Erdoğan Arapların Gözünden Düşüyor mu?

Dünya Hali
Ortadoğu Uzmanı, gazeteci İsmail Yaşa, Libya’da yaşanan iç savaş ve arkasından gelen koalisyon operasyonunda Türkiye’nin tutumunu değerlendirdi. Filistin çıkışıyla Arap halkının gönlünde t...
EMOJİLE

Ortadoğu Uzmanı, gazeteci İsmail Yaşa, Libya’da yaşanan iç savaş ve arkasından gelen koalisyon operasyonunda Türkiye’nin tutumunu değerlendirdi. Filistin çıkışıyla Arap halkının gönlünde taht kuran Erdoğan hakkında şimdi Araplar ne düşünüyor?

Ortadoğu’yu ve Arap dünyasını yakından izleyen araştırmacı-yazar İsmail Yaşa, Al-Asr dergisindeki yazısında Erdoğan’ın Libya olaylarıyla ilgili tavrının Arap sokağında kabul görmediğini yazdı.

Başbakan’ın açıklamalarının çelişkili olduğunu ve Araplar arasında ‘Türkiye ekonomik çıkarları gereği Kaddafi’yi savunuyor’ algısına yol açtığını belirten Yaşa, Erdoğan’ın Arap halklarını dilediği gibi yönlendirebileceği düşüncesinin de doğru olmadığını belirtti.

İşte Al-Asr dergisinde Arapça yayınlanan o yazının Türkçesi…

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’daki olaylarla ilgili açıklamaları, Libya hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve deli lider Muammer Kaddafi’nin rejiminin devrilmesiyle ilgili tavrını tanımlamak için "tahabbut" (yalpalama, ne yapacağını bilmez bir halde sağa-sola çarpma) kelimesinden başka bir kelime bulamadım. Arap devrimleriyle ilgili Türkiye’nin son tavırları hakkında konuştuğum Arap yazarların ve gözlemcilerin büyük çoğunluğu da benim bu görüşüme katıldı.

Erdoğan sesini yükseltip Hüsnü Mübarek’ten halkının isteklerine cevap vermesini istediğinde Arap sokağı devrim gençliğinin yanında yer aldığı için onu alkışladı ve bu kahraman lidere bir kez daha hayran oldu. Fakat bu hayranlığın ardından Erdoğan’dan garip bir takım açıklamalar geldi ve bu açıklamalar birçok kimsede şoka ve hayal kırıklığına yol açtı.

El Arabiya kanalı muhabirine verdiği röportajda Erdoğan, krizi çözmek için girişimde bulunarak Kaddafi ve oğluyla telefon görüşmesi yaptığını, Kaddafi’ye Libya halkı tarafından kabul gören ve önümüzdeki dönemi yönetecek başka bir şahsiyet seçmesini önerdiğini söyledi. Kaddafi’ye "Madem ki sen başkan olmadığını ve sadece devrim lideri olduğunu söylüyorsun, madem ki süreci yönetmek için güvendiğin ve aday göstereceğin birileri var, bu şekilde Libya halkına hizmet etmiş ve dönüşüme bizzat kendin gözlemcilik etmiş olursun" dediğini söyledi. Libyalı devrimcilerle Kaddafi’nin paralı askerleri arasında yaşanan çatışmayı "iç savaş" olarak nitelendirdi.

Türk Dışişleri’nde veya Milli İstihbarat Teşkilatı’nda Kaddafi’nin şahsiyetini ve psikolojisini bilen ve Erdoğan’a bu psikopatın büyüklük hastalığından muzdarip olduğunu, sadece bir öneri veya nasihat için bulunduğu yeri terketmeyeceğini, önümüzdeki dönemi yönetmesi için seçeceği tek kişinin büyük oğlu Seyfulislam’dan başkası olmayacağını söyleyecek kimse yok mu? Türkiye Başbakanı Kaddafi’yi nasihat ile ikna edebileceğini zannedecek kadar saf mı?

Erdoğan, NATO’nun Libya rejimine herhangi bir müdahalesini reddediyordu. Bugün ise NATO’nun bazı şartlarla askeri müdahale yapabileceğinden ve Türkiye’nin Afganistan’daki gibi insani bir rol oynayabileceğinden bahsediyor.. Bu şartlar veya Türkiye’nin Libya’da oynayacağı insani rol ne olursa olsun, bu tavır her türlü askeri müdahaleyi reddeden ilk tavırdan açıkça geri adım atmak anlamına gelmektedir.

Türkiye Libya’ya uçuğa yasak bölge uygulanmasına muhalefetini ilan ederken ve bunun yararlı olmayacağını söylerken İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Kaddafi güçlerinin sivilleri öldürmesini engellemek için uluslararası toplumu Libya’ya uçuşa yasak bölge uygulamaya davet ediyordu. Türkiye’nin tavrıyla İhsanoğlu’nun tavrı arasındaki bu dikkat çekici çelişki, İhsanoğlu’nun İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliği’ne gelişinden bu yana ilk kez oluyor.

Erdoğan’ın askeri müdahalenin Libya’nın petrol için işgaline ve bölünmesine yol açabileceği yönünde meşru korkuları ve endişeleri olabilir. Fakat Erdoğan bunun karşılığında masum sivillerin hayatının korunması için hiçbir alternatif, çözüm önerisi veya elle tutulur bir girişim sunmadı. Tarafsızlık bahanesiyle Libya’da olanları seyretmeye davet etmekle yetindi. Bu da Türkiye’nin dünya ve Arap kamuoyunda ünlü Türk yazar Cengiz Çandar’ın da ifade ettiği gibi "Kaddafi’nin utangaç müttefiki" gibi görünmesine neden oldu.

Erdoğan, Libya’daki değişimin barışçıl olması gerektiğine vurguda bulunuyor fakat caddelerde göstericilerin kafalarına ateş açanların ve kentleri bombalayanların Kaddafi’nin birlikleri ve paralı askerleri olduğunu görmezden geliyor.

Görünen o ki, Türk Hükümeti Fransa Cumhurbaşkanı’nın Libya’daki uluslararası ittifaka liderlik yapmasından ve Paris’taki toplantıya davet edilmemesinden oldukça rahatsız. Bu anlayışla karşılayabileceğimiz bir olay. Fakat masum Libyalıların kanları politik hassasiyetlerden ve hesaplardan daha değerli.

Sorun şu ki, Türk medyasında abartmaya ve hayali komplolara aşık popülist yazarlar var ve bunlar gazete sayfaları ve televizyon ekranları aracılığıyla Türk kamuoyuna gerçeklerle hiçbir ilişkisi olmayan acayip görüşler ve garip fikirler pompalıyorlar. Arap devrimlerini Batı’nın planları ve emperyalist devletlerin İslam ülkelerini ve doğal kaynaklarını işgal arzusu olarak yorumluyorlar.

Ayrıca, kalemlerini hükümetin kararlarına ve iktidar partisinin liderlerinin açıklamalarına gerekçe bulmaya adayan bir grup yazar daha var ki doğru da olsa yanlış da olsa o kararları ve açıklamaları savunurlar. Hiç şüphesiz bunların yazdıkları liderlerin gerçekleri görmesine engel olmaktadır ve realitenin gerekleriyle sokağın baskısı arasında şaşkın bir halde kalmalarına yol açmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin geleceği için gerçek bir tehlike teşkil etmektedir.

Arap sokağı, Davos Forumu’ndaki protestosunu ve Filistin davasıyla ilgili onurlu tavırlarını unutmadığı Türk lidere hayran. Fakat bu hayranlık, Türk Hükümeti’ni eleştiren herkese saldıran ve Erdoğan’ın Arap halklarını dilediği gibi yönlendirebileceğini iddia eden bazı Türk yazarlarının öne sürdüğü gibi, Erdoğan’ın her dediğinden ve yaptığından memnun olacağı anlamına gelmiyor.

Erdoğan, son yıllarda Arapların kalplerinde inşa ettiğini çelişkili ve şaşırtıcı açıklamalarıyla yıkmaya başladı. Bu nedenle, Arap sokağındaki popülaritesini korumak istiyorsa bu durumu telafi etmesi gerekir.

Araplarda Erdoğan’ın cellat ile kurbanı bir tuttuğu ve kan dökücüyle imzalanan anlaşmalar nedeniyle Kaddafi’yi savunduğu şeklinde bir kanaatin oluşmaya başladığını görmesi için internet sitelerinde yayınlanan açıklamalarına Arap okuyucuların yazdığı yorumları okuması yeterlidir.

ROTAHABER