAKTAN ÇIKARMAK İSTİYORDU
Ellen, ayrıca Kaddafi’nin de Irak işgali öncesi Saddam Hüseyin’in yapmak istediği gibi doları rezerv para olmaktan çıkarma niyetinde olduğuna ve bunu Afrika ve Arap ülkelerine de önerip ortaya yeni altın dinar fikrini attığını söylüyor.

BEİJİNG MODELİ BÖLGEDE İLGİ GÖRMÜŞ OLABİLİR
Bu gelişmeleri de dikkate aldığımızda, Çin’in bazı gelişmekte olan ülkelerce rejimlerini pek de değiştirmeden uygulayabilecekleri ve kimilerince başarılı bir alternatif olarak görülen Beijing modeli bölgede ilgi görmeye başlamış olabilir.

Şİİ- SÜNNİ EKSENİNDE GERİLMELERE GEBE BİR DÖNEM
Bu durumda, Irak’ı terk etmeye hazırlanan ABD ve müttefiki Avrupalı devletler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, iç dinamiklerin de etkisinden yararlanarak Ortadoğu’ya yeni bir çeki düzen vermesini gerekli görüyor. Böylece,  Sünni ve Şii ekseninde gerilmesi giderek muhtemel dönemlere gebeyiz gibi.

ÖNCELİKLER YENİDEN ALINMAK ZORUNDA KALINABİLİR
Bu hafta IMF’nin ‘2008 dünya ekonomik durgunluğunun ardından Ortadoğu’da 2010 sonu itibarıyla iyileşme başlamıştı, şu an için ise kısa dönemde durum belirsiz’ ifadelerini kullandığı açıklamasını da düşünürsek, Türkiye’yi Suriye’de yaşananlar ile artık iyice görünür olan mevzi savaşında, önceliklerini de yeniden ele alması gereken bir süreç bekliyor. 

KEMAL PEHLİVANOĞLU / HABERTURK