Aljazeera’den Semin Gümüşel Güner’in haberi…
Türkiye tarihinin en korkunç terör saldırısını yaşadı, 102 kişi öldü. Suriye artık bir düğüm. Rusya Suriye’den yürüttüğü operasyonlarında Türk F-16’larını taciz ediyor. ABD, PYD’ye IŞİD’e karşı kullanması için silah aktarıyor. Türkiye bir ateşten çemberde. Bölgede yaşananları dünyanın önde gelen Orta Doğu uzmanlarından, Türkiye’yi de çok yakından takip eden Prof. Richard Falk ile konuştuk.
Ankara’daki korkunç saldırıyı nasıl yorumluyorsunuz?
Ankara’daki bombalı saldırı, 20 yıldır Türkiye’ye gelişlerimde gördüğüm en korkunç olay. Yaşanan trajedinin tarifi yok. Bir sürü masumun hayatı yok oldu, birçok aile tesellisi imkansız bir acı yaşadı. Saldırıda kasten hedef alınan kişilerin barışı desteklemeye gönül verenler oluşu da bu terör eylemini daha da gayri ahlaki kılıyor. Ankara’daki saldırı, yine barış ve insan hakları savunucularından oluşan bir grup Türk vatandaşını hedef alan Suruç saldırısından kısa süre sonra gerçekleşmesi bakımından da son derece tehlikeli bir siyasi olay. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun saldırıyı kınayan açıklamalarında doğru şekilde altını çizdikleri gibi, bu eylem, Türk ulusunun birliğine darbe indirmeyi, özellikle de Kürt hareketi ile hükümet arasındaki gerginlik ve şiddeti tırmandırarak şiddetin son bulmasını zorlaştırmayı amaçlıyor görünüyor. Diğer yandan, tarafların son derece hassas bir dönemde “karşılıklı suçlama oyunu” içine girmelerinden kaynaklanabilecek tehlikeler de söz konusu.
Gergin siyasi mesajların mevcut duruma etkisi nedir?
Bu gerginliklerde tüm tarafların bir miktar sorumluğu var. AK Parti Haziran seçimleri öncesi milliyetçi bir dile başvurdu. Öte yandan 7 Haziran sonrasında polis ve askere yönelik saldırılar da dahil şiddet olaylarında görülen artış ve PKK’nın ateşkesi bozması, örgütün amacına ulaşmak için silahlı mücadeleyi yeniden canlandırmak ve uzlaşma sürecini terk etmek yönünde bilinçli bir karar aldığına dair bir gösterge.
Saldırının amacı ne olabilir?
Bu yaşananlar “IŞİD acaba kendisine karşı verilen savaşta Türkiye ile ABD’nin koalisyona gitmesine bir tür tepki olarak Türkiye ve Kürt halkını mı hedef alıyor?” sorusunu akla getiriyor. Taraflar, ellerinde kanıt yoksa, itidal içinde ve sorumlu hareket ederek peşin hüküm vermekten ve kendilerini aklayıp karşı tarafı suçlamaktan kaçınmalı. Şu anda ülkenin hayrını isteyenler, halkın menfaati için doğruların peşinden gitmeli ve şiddet sınırını aşmanın Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkes açısından felaket olacağı gerçeğinin tüm taraflarca anlaşılması için çalışmalı.
Saldırının faili henüz resmi olarak açıklanmadı ama en kuvvetli şüpheli IŞİD. 2011 sonrası Orta Doğu’da etkinliği artan Hizbullah, El Nusra gibi devlet dışı aktörlerin en önde geleni IŞİD. Bu devlet dışı aktörler ne kadar etkili?
Devlet dışı aktörler, 21. yüzyılın yeni olgularından biri, bunun yeni teknolojiler ve sosyal medyayla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Çok geniş ve az maliyetli bir şekilde organize olmak için bir devlete ihtiyaç yok ve tüm toplumlar saldırıya açık. Kendini dünyaya tarihin en güçlü ülkesi olarak yansıtan ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırıları bunu gösterdi. Diğer yandan 1979’da İran Devrimi’nde çok donanımlı ve baskıcı Şah rejimine karşı bu kadar başarılı bir biçimde meydan okunabileceğini kimse beklemiyordu. Bir yanda tabandan gelen halk hareketleri, diğer yanda küçük bir grup insanın bir ülkenin tüm güvenlik ve istikrar yaklaşımlarını değiştirebildiği 11 Eylül… Bu gelişmeler uluslararası çatışmanın doğasını köklü biçimde değiştiriyor. Suriye’de Hizbullah, Esed tarafında savaşın dengesini en azından geçici biçimde değiştirdi. Sadece devletler devletlere karşı değil, Sünniler ve Şiiler arasındaki mezhepsel ayrılık, aşiretçilik Yemen, Libya ve Irak’ta yeniden belirleyici oluyor. Bu durum, 1. Dünya Savaşı sonrasında diplomasinin kötü idare edilmesinin ve aşiretçilik ile dinin istikrarlı bir toplum yaratmada önemli faktörler olarak sayılmamasının bir parçası. Bölge de bu gelişmelerin kötü sonuçlarını yaşıyor.
“IŞİD mi Suudi Arabistan mı daha barbar?”
IŞİD bölgede çok vahşi eylemleriyle öne çıkıyor, medyayı da çok iyi kullanıyorlar. IŞİD Orta Doğu’da neyi temsil ediyor?
IŞİD de El Kaide de acımasız ama IŞİD’in taktikleri daha modern. IŞİD, El Kaide’nin asla sahip olmadığı medya teknolojilerini çok komplike biçimde kullanıyor. Ama yine de çağdışı ve barbarca davranıyorlar. Ama burada başka bir soru daha sorulabilir: “İŞİD, sadece 2015’in ilk 6 ayında 100 kişinin başını uçuran Suudi Arabistan’dan daha mı barbar?” Yakınlarda monarşiye karşı bir gösteriye katılan 17’sindeki bir gencin halkın önünde çarmıha gerilmesine hükmettiler. Bu tür bir barbarlığa karşı hiçbir şey söylemiyoruz. Ve Suudi Arabistan BM’de İnsan Hakları Konseyi’ne seçildi. Yaşadığımız dünyada çok fazla tezat var. Terörizmle sadece devlet dışı örgütler ilişkili değil. İsrail’in Gazze halkına yaptıkları da devlet terörünün de bu resmin bir parçası olduğunu daha açık bir şekilde gösteriyor.
IŞİD hakkında çok ilginç bir iki nokta var. ABD Afganistan ve Irak’ta orduları eğitmek için milyarlar harcadı ama bu ordular işe yaramıyor. Peki, ama IŞİD bu kadar etkili bir askeri ve siyasi kapasiteyi birdenbire nasıl oluşturdu? Ayrıca IŞİD, ABD, Rusya ve Türkiye’nin elinde bulundurduğu ağır silahlarla yürüttüğü operasyonlara rağmen neden zayıflamıyor?
Bildiğimiz kadarıyla, Suudi Arabistan’ın IŞİD’in ortaya çıkışında başlarda finansman desteği oldu ve söylentilere göre IŞİD de bunun karşılığında S. Arabistan’ın doğrudan dahil olduğu hiçbir şeye saldırmama sözü verdi. Bu doğru mu? Bu tür bilgileri doğrulama şansımız yok. ABD’nin de Irak işgalinde mezhepçiliği taktik olarak kullanarak IŞİD’in yükselişine katkıda bulunduğu ortada. ABD, Irak’ta Sünni askeri liderleri bertaraf etti, aynı liderler daha sonra IŞİD’in komuta yapısını oluşturdu. IŞİD’in erken dönemlerinde, yani Batı’nın önceliği henüz hâlâ Esed’in devrilmesiyken ve Esed karşıtı muharip güçlerin en kabiliyetlileri IŞİD’deymiş gibi görünürken, Türkiye ve ABD’nin örgüte nasıl yaklaştığına dair çok fazla varsayım var. Bu da henüz kesin bir yorum yapılamayan, tartışmalı bir konu.