– Usame bin Ladin Kimdir? Ne istiyor?
– Usame bin Muhamed bin Avz bin Ladin, Allahu Teala Müslüman ebeveynden (anne babadan) hicri 1377 yılında Arap yarımadasında, Riyad’ın el-Melez mahallesinde dünyaya gelmesini ihsan buyurdu. Sonra yine Allahu Teala doğumdan 6 ay sonra Medine-yi Münevvere’ye gitmemizi ihsan buyurdu. Ömrümün geri kalan kısmını Medine, Cidde, Mekke arasında Hicaz’da geçirdim. Babam Şeyh Muhammed bin Avz bin Ladin Hadramevt doğumlu. Bilindiği gibi, iş için erken dönemlerde, 70 yıldan daha önce iş için Hicaz’a gitmiş. Allahu Teala daha önce hiçbir inşaatçıyı şereflendirmediği şeyle, Kabe’nin de bulunduğu Mescid’i Haram’ı inşa etmekle onu şereflendi. Aynı zamanda Allahu Teala’nın fazlıyla Mescid-i Nebevi’nin de (Peygamber Mescidi) -salat ve selamların en güzeli Peygamberimizin üzerine olsun- inşasını gerçekleştirdi. Sonra Ürdün hükümetinin Kubbetu’s-Sahra’nın tadilatı için ihale açtığını duyunca mühendisleri topladı ve onlardan karsız, sadece maliyeti ortaya koymalarını istedi. Ona ‘Biz Allah’ın izniyle projeye karla kefiliz’ dediler. "Sadece maliyetle mahvolmayı hedefliyorsunuz " dedi. Maliyet fiyatını koyduklarında şaşırdılar çünkü o (Allah rahmet etsin), Allah’ın bu mescidine hizmetini yerine getirebilmek için fiyatı maliyetin de altını çekti. Proje onda kaldı. -Allah rahmet etsin- Allah’ın fazlıyla bazen bir günde her üç mescidde namaz kılıyordu. Onun Suudi Arabistan’ın alt yapısını inşa edenlerden biri olduğu gizlenmez. Bundan sonra Hicaz’da eğitim gördüm. Cidde, diğer adıyla Kral Abdulaziz Üniversitesinde iktisat okudum. Ben on yaşlarındayken Allah rahmet etsin babam vefat etti. İşte bu Usame bin Ladin’in özet hayatıdır.
Peki ne istiyor?
Her canlının hakkı olan şeyi istiyor, talep ediyoruz. Topraklarımızın düşmanlardan, Amerikalılardan kurtulmasını talep ediyoruz. Bu canlı kainatı Allahu Teala fıtri bir çabayla korumuştur. Her hangi bir müdahalenin olmasını engelliyor. İşte kümes hayvanları. Bir tavuk bile evine düşmanlık eden biri girdiğinde onunla mücadele ediyor. Müslümanları, insani-beşeri kainatı bırak, bütün canlı kainatın hakkı olan haklarımızı istiyoruz.
İslam ülkelerine, Peygamberimizin (sav) ilk kıblesi olan Mescidi Aksa başta olmak üzere özellikle kutsallarımıza düşmanlık var. Sonra liderliğini ABD ve İsrail’in yaptığı Yahudi Haçlı ittifakının düşmanlığı devam etti. Hatta Harameynin ülkesini -La havle ve la kuvvete illa billah- ( Kuvvet ve kudret yalnız Allah’ındır.) aldılar. Biz İslam ümmetini toprağını kurtarabilmesi, şer’i yönetim ve ilayı kelimetullah ( Allah’ın adının yüceltilmesi) için Allah yolunda cihada teşvike gayret ediyoruz.
–Son olarak Irak’a Amerika-İngiltere ortak saldırısı gerçekleşti. 1- Bu tür saldırıları nasıl karşılıyorsunuz? 2- Müslüman Arap halkının tepkisini ve bu tür saldırıya direnme hususunda istenilen seviyede olmayan yada Irak halkının beklentilerini karşılamayan resmi tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz, tavrınız nedir?
– Allah’a hamd olsun…. Amerika ve İngiltere önderliğinde birkaç gün önce Irak’a karşı gerçekleştirilen son saldırı, derin, önemli ve tehlikeli anlamlar taşımaktadır. Biz burada maddi veya Irak’ta öldürülen Müslüman kardeşlerimizin beşeri kayıplardan bahsetmiyoruz. Bu saldırının delillerinden gerekçelerinden bahsediyoruz. Amerika, Irak’ı halkına, Kürtlere karşı zehirli gaz kullanmakla itham etmektedir. Aynı şekilde İran’a karşı kitlesel imha silahları kullanmakla suçlamaktadır. İnsanların bu örtülü bakış açısına bir an durup bakması lazım. o zamanlarda Amerika bu sözleri sarf etmiyordu. Tersine bölgedeki yandaşları ve işbirlikçileri aracılığıyla bunları onaylıyordu. Ne zaman ki Irak bölgede kendi çıkarına davranır oldu ve -Hz. Peygamberde olduğu gibi- Yahudi-İsrail’in çıkarlarını tehdit eden bölgenin en büyük Arap gücü oldu, işte o zaman bütün bunları kazımaya, Irak’la hesaplaştığını iddia etmeye başladı. Amerika, "İsrail’in kitle imha silahları olduğu doğrudur. Fakat İsrail bunları kullanmıyor, Irak ise kullandı" demektedir. Bu, aptalca, doğru olmayan bir sözdür. Amerika’nın kendisi bu silahlara sahip ve Uzak Doğu’daki halklara karşı Hiroşima ve Nagazaki’de kullanmıştır. Hem de Japonlar teslim olmuşken ve II. Dünya savaşı bitmeye yüz tutmuşken. Amerika, büyük-küçük, kadın-erkek, yaşlı-çocuk demeden herkesi bombalamada ısrar etmiştir. Bugün İslam dünyasında herhangi bir ülkeye saldırılsa gerçek saldırganın İsrail olduğunu hissetmemiz gerekir. Fakat insanların uyanmasından, makamları için anlaştıkları yürürlükte yönetimlerin kitlesel halk hareketleriyle düşmesinden, Müslümanların ve İslam’ın zaferinden korku duyuluyor. Halkların duyguları Amerika’ya karşı bu derecede uyuşturuldu. Yahudiler, Amerikalı ve İngiliz Hıristiyanlarına Irak’a saldırmanın zorunluluğunu kabul ettirebildiler. Amerika kendisinin planladığını, kendisinin hükmettiğini iddia ediyor. Fakat doğrusu İsrail-Yahudi yönetimi Beyaz Saray’a sızmıştır. Savunma bakanının, dışişleri bakanının, ulusal güvenlik kuruluşu cia’nın sorumlusunun Yahudi olması ve üst düzey yetkililerinin Yahudi olmalarında açıkça görüldüğü gibi.
Onlar, Hıristiyanları İslam dünyasının kanadını kesmeye yönelttiler. Gerçekte hedef, Saddam Hüseyin değildir. Gerçek hedef, Arap ve İslam dünyasında doğmuş güçlerdir. Irak halkına da özellikle saldırdılar. Daha önce kimyevi fabrikası var iddiasıyla Libya’ya ambargo uyguladıkları, Sudan’daki Şifa ilaç fabrikasına saldırdıkları gibi. Buna dikkat etmek gerekir. Bu meselenin çok bariz bir şekilde ortaya çıkardığı bir husus da, herhangi bir akıl sahibinin yada Müslüman’ın Birleşmiş Milletlere müracaat etmemesi gerektiğidir. Müslümanların bu küfür sisteminde yargılanma talepleri kesinlikle şer’i değildir. Gayr-i müslimlerden de Kuzey Kore gibi akıl sahiplerinin buraya müracaat etmemeleri gerektiğini de söylüyoruz. Hüküm aleyhte olduğu zaman acı ve şiddetli darbeler vuran, hüküm lehte olduğu zaman Amerika’nın veto hakkını kullandığı bir mahkemeye müracaat eden bir akıl sahibi olabilir mi? Bir Müslüman ise asla müracaat edemez çünkü bu imanla çelişir. Birleşmiş milletlerden ve birleşmiş milletler kararlarından çokça bahsedenler, ya dinlerini anlamıyorlar yada kendi boş, değersiz, ve vehmi emelleri uğuruna ümmeti uyuşturmak, zor durumda bırakmak istiyorlar. Kuvvet ve Kudret yalnız allah’a aittir.
– Irak’a ABD-İngiltere saldırısı sizce direnen cemaatleri güçlendirecek ve popülerliğini arttıracak mı, yoksa bu güçleri korkutacak, hizaya sokacak, ABD ve çıkarlarına karşı herhangi bir askeri operasyondan korkar hale mi getirecek?
– Zaman, özellikle bu saldırılardan sonra, Müslüman halkların bölge devletlerinin bağımsız olmadıklarını anlama zamanıdır. Düşmanlarımız topraklarımızda, denizlerimizde, hava sahamızda istedikleri gibi dolaşıyorlar. Kimseden izin almadan saldırıyorlar. Özellikle bu sefer ABD ve İngiltere bu utanç verici entrikaları için yanlarına kimseyi alamadılar. Var olan rejimlerin ellerinde herhangi bir güç kalmadı. Ya bunlarla anlaşmalılar ya da bu açık işgale karşı çıkacak güçten yoksunlar. Müslümanların özellikle sadık alimlerden, samimi tüccarlardan, kabile ileri gelenlerinden ehlü’l-hal ve’l-akd ve ehlu’r-Rey olanların ( Halden anlayan, uzlaşılabilir, akıl sahipleri ) Allah yolunda hicret etmeleri, cihat bayrağını yükseltecek bir mekan bulmaları ve ümmeti; dinlerini, dünyalarını korumaya teşvik etmeleri gerekir. Filistin’deki kardeşlerimizin başına gelenlere itibar etmezlerse, ki Filistinliler ziraatı -turunçgiller yetiştiriyor-, dokuma sanayi, temizlik maddeleri üretimi ve çalışkanlığı ile meşhurdu, bugün ise bütün topraklarından kovulmuş, sürülmüş vaziyetteler. Sonunda sömürgeci Yahudi’nin yanında ücretli durumuna düştüler. Dilerseler Filistinlilerin topraklarına girmelerine izin veriyorlar, dilerseler engelliyorlar.
İş tehlikeli, eğer hareket etmezsek 1 milyar 200 milyon Müslüman’ın kıblesi olan Beyti’l-Atik (Kabe)’e saldıracaklar. İnsanlar ne zaman hareket edecek? Bu, büyük çaba sarf etmeyi gerektirecek, büyük bir iştir. Fakat bu darbelerin İslami hareketleri korkutacağını zanneden ancak vehmeder. Biz Müslümanlar olarak ecelimizin annemizin karnından itibaren bilindiğine, sınırlandırıldığına, ne ileri ne de geri gideceğine inanıyoruz. Rızklar ise Allah’ın elindedir. Bu nefisleri Allah yaratmıştır. Malları Allah vermiş sonra Cennet karşılığı satın almıştır. Öyleyse insanlar neden Din’e yardım için geri kalırlar?
– Geçen yaz Amerika’nın Afganistan’a birinci saldırısından sonra haber kaynaklarına sizin yada yakınlarınızın bu saldırıya karşılık verileceğine dair açıklamaları yansıdı. Fakat şimdiye kadar herhangi bir karşılık verilmedi ya da biz duymadık. Şu an Afganistan’a yeni saldırılar gerçekleşmesi durumunda fiili bir karşılık, saldırı görecek miyiz, bu fiili karşılık ne olacak?
– Bizim görevimiz, yapa geldiğimiz gibi ümmeti Allah yolunda Amerika, İsrail ve işbirlikçilerine karşı cihada teşvik etmektir. Bu çizgi üzerinde insanları teşvik etmeye devam ediyoruz. Allah’ın yardımıyla son aylarda Amerikalıların Müslüman beldelerden çıkarılması yönünde sahih(doğru), yönelimli, müjdeci halk hareketleri gerçekleşti. Bizi kuşatan durumların çokluğu ve imkansızlık sebebiyle, Afganistan harici harekete operasyonların yakından uygulanması için, Allah’ın sayesiyle birçok kardeşimizle birlikte Haçlılara ve Yahudilere Karşı Cihat amaçlı Evrensel İslami Cepheyi teşkil ettik. Bu kardeşlerimizin çoğunun çalışmalarının yolunda gittiğine inanıyorum. Ellerinde geniş hareket imkanı var. Allah’tan dinin zaferi, Amerikalı ve Yahudilerden intikam için onların önlerini açmasını diliyorum.
– Bu Evrensel İslami Cephe’nin teşkilinin üzerinden yada ilanının üzerinden 7-8 ay geçti. Şu ana kadar işaret ettiğiniz açıklamadan yada geçen ay Host şehrinde tertiplediğiniz basın toplantısından başka bir şey duymadık. Acaba bu cephenin fiilen donuk olduğunu, operasyon yapmadığını mı düşünüyorsunuz?
– Hayır donuk değil. Üyeleri çok sayıdaki ırklardan oluşuyor ve geniş hareket kabiliyetine sahipler. Yaptıkları her şeyi açıklamak zorunda da değiller. Dünyadaki büyük düşmana direniş ve ümmetin uyanması yolunda, bu geçen aylar çok sayılmaz.
– Özellikle gelecek Ramazan ayında olmak üzere sizin ve yardımcılarınızın körfez ülkelerinde düzenleyeceğiniz saldırılara karşı Amerika, vatandaşlarını uyardı. Amerikan vatandaşlarına yönelik bu uyarıların ciddiyeti nedir? Genel olarak Amerikan vatandaşlarını mı hedefliyorsunuz yoksa körfezde yada değişik İslam bölgelerinde var olan Amerikan güçlerini mi?
– Bu haberi birkaç gün önce radyodan duyduğumda, kalbim sevinçle doldu. Bu, Allah’ın izniyle ümmetin uyanışı için bir müjdedir. Bu tehdidin ciddiyetine gelince, tehdit edeni tanısam bir şey söyleyebilirdim. Fakat maalesef şu ana kadar bu mübarek gayreti gösteren tehditçiyi tanımadım. Fakat onları başarılı kılması, kolaylık kapılarını açması, Amerikalıların ve diğer kafirlerin aracılığıyla onların ödüllendirilmesi için Allah’a dua ediyoruz. Geçmiş fetvadan bahsediyorsan o bizimdir. Kafirlerin iddialarının aksine, dinimizde çeşitli ayrımlar vardır. Biz erkek, kadın, çocuk, yaşlılar arasında ayrım yaparız. Elinde silah taşıyan savaşçı ile bilgi toplayarak, saldırıları savunarak bizimle savaşa yardım eden birdir, o da savaşçıdır. Fakat Müslümanlar arasında Usame sivilleri öldürmekle tehdit ediyor diye yayıyorlar. Onlar Filistin’de kimi öldürüyorlar? Sadece sivilleri değil, çocukları öldürüyorlar. Amerika basını tekeline almış ve büyük medya gücüne dayanmıştır. İşine geldiği gibi ölçüp biçiyor. Hedef -eğer Allah Müslümanlar için kolaylaştırırsa- doğrudan bizimle savaşan yada saldırıları savunan bütün Amerikalı erkeklerdir. Sanırım duymuşsunudur Amerikalıların ¾’ü Irak’a saldırı konusunda Clinton’u destekliyor. Masumları öldürdükçe liderlerine desteği arttıran bir halk, büyük vahşetler işledikçe başkanın popülerliğini arttıran bir halk, adi bir halktır ‘değer’in anlamını asla anlamaz.
– Pentagon sağlığınızla ilgili bir rapor yayınladı. Pakistan istihbaratına dayandırılarak bu raporda tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa duçar olduğunuz ve fazla bir ömrünüzün kalmadığı zikredildi. Bu raporda ancak 5-6 ay yaşayabileceğiniz söyleniyor. Birincisi, bu raporun doğruluğu nedir? İkincisi; bu şartlarda bu ve benzeri raporların yayınlanmasının hedefi nedir, özellikle sizin ve yardımcılarınızın operasyon ihtimaline karşı Amerikan vatandaşlarının uyarılmasından sonra?
– Allah’a hamd olsun… Sağlık açısından Allah’a hamdü senalar olsun. Daima şükrediyoruz. Allah’ın lutfuyla sağlığım gayet iyi. Görüyorsunuz biz, bu dağlarda dondurucu soğuğa tahammül ediyoruz. Aynı şekilde yazın da bölgenin sıcağına dayanabiliyoruz. Allah’ın izniyle bugüne kadar en önemli hobim olan biniciliğe devam ettim. Durmaksızın atla 70 km yol alabiliyorum. Sanırım bu dedikodular bize ilgi duyan, bize sempati besleyen bazı Müslümanların maneviyatını bozmaya dönük. Belki de amaç, Usame bir şey yapamayabilir şeklinde Amerikalıların korkusunu gidermektir. Doğrusu iş, Usameyle alakalı değil. 1 milyar 200 milyon Müslümandan oluşan bu ümmetin; necis, zorba hristiyan ve Yahudilere Beytü’l Atik’i (Kabeyi) bırakmaları kesinlikle, asla mümkün değildir. Ümmet Allah’ın izniyle devam etmektedir. Ve biz, onların cihadı sürdüreceklerine, Amerika ve işbirlikçilerine Allah’ın izniyle acı darbeleri tattırmaya devam ettireceklerine eminiz.
– Geçen Ağustos ayının 20’sinde Amerika’nın füze saldırısı gerçekleştiğinde siz bölgede (Host şehrinde) bir toplantı düzenlemekteymişsiniz. Birincisi: Gerçekten bu toplantıda mıydınız, yada böyle bir toplantı var mıydı?
Diğer bir mesele de komşu bir devlet tarafından -Pakistan kastediliyor- size bombalamaya maruz kalmamanız için imkan dahilinde çabucak bölgeyi terk etmenizi bildiren bir mesajın iletildiği söyleniyor. Pakistan’la ilişkiniz nedir, onların tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Size saldırılması hususunda Pakistan’ın ABD ile işbirliği yapacağını düşünüyor musunuz?
– Allah’a hamd olsun… Amerikalılardaki bilgiler yanlış bilgiler. Host’ta hiçbir zaman bulunmadım; Paktiya şehirlerinin hiçbirinde bulunmadım. Bölgenin birkaç yüz kilometre uzağında bulunuyordum. Bize ulaştığı söylenen bilgilere gelince; biz, Allahu Teala’nın sayesinde Pakistan’da beklentilerimizin çok üzerinde bize sempati duyan, yardım eden bir halk bulduk -Allah’ın kendilerinden kabul buyurmasını temenni ediyoruz-. Allah yolunda Amerikan karşıtı cihat eden dostlarımızdan, yardımcılarımızdan bilgiler ulaştı. Pakistan’da insanlar, halk, Amerika’nın İslam ümmetine karşı kibirlenmesine karşı duydukları öfkenin ölçüsünü açık bir şekilde gösterdiler. Pakistan’la ilgili söylediklerinize gelince, Pakistan’da Amerika’ya karşı cihada, İslam’a sempati duyan kanatlar var. Sayıları az olan kanat ise maalesef, ümmet düşmanı Amerikalılarla yardımlaşmaya devam ediyor.
– Resmi düzeyi kastediyorsunuz?
– Hükümeti, hükümet içindeki bir kanadı kastediyorum.
– Bazı Arap ve yabancı gazetelere, Uzak Asya devleti tüccarlarından, yada Sovyet artığı ülkelerden nükleer, kimyevi ve biyolojik silah edinmeye çalıştığınız yönünde açıklamalar yer aldı. Bu haberlerin doğruluğu nedir? Amerikan yönetimi yayınladığı raporda size yönelik 235 suçlamaya yer veriyor ve sizi bu tür silahları elde etmeye çalışmakla suçluyor.
– Biz, daha önce belirttiğim gibi haklarımızı; düşmanlarımızın İslam ülkelerinden çıkarılmasını ve üzerimizdeki kontrollerinin kaldırılmasını talep ediyoruz. Bunun nefsi müdafaa olduğuna ve bütün insanların bu hakka sahip olduklarına inanıyoruz. İsrail, yüzlerce nükleer başlık ve yüzlerce nükleer bomba biriktirdiğinde; Haçlı Batı, büyük oranda bu tür silahları kontrol ettiğinde bunu bir itham nedeni kabul etmiyoruz. Bu bir haktır ve kimsenin bizi bu yönde suçlamasını kabul etmiyoruz. Bu, bir adamı cesaretli, savaşçı, süvari diye suçlamanıza benziyor. Sen niçin böylesin diyorsun. Bu suçlamayı ancak dengesiz, akılsız biri yapar. Bu bir haktır. Allah’ın yardımıyla bu tür nükleer silahlara sahip olduğunda biz Pakistan halkını destekledik, tebrik ettik. Bunun Müslümanların temel haklarından biri olduğuna inanıyoruz. Amerika’nın bu tür yıpratıcı suçlamalarını önemsemiyoruz.
– Yani bu, sizin bu tür silahları elde etmek için çalıştığınız yönündeki suçlamaları kabul ettiğiniz anlamına mı geliyor?
– Biz bu bir suçlama değildir diyoruz. Müslümanların buna sahip olmaları bir gerekliliktir. Amerika bugün Allah’ın yardımıyla Müslümanların bu tür silahlara sahip olduğunu biliyor.
– Amerikan yönetiminin size yönelttiği suçlamalar yada yargılanmanızla -kendi ifadeleriyle- ilgili olarak terörizmle, terör örgütlerine destek vb. konularla irtibat kuruluyor. Siz, farklı bir ülkede, bağımsız bir mahkemede bu tür suçlamalarla yüzleşmeye, yargılanmaya hazır mısınız?
– Bu mücadelede iki tarafın olduğunu söylüyorum; liderliğini Amerika, İngiltere ve İsrail’in yaptığı Yahudi siyonizmiyle anlaşmalı evrensel haçlılar, diğer taraf ise İslam dünyası. Birisi kutsallarımıza saldırıyor, topraklarımıza giriyor, Müslümanların petrollerini gasp ediyor sonra, Müslümanların direnişiyle karşılaştığında "Bunlar teröristtir" diyor. Bu tür mücadelelerde bu, kabul edilemez bir şey. Bu, ya ahmaklıktır yada başkalarını ahmak sanmaktır. Bütün gücümüzle bu tür işgale direnmenin, aleyhimize kullanılan tüm yöntemlerin aynısıyla onları cezalandırmanın şer’i bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz.
– Fakat Taliban hükümeti bu devletlerin size yönelttiği ithamlar çerçevesinde kesin bir delilin bulunması halinde sizin yargılanmanıza çalışacağına hazır olduğunu ilan etti. Talibanın uyguladığı kanunlar ve İslam şeriatı çerçevesinde yargılanmayı kabul eder misiniz?
– Biz, Allah yolunda cihat etmek için ülkelerimizden çıktık. Allah bu mübarek hicreti bize ihsan etti. İslam şeriatıyla hükmetme çabası içinde olma isteğiyle yola çıktık. İslam şeriatıyla yargılanmak bizim isteğimiz. Biz bunun için yola çıktık. Heva ehlinin baskılarından uzak İslam şeriatını uygulayan mahkeme bizim hedefimiz, bizim talebimizdir. Biz, her zaman davacı ve davalının olduğu şeri mahkeme için hazırız.
Fakat davacının ABD olması durumunda biz de aynı şekilde İslam ülkelerinde yapıp ettiği işlerin çoğu nedeniyle biz de ondan davacıyız. Fakat Amerikalılar -Allah onları kahretsin- Talibandan beni istediklerinde şeri yargılamayı reddettiler. "Biz yalnız Usame b. Ladin’i teslim etmenizi istiyoruz" dediler. Kendi kulu ve köleleri olan ileri gelenlerle işbirliği yapıyorlar. Allah’tan onları zelil etmesini diliyoruz.
–Doğu Afrika’da Nirobi ve Darüsselam’daki Amerikan elçiliklerinde patlamalar meydana geldi. Pakistan’da tutuklanıp ABD ve Kenya yönetimine teslim edilen Muhammed Sadık Humeyde’ye nispet edilen itiraflar çerçevesinde bazı Pakistan ve uluslar arası gazetelerde size suçlamalar yöneltildi. Buna göre Humeyde’ye emir verdiğiniz patlamaları gerçekleştirmesini istediğinizi iddia etti. Bu patlamalar karşısında konumunuz nedir? Muhammed Sadık Humeyde ile ilişkiniz nedir?
– O, Allah’ın izniyle bütün İslam dünyasındaki Müslümanları sevince boğdu. Uluslar arası medya ve gazeteler takip edildiğinde Amerika’ya saldırının sempatiyle karşılandığı görülür. Fakat insanlar bu ülkelerin masum insanlarının ölmesine üzüldüler. İslam dünyasını şiddetli sevinç ve neşe dalgasının kapladığı açıktır. Çünkü onlar Amerikalı Yahudilerin Müslümanları küçük düşürmede ve zorlamada çok ileri gittiğini düşünüyorlar. Ve halk kendilerini savunma yada din için intikam hususunda İslam ülkelerini harekete geçirmede aciz kaldı. Bu tür işler, kelleleri koltuklarında Allah’ın rızasını arayan gençlerin saf, halk tarafından benimsenen tepkileridir. Ben bu yüce insanlara saygı ve şerefle bakıyorum. Çünkü bu insanlar Doğu Afrika’daki, Riyad’daki ve benzeri yerlerdeki patlamalarla ümmetin alnındaki lekeyi temizlediler. Filistin’deki aslan parçası kardeşlerimiz Yahudi’ye mümin izzetinin nasıl olduğuna, imanın nasıl olduğuna dair büyük ders verdiler. Fakat maalesef Filistin’deki bu cüretli operasyonlardan sonra evrensel küfür toplandı. Üzücü olanı Mısır’da Kenan topraklarında toplanmalarıydı. Bölgedeki işbirlikçi Arap yöneticilerle toplandılar. Yarım yüzyıldan fazladır ümmetle dalga geçtikten sonra krallar, başkanlarla toplandılar. "Filistin sorunu görüşüldü" dediler. Yarım yüzyıl geçtikten sonra resim daha netleşiyor. Onlar Filistin’deki mücahitleri yardımsız bırakmak için geldiler. Onlar kardeşleri, babaları öldürülen, hapsedilen, işkence edilen, baskı uygulanan, dinlerini savunan, küfrü temizlemek isteyen aslan parçalarını mahkum etmek için geldiler. "Sorunlardan açık olanı açıklamak" dendiği gibi. Amerika ve Yahudilerin çıkarı için uygulanan bu alay, bu apaçık işbirliğinden sonra insanlar ne bekler anlamıyorum.
– Evet ama, ABD sizin bu operasyonlara karıştığınıza dair elinde delil olduğunu ve bu kanaatte olduğunu söylüyor. Şu an deliller ortaya konulmamasına, tahkikatın sürmesine rağmen sizin cemaatinizden yada yardımcılarınızdan birinin Amerikan gizli servisine operasyonlarla hatta Dünya Ticaret Merkezinin bombalanmasıyla (ilk bombalanma) ilgili sizin ve örgütünüzle ilgili birçok şey itiraf ettiği söyleniyor.
– Amerika’nın iddiaları çok. Fakat -doğruluğunu kabul etsek bile- bu bizi hiçbir şekilde ilgilendirmez. Onlar ülkemizi işgal eden evrensel küfre direniyorlar. Niye kızıyorlar. Amerika insanlara saldırıyor ve insanlar direndiğinde kızıyor. Buna rağmen iddiaları yalan. Eğer benim bu tür şeylere teşvik ettiğimi kast ediyorlarsa bunu zaten açıkça itiraf ediyorum. Her zaman ümmeti cihada teşvik eden fetvayı onaylayanlardan biriyim. Kaç senedir teşvik ediyoruz. Riyad’da öldürülen ve şehit saydığımız Abdulaziz Muzem kardeş başta olmak üzere Allah’ın izniyle birçok insan davetimize icabet etti. Allah’tan başka hiçbir güç yoktur. Maslah Şamrani, Riyaz Haciri Allah’tan onları ve cümlesini kabul etmesini niyaz ediyorum. Kardeş Halid Said ve diğerleri soruşturma esnasında zikrettiğimiz bazı açıklama ve beyanlarımızdan etkilendiklerini kabul ettiler. İşgalci Amerikalılara karşı cihadın gerekliliğine dair ilim ehlinin fetvasını naklettik. Daha önce söylediğim gibi saldırgana direnmenin neresi hata? Bu bütün milletlerin tabiatının bir parçasıdır. Budistler, Kuzey Koreliler, Vietnamlılar da Amerikalıları öldürdüler. Bu meşru bir haktır. Hangi hakla Müslüman Arap medyası insanların en hayırlısı Hz. Muhammed’i rehber edinmiş ve ona uymuş mücahitlere saldırır. Ki Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur. "Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi şiddetle arzularım." Allah yolunda savaşırkenki dileğimiz budur. Daha önce batı medyasının bazı organlarına söylediğim gibi katılmamış olsak bile Riyad’da Amerikalıların öldürülmesi büyüleyici ve büyük bir şereftir. Bu toptan yalan bir ithamdır. Eğer teşvikimizle irtibat kast ediliyorsa ben Müslüman alimlerden ve kardeşlerin birçoğuyla birlikte ümmeti cihada teşvik ettim.
– Muhammed Sadık Huveyde sizin kamplarınızda eğitildiğini ve sizinle kişisel bağlantısı olduğunu iddia etti. Bu iddiaların doğruluğu nedir? Yada bazı medya kuruluşlarının ona nispet ettikleri sözlerin?
– Onu Allah’ın bize lutfettiği Afganistan’daki cihat kamplarından tanıyorum. Sovyetler Birliğine karşı cihada katılmıştık. O kamplarda çoğu Arap ülkelerden olmak üzere İslam dünyasında on beş binden fazla genç eğitim gördü. Fakat benim onu bu patlamalarla yükümlü tuttuğum söylentilerine gelince bunun Amerika hükümeti tarafından uydurulmuş bir yalan olduğuna kesinlikle inanıyorum. Ellerinde hiçbir delil yok. Hüveyde kardeşin böyle dediğini farz etsek bile işkence altında kendisinden bu itiraflar alınmıştır. Pakistan’da ve Doğu Afrika’da işkence yöntemlerinin gizlenmediği gibi.
– Fakat Muhammed Sadık Hüveyde sizin Peşaver’de 1989 yılında Şeyh Abdullah Azzam’ın öldürülmesi için kendisine emir verdiğinizi de iddia etti. Afganistan’daki Arap mücahitlerin -Afgan Araplarının- yönetimi üzerine sizinle Şeyh Abdullah Azzam arasında mücadele varmış. Azzam hizmetler bürosuna başkanlık ediyordu. Bu iddiaların doğruluğu nedir? Bunlara karşı tavrınız nedir? Öldürüldüğü dönemde Şeyh Abdullah’la ilişkinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
– Şeyh Abdullah Azzam -Allah rahmet etsin- ümmete adanmış bir adamdı. Öldürülüşüyle bunu açıkça ortaya koydu. Şeyh Abdullah gibisini -Allah rahmet etsin- Müslüman kadınlar bir daha doğuramaz. Cihat meydanında bulunanlar ve bu merhaleyi yaşayanlar, Afganistan’da İslam cihadının Abdullah Azzam’dan faydalandığı gibi kimseden faydalanmadığını gayet iyi bilirler. Uzak Batı’dan Uzak Asya’ya kadar tüm ümmeti teşvik etti. Şeyh Abdullah Azam -Allah rahmet etsin- cihad döneminde tüm aktivitesini Filistin’deki mücahit kardeşler ve bizzat da Hamas üzerine yoğunlaştırdı. Şeyhin kitapları Filistin’in içine içine girmeye başladı. Yahudilere karşı ümmeti cihada teşvikte özellikle "Rahman’ın Ayetleri" kitabı etkili oldu. Şeyh islamcıların ve meşayihin oluşturduğu bölgesel, dar kabuktan, islam aleminin uyanışı için, islam dünyasına açıldı. Bu arada sizin de bildiğiniz gibi ben, o ve Vail Celidan kardeş bir gemideydik. Hepimizin öldürülmesi için komplo mu kurdum. Biz sürekli birlikte olmayı arzuluyorduk. Şeyhten komploların artması üzerine özellikle bir iki hafta önce, haftanın yedi gecesi dinleyicilerine hitap ettiği mescitte bombanın bulunmasından sonra Peşaver’den uzak durmasını talep ediyordum. Yahudiler, şeyhin hareketlerinden en fazla zarar görenlerdi. İsrail’in bazı Arap işbirlikçileriyle birlikte şeyhe suikast gerçekleştirdiğine inanıyorum. Fakat bu ithamı bugün Yahudiler, Amerika ve işbirlikçileri yaygınlaştırıyor. Fakat bu kestirmeden reddedilir. İnsanın kendi başını kesmesi makul mü? Cihat meydanında yaşayanlar benimle şeyh Abdullah Azzam arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu bilirler. İnsanların dediği bazı şeylerin hiçbir doğru temeli yok. Aramızda hiçbir rekabet yoktu. Şeyh Abdullah -Allah rahmet etsin- davet ve teşvik alanındaydı. Biz ise içerde, Paktiya dağlarındaydık. O bize gençleri gönderiyordu. Biz de onun yönlendirmelerini, emirlerini alıyorduk. Allah’tan O’nu ve oğlu Muhammed’i şehit olarak kabul etmesini, ümmetten sorumluluğunu yerine getiren herkese karşılığını vermesini niyaz ediyorum.
– ABD’nin Afganistan’a füze saldırısından sonra ABD başkanı size, ticari-mali şirketlerinize yada işbirliği yaptığınız kişi veya şirketlere karşı mali-ekonomik savaş ilan etti. Mali kaynakların kurutulma aşamasına başlandığı söylendi. Bunun mali gelirlerinizin sınırlarını daraltması mümkün mü? Ve mali sıkıntıya düşmenize ve yakın zamanda yardımcılarınızın sizden ayrılmasına yol açabilir mi?
-Allahümme salli ve sellim. Savaş bazen lehimize bazen aleyhimize gelişiyor. Amerika uzun zamandır yapıp ettiklerimize şiddetli baskı uyguluyor ve bizi etkiliyor. Malımızın, arazimizin olduğu bazı devletler, buna uydular ve bize Amerika’ya düşmanlıktan vazgeçmemizi emrettiler. Fakat ümmeti cihada teşviğin üzerimize farz olduğu inancındayız ve buna devam ettik. Ve Allah’ın izniyle Amerikan baskılarına rağmen bugünlere geldik. Bu, son bombardımandan sonra başlamış değildir. Bazı Arap devletleri ekonomik baskı uyguladı ve bizi haklarımızdan mahrum etti. Bizi sıkıntıya soktu, hatta ailemizin mallarımızı bize vermesini engelledi. Onlar bu hareketleriyle münafıkların lideri Abdullah b. Ubey b. Selul’e uyuyorlar. Ve Allah’ın kendileri hakkında "Onlar Allah’ın elçisinin yanında bulunanlar için, "hiçbir şey harcamayın ki, dağılıp gitsinler" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ın yanındadır. Fakat münafıklar bunu anlamaz." (Münafikun, 7) buyurduğu münafıklara uyuyorlar. Allah onları cezalandırsın. Onlar şu an bize uyguladıkları baskıdan daha şiddetlisini yaşıyorlar. Fakat bir Rasulüllah’tan sahih bir şekilde geldiği üzere "-Kim günlük yiyeceğine sahip, sıhhati yerinde, gönlü emniyette olarak gecelerse, Dünya ona pılı pırtısını toplar." O Allah ki, ondan başka ilah yoktur. Dünyanın pılı pırtısıyla birlikte bizimle olduğunu hissediyoruz. Mal kaybolup giden gölgedir. Fakat biz, Müslümanlara mallarını cihat eden hareketlere, özellikle Yahudi ve haçlılara karşı savaşanlara vermelerini söylüyoruz.
–Yahudilere ve haçlılara karşı cihada davet ilan ettiniz. Özellikle Amerika’ya karşı. Geçen Şubat ayında zikrettiğiniz gibi bir fetva yayınladınız. Fakat bu ilan silahlı mücadele yürüten İslami hareketlerin bir çoğunun Cezayir ve Mısır’da olduğu gibi silahlı mücadeleden dönmeleriyle aynı zamana denk geldi. Ve birçok Arap devletinde İslami hareketlerin demokrasi oyunu diye isimlendirilen parlamenter sisteme sıcak baktıklarına şahit oluyoruz. Şu anda sizin cihada davetinizi diğer İslami hareketlerin, akımların zıddına bir yönelim olarak görüyor musunuz?
– Allah’a hamd olsun cihadın bugün ümmete farzı ayn (kesin emir) olduğuna inanıyoruz. Fakat cihada kalkmak için yönetim ile güç arasını ayırmamız gerekir. Cihadın yapılabilmesi için yeterli gücün oluşması durumunda bu beldede yerleşik küfre karşı cihada kalkmak Müslümanlara vacip olur (gerekir). Fakat bazı ülkelerde ise , bazı insanlar için unsurlar tamamlanmış olabilir. Bir müddet sonra birikim ve tecrübe sahibi olduktan sonra onlar sorumlu olurlar. Unsurlar tamamlanmadığında, gerekli unsurları tamamlamakla mesuldürler. Bu dönemde cihad yapmadıkları için bağışlanabilirler. Fakat, buradaki soru; Kim bu unsurları sınırlıyor? Onlar dünyaya mı güveniyorlar, yoksa şeri bilgiden nasipsizler mi? Askeri ilimi edinmeleri kolaysa doğrusu cihad onlara farz-ı ayn’dır. Bazen bu hüküm acizlik durumlarında kalkar ama cihada her türlü hazırlık – donanım ve sayısal yeterlilik – sağlamak için yapılan hazırlıklar, hiçbir zaman kalkmaz. Fakat bugünlerde müslümanlar arasında yayılan söz, " – şimdi cihad zamanı değildir. " Bu söz, (sınırlandırılmazsa) doğru değildir. İlim taleb edenlerin çoğu diyorlar ki, – "şimdi cihadın vakti değildir." Bu gerçekte, şartlarla sınırlandırılmazsa, apaçık bir safsatadır. Ama bugün, " farz-ı Ayn’dır " dense, bütün kuvvetimizle – sayıca ve donanımca – lazım olan unsurları hazırlamak için çalışmamız gerekir. Söz yerini bulmuştur.
Şeyhül-islam İbn-i Teymiye ( Allah ona rahmet etsin.) bu noktayı açıklıyor. O cihat olaylarında fetva veren, şeri ilimlere sahip bir alimdi. O, cihad ve cihad koşullarını biliyordu yani cihadla uğraşıyordu. Fakat ne zamanki ümmetten uzun bir süre cihad kayboldu, bizde cihad çabalarına girmeyen alimler nesli ortaya çıktı. Onlar islam ülkelerine saldıran Amerikanın Medya bombardımanından etkilendiler ve askeri bir savaşa girmeden kendi nefislerine yenildiler. Şimdi diyorlar ki: Güç yetiremiyoruz, cihad gerekli, ama gücümüz yetmiyor. Doğrusu Allah Teala onlara cihadı lütfetmiştir. Afganistan, Bosna ve Çeçenistan’da olduğu gibi. Bize de Allah bunu bağışladı. Biz yakinen biliyoruz ki, bugün Allah’ın izniyle ümmet İslam düşmanlarına özellikle haçlı Yahudi anlaşmalı büyük dış düşmana karşı cihat edebilir.
Burada şuna işaret ediyorum; bazı gençlerin -Allah’ın onları korumasını ve mübarek kılmasını temenni ediyoruz- ileri gelenlerin oturmasından etkilenmeleri meselesine işaret etmek istiyorum. Parmakla gösterilen o ileri gelenlerin maslahatı bildikleri için oturduklarını zannediyorlar. Fakat gerçekte iş kesinlikle böyle değil. Parmakla gösterilenler gibi cihattan geri kalmanın, maslahatı bilmekten kaynaklanması zorunlu değildir. Allahu Teala’nın kitabı düşünüldüğünde insanların hayırlılarını -Allah onlardan razı olsun- cihattan geri kaldıkları için Allah u Teala tarafından azarlandıklarını görürüz. İnsanların en hayırlıları, en iyileri, en temizleri (r.a) eğer cihaddan geri kalma hastalığına düşebiliyorlarsa, bugünün hayırlılarının maslahata binaen geri kaldıklarını nasıl iddia edebiliriz. Allah u Teala Enfal suresinde Peygamber (sav)’e ve Bedir ehline -ki onlar insanların en hayırlılarıydılar- hitaben şöyle buyurmaktadır: "Nitekim, Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı, oysa Müslümanların bir takımı bundan hoşlanmamıştı. Sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, gerçek ortaya çıktıktan sonra bile seninle tartışıyorlardı." Bu tasvir insanların en hayırlıları olan Bedir ehli (Allah hepsinden razı olsun) için gelmiştir ki, aynı şeyin bizim başımıza gelmesi tabiidir. İşte, Ka’b bin Malik Sahiheyn’de ( Peygamber sözlerinden oluşan Buhari ve Müslimdeki ) geçen uzun hadiste Tebuk günüyle ilgili şunları söylemektedir: "Bu seferden geri kaldığım sıralarda her zamankiden güçlü, her zamankinden daha rahattım. O zaman iki binek hazırlamıştım ki,başka hiçbir savaşta böylesini hazırlayamamıştım." Ve diyor ki: "Rasulullah cihada çağırdığında meyveler olgunlaşmıştı. Onlara kibirle bakıyordum." Yani meyvelere meylediyor, meylediyordum."
İnsan beşerdir ve yeryüzünün ağırlıkları onu cezp eder. O (r.a) hayırda ileri gidenlerden biri olsa bile. Hatta kendisinden İslam Devleti sadır olan mübarek büyük Akabe biatini akdedenlerden biri bile olsa. Mazeretsiz bir şekilde cihattan geri kaldı. Uzun hadiste, ve Allah’ın kitabında olduğu gibi onlar üç kişi idiler: "Hükümleri ertelenen üç kişi" (Tevbe, 118) rivayetlerde zikredildiğine göre Tebuk seferine çıkanların sayısı 30 bindi. 30 binde üç kişiyi kim sayar? Bugün kayda alınmayacak bir rakam. Orduda herhangi bir askere yada komutana sorsak "30 bin kişilik birliğinde üç kişi geri kalsa ne olur?" Önemsiz bir rakam. Fakat Onlarla ilgili Allah u Teala’nın yedi kat semadan indirdiği ve kıyamete kadar okunacak ayetlerde büyük günah olarak zikrediliyor. Ka’b (r.a.) şöyle diyordu: "Yeryüzü dar gelmeye başlamıştı. O sırada amcamın oğlu ve herkesten çok sevdiğim Ebu Katade’nin bahçesine doğru yürüdüm ve selam verdim. "Sana Allah’ın adıyla seslendim, Allah ve peygamberini sevdiğimi bilir misin" dedim." İş gerçekten tehlikeli. Varlık olarak sahip olduğu en büyük şeyle mutmain olmak istedi. Allah ve resulünün sevgisi. O ikisinin sevgisi olmasa varlığının bir anlamı yok. Allah ve resulünün sevgisi. Şöyle devam etti: "Bana cevap vermedi. İkinci defa seslendim, cevap vermedi. Üçüncü defa seslendim." Ebu Katade onda Allah ve resulunun sevgisinin olduğundan emin olamadı. Nasıl olsun ki, o geri kalanlarla birlikte oturdu. Bu Allah’ın dini. Rumların Tebuk’ten saldıracakları haber geldi. Allah’ın resulü (sav), dinin zaferini isteyerek güneşte, sıcakta yola çıktı. Sen ise oturuyorsun. Sana karşı nasıl emin olsun? Onda Allah ve Rasulünün sevgisinin olduğuna emin olamadı fakat onu olumsuzlamadı da. Fakat "Allah ve resulü daha iyi bilir" dedi. Ka’b diyor ki: "Oradan ayrıldım, gözlerimden yaşlar boşanıyordu." Hak gerçekleşti, en sevdiği insan bu işte ona yardımcı olamadı.
Sözümüz şahit olsun ki; bugün ümmete cihad farz kılınmıştır. Bu hüküm ancak acziyet hallerinde kalkabilir. Fakat biz, sorumlu olduklarından daha fazla Afganistan’da cihada daldıklarını düşünüyoruz. Çünkü onlar imkanların kısıtlı olduğunu biliyorlar. RBJ’leri az, anti tankları az, kalaşinkofları az, insanlığın tanıdığı en büyük efsaneyi yerle bir ettiler. İnsanlığın tanıdığı en büyük askeri aleti dağıttılar. Zihinlerdeki ‘büyük devlet’ kavramını yok ettiler. Amerika’nın Rusya’dan çok daha zayıf olduğuna inanıyoruz. Somali’de savaşan kardeşlerimizden bize ulaşan bilgilere göre Amerikan askerleri müthiş derecede zayıf, müthiş derecede korkaklar. Onlardan sadece seksen kişi öldürülünce gecenin karanlığında kaçıp gittiler. Yeni Dünya Düzeni yaygarasıyla dünyayı doldurduktan sonra başka bir şeye niyetlenmiyorlar. Biz, böyle düşünüyoruz. Allah’tan sakındıklarında insanlar genişlik buluyor. Onlar, cihat edebileceklerini, şu anki şartların tamamlanması gerektiğini biliyorlar ve tamamlamaya çalışıyorlar. Allah en iyisini bilir…
– Sizi yakalayana yada yakalanmanızı veya tutuklanmazı sağlayacak bilgiler verene Amerika’nın vereceği miktar 5 milyon $. Bazıları bu miktarın sizin yardımcılarınızdan bazılarını aldatabileceğini zannediyorlar. Sizin yerinizi söyleyen veya size ihanet edene de muhtemelen bu miktarı ödeyecekler. Herhangi bir tarafın ihanet etmesinden korkmuyor musunuz?
– Allah’a hamd olsun. Sen geldin ve yanımızdaki gençleri görüyorsun. Allah bu cihat boyunca bu gençlerden öldürülenleri şehit olarak kabul buyursun. Onlar dünyayı terk ederek buraya, bu dağlara geldiler. Annelerini, babalarını bıraktılar. Üniversitelerini bıraktılar. Aralıksız devam eden Amerikan Cruis füze bombardımanına geldiler. Sizin de bildiğiniz gibi kardeşlerimizden bir kısmı öldürüldü; 6 Arap, bir de Türk kardeşimiz. Allah’ın hepsini şehit olarak kabul buyurmasını diliyoruz. Sıddık kardeş ve Hamdi kardeş Mısırlıydılar. Beşir, Basim ve Ebu Cihad kardeşler Yemenliydiler. Zeyd Salah Mtbekani kardeşimiz ise Medineyi Münevvere’dendi. Cihat için gelmişlerdi. Amerika mala tapıyor. Herkesi de kendisi gibi zannediyor. Allah’a andolsun ki, bu iddialardan sonra tek kişinin bile yerini değiştirmedik. Çünkü hiçbir kardeşimizden şüphe etmiyoruz. Onların hayır üzere olduklarını düşünüyoruz. Allah en fazla saygıya değendir.
– Afganistan hükümeti veya Taliban hareketi ile irtibatlandırılıyorsunuz. Bu ilişkinin aslı nedir? Ona tabi misiniz, yoksa onun bir parçası mı? Yoksa Afgan topraklarında bağımsız mı çalışıyorsunuz?
– Taliban hareketi -Allah mubarek etsin- cihadın başlamasından 14 yıl sonra bazı eski mücahitler tarafından kuruldu. Talebelerin de önemli bir rolü vardı. Allah onları Sovyetleri mağlup etmeye muvaffak etti. Bu merhalenin ilk dönemlerinde cihad bayrağını yükselttiler ve dünyanın en büyük devleti, en büyük askeri devletini hezimete uğratmayı Allah onlara nasip etti. Fakat maalesef bundan sonra sonuca ulaşılamadı. Amerika ve Amerika ile sıkı ilişkileri olan işbirlikçi körfez ülkelerinin çabaları sonucu mücahitlerin arasına fitne sokuldu. Herkesi üzen savaş meydana geldi. Afganistan’daki Müslüman halkın yaşadığı sıkıntıları arttı. Ve yine maalesef Afganistan’a yardım edenler de iç savaş nedeniyle yardımı durdular. Bu gerçekte doğru değildi. Çünkü eşleri, babaları, öldürülmüş dullar, yetimlerin sıkıntıları arttı. Muhsinlerin gelip bu yetim ve dulların sorumluluklarını üstlenmeleri gerekirdi. Fakat şeytan onlara bütün İslam dünyasını özellikle körfez ülkelerini korudukları gibi, burada İslam’ı koruyan Müslümanlara yardımı kesmeyi süslü gösterdi.
Haritaya bakanlar hedefin bizatihi Afganistan olmadığını, o dönemde bütün dünyada önemli kazanımlar elde ettikten sonra Afganistan sadece Sovyet Rus güçlerinin geçiş yolu olduğunu bilir. Ruslar, dünyanın en büyük petrol rezevervlerini istila ederek, bütün körfez ülkelerini işgal ederek ve Hürmüz boğazını alarak Batı’ya şiddetli bir darbe vurmayı düşündüler. Körfez ülkelerinin savunmaya katılmalarının sırrı budur. Aslında Afganistan cihadına yardım etmekle kendilerin savundular. Onlar bu savaşın ortaklarıydılar. Ruslar yenildikten sonra sırtlarını döndüler. Bu devletlerin medyası -maalesef- mücahitler arasına fitne tohumu ekmeye ek olarak cihadı ve mücahitleri kötülemeye başladı.
Allah Taliban hükümetinin gelmesini lutfetti. Batılı haçlı medyasının tasvir ettiği gibi burada dışardan gelen bir güç yoktu. Tersine gücünü içerden alan bir hareket bu. İnsanlar yol kesmelerden, vergi alımlarından bıkmışlardı. Hangi kabilenin ilim talebesi varsa onların Talibanla ilişkileri var. Onlar kendileri gidiyor ve Talibandan şehirlerine gelmelerini istiyorlardı. Bu yüzden Mühendis (Hikmetyar) Pakistan’ın açık desteğine rağmen Kabil’i almak için Kabil sınırında dört yıl kaldığı halde bir adım bile ilerleyemedi. Onun (Hikmetyar) liderliğindeki Hizbi İslami’nin düzen, güç, örgütlülük, Afganistan içinde yaygınlık açısından Afgan hareketlerinin içinde en iyisi olduğu da malum. Böyle olduğu halde bir adım bile ilerleyemedi. Buna karşı Taliban ortalama yaş sınırı çok düşük olmasına rağmen ki, bazıları yaşlarının küçüklüğünden dolayı savaşa katılmadı, içerdeki halk desteğinden dolayı ve geçmişte yapılıp edilenlerden dolayı bu dereceye ulaşmıştır. Biz Afganistan içindeki ve dışındaki Müslümanlara Taliban’a yardım etmelerini tavsiye ediyoruz. Ve Afganistan dışındaki Müslümanlara İslam devletinin varlığı için harcadıkları çabaların istenilen ölçüde bir getirisinin olmayacağını hatırlatıyoruz. İşte Hz. Peygamber (sav) Mekke’de 13 yıl kaldı ve davete devam etti. Hasıla ise Muhacirlerden (ra) birkaç yüz adamdı. Fars devleti, Bizans Devleti, Abes, Zebiyan, Aftan ve diş bileyen komşu Arap kabileleri karşısında küçük de olsa Medine devletine kavuşmasıyla hayır oluştu. Biz Müslümanları; malları, zekatları, düşünceleri ve güçleri yettiği oranda imkanlarıyla İslam sancağını temsil eden bu devlete yardıma çağırıyoruz. Bugün Amerika’nın Afganistan’a düşmanlığı, Afganistan’ın kendisine değil, İslam dünyasında Allah yolunda cihat eden sahih İslam sancağını yükselttiği içindir. Bizim onlarla ilişkimiz gerçekten güçlü ve sağlamdır. Bu siyasi yada ticari bir ittifak değil, inanç üzerine kaim itikadi bir birlikteliktir. Devletlerin birçoğu tehditle yada teşvikle Taliban’a baskı yapmaya çalıştılar fakat Allah onları sabit kıldı.
– Fakat haber kaynaklarında geçen delillerle birlikte resmi bir itham olması durumunda Taliban hükümetinin sizi herhangi bir devlete teslim edebileceği yönündeki haberlerin doğruluk derecesi nedir?
– Ben de duydum fakat Taliban bu tür sözleri yalanladı. Bildiğimiz kadarıyla bu tür sözler doğru değildir. Allah en doğrusunu bilir.
– Biraz önce Afgan cihadına katılışınızdan bahsettiniz. Bazı devletlerin özellikle körfez ülkelerinin mücahitleri cesaretlendirdiğini, hatta yardım ettiklerini diğer bazı ülkelerin de Sovyetlere karşı mücahitlere yardım ettiklerini söylediniz. ABD Batı ve dünya basını Sovyetlere karşı cihat dönemlerinde sizinle Amerikan yönetimi ve istihbaratı arasında ilişkinin varlığından bahsetti. Eğer varsa bu ilişkinin hakikati nedir? Sizin buna karşı tavrınız nedir?Bu dönemlerde Sovyetlere karşı sizin aktivitelerinize yardımları olduğu doğru mu?
– Burada bağımsız bir şekilde mi bulunuyoruz yönündeki önceki sorunuza dönersek, gerçekte biz burada bağımsız değiliz. Biz kendisine itaat gereken Emirü’l-müminini (müslümanların başkanı) olan bir devlette bulunuyoruz. Burada Allahu Tealaya ve Rasulüne (peygamberine) muhalefet olamaz. Biz bu devlete itaatle yükümlüyüz ve insanları ona yardıma çağırıyoruz. Zikrettiğimiz gibi Amerika’nın uygulamaya çalıştığı karıştırmalardan sakındırıyoruz. O, Afganistan’daki İslam devletine darbe vurmayı istemesine rağmen Usame’ye darbe sloganını yükseltiyor. Fakat bu ona bir fayda sağlamayacak. Biz, başından beri bu yolu bilerek yola çıktık. Allah fazlıyla Amerika’nın füzeleri bizi korkutamaz. İslam devletine düşmanlık ederek bu halka saldırmaması hususunda onu uyarıyoruz. Afganistan’daki cari şartlar muvacehesinde herhangi bir devlet aleyhine davranmayacağımız hususunda Taliban’ın görüşü var. Bu, malum olduğu üzere Emirü’l-mümininin kararıdır. Fakat teşvikimizi Allah’ın izniyle sürdürüyoruz. Emir, bu aşamadaki işlerimizi durdurmaya yönelik değil. Ümmetin Amerika’ya karşı cihat yolunda hızla ilerlediğine mutmainiz. Bu ise daha önce zikrettiğim gibi Müslümanların hepsine vaciptir.
– Malınızla, canınızla katıldığınız Sovyet karşıtı Afgan cihadına Amerika’nın yardımından dünya basını söz etti. Aynı şekilde dünya basınında Sovyetler Birliği karşıtı cihatta ABD İstihbarat birimi cia’nın sizinle irtibatlı olduğu, aktivitelerinize ilgi duyduğu, sizi desteklediği zikredildi. Bu iddiaların doğruluk derecesi nedir, o dönemde sizinle ABD arasındaki ilişkinin aslı nedir?
– Amerikalıların dezenformasyon çabasıdır. Allah’a hamd olsun ki tuzaklarını kaygıya çevirdi. Bütün Müslümanlar temyiz bilincine ulaştıkları andan itibaren ABD’ye, Yahudilere, Hıristiyanlara buğzederler. Bu, inancımızın, dinimizin bir parçasıdır. Bilinçlendiğim günden beri, kendimi bildim bileli ABD’ye savaş, düşmanlık, buğz içindeyim ve onlardan nefret ediyorum. Dedikleri şey asla gerçekleşmedi. Onlar desteklemişler… Cihadı, savaşı desteklediler… Bu desteğin neden olduğunu biz biliyoruz. Destekleri Allah rızası için olmadı. Onlar, gerçekte Rusların ilerlemesine karşı kendi tahtlarından korkarak Arap devletlerini, özellikle körfez ülkelerini, Pakistan’ı desteklediler. O dönemde ABD (Carter), olaydan yirmi küsur gün geçinceye, 20 Ocak 1399’a kadar tek bir kelam bile edemedi. Carter bu tarihte: "Rusya’nın körfeze herhangi bir düşmanlığını ABD’ye düşmanlık sayarız" diyebilmişti. Çünkü kendisi bu bölgeyi, petrolleri işgal etmiş. Bu girişim olursa askeri güç kullanacağız demişti. ABD’liler ne zaman bizimle yardımlaştıklarını iddia etseler yalan söylüyorlar. Bir delil ortaya koymaları için meydan okuyoruz. Onlar; bizim, mücahitlerin üzerinde koruyucu şemsiyeymişler. Aramızda hiçbir ittifak olmadı. Bizler, Afganistan’da İslam’ın zaferi için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyorduk. Yerine getirmeye çalıştığımız bu sorumluluk bizim rızamız dışında ABD’nin çıkarlarıyla çakışmış olabilir. Müslümanlar Bizanslılarla savaştıklarında malum olduğu üzere Farslarla Bizanslılar arasında süregelen şiddetli savaşlar oluyordu. Aklı başındaki hiç kimse Müslümanların Farsların işbirlikçisi olduğunu söyleyemez. Fakat çıkarlar çakışmıştır. Bizans’la savaş -ki senin üzerine vacip- Farsları sevindiriyordu. Fakat Rumlarla savaş bitince Allah’ın lütfuyla Farslarla savaş başladı. Yine çıkarlar herhangi işbirliği, irtibat olmadan çakıştı. Biz o günlerden beri ABD’ye düşmanlık besliyoruz. Nitekim 12 sene önce, o günlerde ABD mallarının boykot edilmesi, ABD güçlerine saldırmanın, ABD ekonomisine saldırmanın gerektiğini içeren Hicaz’da, Necid’de verdiğimiz konferanslar var.
– Arap ve dünya basınında, bağlılarınız veya yardımcılarınızın Yemen örneğinde olduğu gibi bazı Arap devletlerinde faaliyetlerinin olduğuna dair raporlar var. Bu raporların doğruluk derecesi nedir?
– Bizim bütün İslam dünyasıyla ilişkilerimiz var. Yemen’de, Pakistan’da yada herhangi bir yerde. Biz yek pare İslam ümmetinin bir parçasıyız. Allah’ın lütfuyla cihada kanaat getiren ve hazırlananların sayısı her geçen gün artıyor. Sayıları ümit verici. Yemen’de yada Yemen dışında. Allahu Teala’nın fazlıyla Yemen’de güçlü eski irtibatlarımız var. Bizim kökümüz ve babamın kökeni Yemen’e dayanır.
– Arap ülkelerindeki diğer İslami örgütlerle ilişkileriniz.. Şu an bunlarla ilgili ne dersiniz ve bu ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Evrensel İslam Cephesi karşısında Mısır İslami Cemaat’in konumu nedir? Cepheden çekildi mi?
– Allah’ın lütfuyla İslam dünyasındaki İslam cemaatlerinin tümüyle aramız gayet iyi. Bu dinin zaferi için Allah’ın bahşettiği gücümüz oranında iyilik ve takvada onlarla yardımlaşıyoruz. Biz Müslümanları özellikle İslam için çalışanları, cüzi sorunları kaldırmaya çağırıyoruz. Maalesef insan ve cin şeytanları, özellikle haçlılar, küçük cemaatleri, ilaveten devletleri bölgesel sorunlara sokmayı başardılar. Mısır’ın Libya ile, Suud’un Yemen’le sorunları var. Allah’ın rahmet ettikleri hariç cemaatler de dar sorunlar içindeler ve böylece yalnızlaşıyorlar. Haçlı Amerikalı ittifakı büyük küfür, İslam alemini parçalıyor, daha önce benzeri görülmemiş şekilde servetleri yağmalıyor. Sorunuzun ikinci kısmı?
– Mısır İslami Cemaati…
– Cemaati İslami ile irtibatımız var.
– Evrensel İslam Cephesinin bir üyesi miydi, buradan çekildi mi?
– Evet… Onlarla Allah’ın lütfuyla cihat günlerinden beri güçlü ilişkilerimiz var. Biz Sovyetlere karşı aynı siperlerde savaştık. Amerikalı ve Yahudilerin öldürülmesi fetvasının onaylanmasında onların belirli ve şerefli bir konumları vardır. Onlar fetvayı onayladılar. Fakat fetvanın çıkarılması sırasında idari bir karışıklık oldu. Fetvanın çıkarılması Cephenin teşkiliyle aynı döneme denk geldi. Ve insanlar Cemaati İslami’nin Cephe’nin bir üyesi olduğu yönünde bir şüpheye düştüler. Bunun için onlar konumlarını açıklamak zorunda kaldılar. Cemaat, fetvayı onayladı fakat Evrensel İslami Cephe’nin bir üyesi değildir.
– Sonuçta kendiniz için öngördüğünüz hedefler nelerdir? Genel olarak İslam dünyasına veya Arap dünyasına yöneltmek istediğiniz mesaj nedir?
– Elhamdulillah. Daha önce söylediğim gibi, kesin bir şekilde inanıyoruz ki, aleyhimizdeki medya ve yönetimler, bizi erkekliğimizden soyutlamak istiyorlar. Biz erkekler olduğumuza inanıyoruz. Ve Müslüman erkeklerin varlığın en yüce evini; Kabe-yi müşerrefeyi savunmaları gerekir. Amerikalı, Yahudi ve Hıristiyan birlikleri gelmeden önce Onu savunmakla şereflenmemiz gerekir. Orayı Sa’d, Müsenna, Ebu Bekir ve Ömer’in torunları koruyacaktır. Eğer Allah bizi İslamla şereflendirmeseydi, atalarımız inkarcılardan olurlardı. Bu kızıl inkarcıların bir çağrı bahanesiyle gelmesi (Suudi Arabistana), çocuk kandırmacasından başka bir şey değildir. Bu bölgenin yöneticileri dediler ki "Amerika birkaç ay için gelmiştir". Onlar başında da sonunda da yalan söylediler. Peygamberimiz (SAV)’in dediği gibi, " – Allah kıyamet günü üç kişinin yüzüne bakmaz, onlardan biri yalancı Kraldır.". Aylar geçti, birinci sene geçti, ikinci sene geçti ve biz şu an dokuzuncu yıldayız. Amerikalılar herkesi kandırdılar. Biz maslahat için bu bölgedeyiz ve çıkarlarımızdan emin olmadıkça da yerimizden kıpırdamayız diyorlar. Hırsız giriyor ve malını çalıyor. Sen ona "hırsızlık yapıyorsun" dediğin zaman, "hayır bu benim çıkarım" diyor. Kelimelerle bizi aldatıyorlar. Herhalde bu bölge yöneticilerinin erkeklikleri çekilmiş. İnsanları kadın sanıyorlar. Vallahi Müslüman hür kadınlar, Amerikalı ve Yahudi düşük kadınlarından kendilerini savunmada daha ısrarcı olurlardı. Hedefimiz Allahu Teala’nın şeraiti, Kabeyi Müşerrefeyi; bu Beyt-i Atik’i, Kabe-yi muazzamayı -ki, Allah u Teala insan varlığını ibadetlerin en büyüğü olan O’nu birleme ibadete üzerine burada var kılmıştır- savunmaktır. Sahih hadiste geldiği üzere ibadetlerin en büyüğü imandan sonra namazdır: " İşlerin başı İslam, direği namaz, zirvesi ise cihaddır." Allah u Teala farz namazı bu Beyt-i Atik’e yönelmezsek bizden kabul buyurmuyor. Onun için insanların en hayırlısı, Peygamberimizden sonra peygamberlerin (as) babasını İbrahim’i ve İsmail’i onun inşası için seçti. İşte bizim hedefimiz İslam ülkelerini küfürden kurtarmak ve Kendisiyle karşılaştığımızda bizden razı olması için orada Allah’ın şeriatını uygulamaktır.
Birçok kardeş ciddi hiçbir şey yapmadan durumun düzelmesini bekliyor. Amerikalıların susmamız için pazarlık yaptıklarını söylüyorum. Amerika ve bölgedeki işbirlikçilerin on kereden fazla benimle susmak için işte bu küçük dil için pazarlık yapmaya çalıştılar. Sus, sana pasaportunu, mallarını, kimlik kartını iade edelim. Fakat sus. Onlar insanların dünya için bu dünyada yaşadıklarını sanıyorlar. Allah u Tealanın rızasına ulaşmak için çabalamazsak varlığımızın bir anlamı olmayacağını unutuyorlar. Bu resim, yaşlarına göre nüfus yoğunluğunu izah etmekte. İnsanlar doğumlarından itibaren ilk on yıllık dilim toplumda en büyük çoğunluğu oluştururlar. Sonra ondan sonra gelen dilim, sonra ondan sonra gelen… Atmış yetmiş arası nesil ise din hizmeti, özellikle cihat hizmeti hususunda yetisini kaybetmektedir. Bilindiği gibi kişi doğumdan on beş yaşına kadar mükellef sayılmıyor ve olup biten onu pek ilgilendirmiyor. Yirmi beş yaş ve daha üstünde ise insan, ailevi sorumluluğa, mezuniyete, iş sorumluluğuna girmiş oluyor. Eşi çocukları oluyor, akılca olgunlaşmış oluyor. Fakat fedakarlık yapma imkanı zayıflıyor. "Çocukları kime bırakayım, bıraktığımda onlara kim bakar" diyor. İyice incelediğimizde 15-25 yaş arası zaman diliminde daha fazla cihat gücü olduğunu görürüz. Afganistan’da mücahitlerin büyük çoğunluğu bu yaşlarda. Amerika ilk defa Harem’e girdiğinde H. 1411, o çocuklar olup biteni anlamıyorlardı. Körfez ülkeleri Amerika’nın geçici olduğunu zannederek alimlere baskı yaptılar maalesef fetva yayınlattılar. Bu fetvayı alimlerden kimin onayladığını Şeyh Muhammed bin Salih örneğinde olduğu gibi kendi meclisinde, evinde konuştuk: "Amerika bölgeye girdikten sonra bizi topladılar "Fetva yayınlamanız gerek yoksa, gençler Amerikan güçleriyle savaşacaklar" deninceye kadar biz fetvayı yayınlamadık" dedi. Onunla alimlerin ileri gelenleriyle Amerikalıların çıkarılmasına dönük bir fetvanın yayınlanması gerektiğini uzunca konuştum. Bana açıklıkla -ki kendisinden başka ilah olmayan Allah şahittir- "Ey Usame, kendi kendimize alimlerin ileri gelenleri olarak fetva yayınlamamız bize düşmez. Sen bizim fetva çıkarabildiğimiz yüce bir makamda olduğumuzu mu zannediyorsun." – Kendi ifadesiyle- İşte maalesef bizim halimiz. İnsanlar sustuğunda 15-25 arasındaki kuşak gerçeği bilmiyor. Savaşın üzerinden dokuz yıl geçti. O zaman on altı yaşında olanlar şimdi otuz dört yaşında. Onlar akıl dinginliğinin olduğu çağa girdiler. İstesen de artık onlara bir şey veremezsin. Fakat küçük yaştakilere bir şeyler verebilirsin. İnsanlar durumu izah etmiyorlar. Eğer susarsak Endülüs’e olan bizim başımıza da gelir. On yıllar geçince tedricen hapse alışılıyor. İş gerçekten tehlikeli. Canlarıyla, kalemleriyle, dilleriyle, güçlerin yettiği oranda insanların ümmeti cihada teşvik etmeleri gerekiyor. Biz, Allahın lütfuyla yükümlü olduğumuza inandığımız bu görevi yerine getirmeye kalktık ve Allah’la buluşuncaya kadar da sürdüreceğiz.
Sonunda bütün Müslümanlara Allah’ın kitabını düşünmelerini tavsiye ediyorum. O, bizim çıkış yolumuz, bu karanlık çağda kokuşmuş cahiliyeden bizi kurtarmıştır. Bizim devamız Kitap ve Sünnettedir. İnsan Kur’an’ı okuduğunda insanların çoğunun oturmasına şaşıyor. Onlar Kur’an’ı okumuyorlar mı? Yada okuyor, düşünmüyorlar mı? Allah u Teala şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler Yahudi ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardandır. Allah zalim kavmi doğru yola iletmez." İlim ehli "onlardandır" ibaresine "küfürde onlardan" yani "onlar gibi kafir olur" demişlerdir. Onu takip eden ayet ise "Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar." (Maide, 51-52) buyurmaktadır.
Müslüman kardeşlerden bu ayetleri, bu ayetlerin tefsirini okumalarını rica ediyorum. Kafirleri dost edinmekten sakındıran bu tür ayetler Allah’ın kitabında gerçekten çok fazladır. İbn Kesir tefsirini ve Şeyh Muhammed Nesim er-Rifai’nin muhtasarını okumalarını rica ediyorum. Dünyanın İslam dünyasını yemek üzere toplandığını söylüyorum. Haçlı dünyası bizi yemek için toplandı. Birleşmiş Milletler bize meydan okudu, bize yardım edecek Allah’tan başka, kirli dünyanın ağırlığından etkilenmeyen gençlerden başka kimse kalmadı. Mazeret ileri sürerek cihadı erteleyenlere nasıl cevap vereceğimizi Allah bize öğretti. Allah u Teala şöyle buyurmaktadır: "Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler.." İşte bizim bugün duçar olduğumuz durum. "Şimdi vakti değil, sonra" diyorlar. "Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez." (Nisa, 77). Dünya metaının az, ahiretin daha hayırlı ve kalıcı olduğuna kesin olarak inanan kimse, Allah u Tealanın emrine icabet ediyor. Yukarıda zikri geçen "Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin" ayetini İbn Kesir (ra) şöyle açıklamakta: Müslümanlar, münafıkların Yahudi Beni Kaynuka ile yardımlaştığını onları savunduklarını keşfettiler. Bugünkü Arap yöneticiler sonuna kadar Yahudi ve Hıristiyanları dost ediniyorlar. İnsanlar da İslam ve Müslümanların düşmanlarını övmeye devam ediyorlar, Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. Allah’ın rızasını aramak için ciddi, dosdoğru bir duruş gerekli. Bu dünya hayatı, geçici-adi metadır. Bütün Müslümanların cihadın vatanını sormaları, buna hazırlanmaları gerekir. Ta ki, Allah’la kendilerin razı olarak buluşabilsinler. Bu büyük belalardan sonra kendimi ve müminleri şu sözlerle teşvik ediyorum:
Savaşa savaşçı gibi hazırlan
Bu iş tepelerden de büyük oldu.
Elbisesini giyip onu savunacağım,
Kılıçlar ve Oklarla.
Aleyhimizdekiler çoğaldıkça,
Bizi terk mi edeceksin?
Küfrün kurtları kolumu kanadımı kemiriyor,
Küfrün kurtları birleşip duruyorlar.
Kafirlerin çocukları çeşitli vadilerden geldiler,
Nerede Hür Erkek?
Nerede, Hür Kadınları silahla savunacak,
Bu dinin Hür erkek çocukları.
Aşağılık bir hayat yaşamaktansa, ölüm yeğdir
Bazı utanç vardır ki, onu silen bile silemez.——–
Allah u Teala’dan müminlere yüce dinine dönmelerini bağışlamasını, O’nun rızasını kazanmak için cihada çıkan gençleri de zafere eriştirmesini niyaz ediyorum.
"Rabbimiz üzerimize sabır yağdır!
Ayaklarımızı sabit kıl!
Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!"
Kitab’ı indiren, bulutları yürüten, grupları hezimete uğratan Allahım!
Onlara karşı bize yardım et!
Allahım dünyada bize iyilik ver, ahirette de bize iyilik ver! Bizi ateşin azabından koru! Allahım Amerika’ya, İsrail’e, dostlarına karşı bize yardım et!
Şüphesiz Sen her şeye kadirsin!
Dualarımızın sonu: "Hamd alemlerin rabbi olan Allah’adır".
Allahım salat ve selam, Hz. Muhammed’e, ailesine, arkadaşlarınadır, onları mübarek kıl! "
(Amin)