Türkiye’nin En Önemli Müzeleri

Turizm&Seyahat
Uygarlıkların beşiği İç Anadolu Bölgesi‘ndeki müzeler, tarihin ilk çağlarından günümüze uygarlıkların izlerini barındırıyor. Peri bacalarıyla ünlü Nevşehir, Mevlana’nın diyarı Konya, Kurtu...
EMOJİLE

Uygarlıkların beşiği İç Anadolu Bölgesi‘ndeki müzeler, tarihin ilk çağlarından günümüze uygarlıkların izlerini barındırıyor. Peri bacalarıyla ünlü Nevşehir, Mevlana’nın diyarı Konya, Kurtuluş Savaşı’nın izlerini taşıyan Sivas’taki müzeler, tarihe ışık tutan eşsiz nitelikte eserleriyle ziyaretçilerini bekliyor.

Türkiye’nin peri bacalarıyla ünlü önemli turizm merkezi Kapadokya, tarihi eser yönünden çok zengin bir bölge konumunda. 1985 yılına UNESCO Dünya Mirası Listesine girip korunması gereken kültür miraslarından biri olarak değerlendirilen Kapadokya’da, l6 sit alanı, 2l4 tescilli dini yapı, 66 höyük ve tümülüs ile çeşitli uygarlıklara ait yaklaşık 16 bin tarihi eser yer alıyor.

Tarihi MÖ 7000-8000 yıllarına uzanan Kapadokya’da 9 medeniyetin izlerine rastlamak mümkün. Kırşehir, Kayseri, Niğde ve Aksaray ile sınırlandırılan ve merkezi Nevşehir olan Kapadokya, tarih boyunca dinlerin ortak buluşma noktası olarak değerlendirildi.

Hıristiyanlar ile Müslümanların yüzyıllar boyunca büyük bir hoşgörü içinde bir arada yaşadığı dünyanın ender coğrafyalarından Kapadokya, sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihsel değerleri ile UNESCO’nun dünya genelinde korunması gerekli kültür mirasından biri olarak dikkatleri üzerinde toplamayı başardı.

Kapadokya Bölgesi’nde bugüne kadar yüzeysel araştırmalarda ve kazı çalışmalarında 66 höyük ve tümülüsün varlığı tespit edildi. Neolitik dönemden başlayarak geniş bir uygarlık arenasında Hititler, Asur Ticaret Kolonileri, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemi’ni kucaklayan Kapadokya Bölgesi’nde, günümüze kadar ulaşmayı başarmış 2l4 cami, kilise, mescit, şapel, manastır, han, kervansaray ve çeşme yer alıyor.

Nevşehir Arkeoloji ve Etnografya Müzesi‘nde, bölgede yapılan kazılarda ortaya çıkartılan tarihi eserler sergileniyor. Bunlar arasında, 3 bin 232’si etnografik, çoğunluğu bronzdan yapılı 9 bin 882 sikke, 3 bin 792 arkeolojik ve 93 el yazması eser olmak üzere toplam 16 bin 499 tarihi eser bulunuyor.

Benzer tarihi eserlerin yanı sıra yer sorunu nedeniyle sahip olunan tarihi varlıklardan ancak bin 500’ü Nevşehir Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergileniyor, diğerleri depoda muhafaza ediliyor.

Öte yandan, Osmanlı Sultanları’nın ve kadınlarının, o dönemde kullandıkları kıyafetleri de Nevşehir Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Bu kıyafetler müzede en çok ilgi gören tarihi değerler arasında yer alıyor.

Uygarlıkların izinde Kayseri

Kayseri‘de 1969 yılında açılan müzede eserler, iki salon ve bahçede sergileniyor. Birinci salonun girişinde Kalkolitik ve eski Tunç devrine ait çok renkli ve tek renkli seramikler ile su mermeri idoller yer alıyor.

Büyük salonda ise Kültepe Örenyeri‘nde 1948 yılından beri yapılan kazılarda açığa çıkartılan Asur Ticaret Kolonileri dönemine ait eserler sergileniyor. Bu eserler arasında çivi yazılı tabletler, boyalı ve boyasız, pişmiş topraktan yapılmış, yuvarlak, yonca ve gaga ağızlı testiler, vazolar, meyvelikler, silindir ve damga mühürler, hayvan biçimli içki kapları, madeni eşyalar ve kalıplar ile İmamkulu Hitit kaya kabartması mulajı önemli bir yer tutuyor.

Aynı salonun güney bölümünde, Kültepe, Kululu ve diğer merkezlerden getirtilmiş Geç-Hitit devrine ait heykellere, kabartmalara ve hiyeroglif stellere yer verilmiş. İkinci salona geçişi sağlayan koridorda ise Kültepe’den çıkartılan Frig devri seramikler bulunuyor.

İkinci salonda, Kayseri çevresinden toplanmış, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler sergilenirken, bunlar arasında ziynet eşyaları, cam şişeler, mermer heykel ve heykel parçaları, bronz figürler ve Herakles Lahdi ilgi çekiyor. Türkiye müzelerinde yer alan Herakles lahitlerinin en sağlamı olduğu belirtilen Herakles Lahdi, MS 150-160 yılları arasına tarihlendirilmekte.

Müzenin bahçesinde, Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait mermer lahitler, mezar stelleri, erzak küpleri ve tümülüs örnekleri sergileniyor.

Müzede, 9 bin 300 arkeolojik, 2 bin 269 etnografik eser, 142 tablet, 19 bin 877 sikke, 288 mühür ve 84 arşiv vesikası olmak üzere toplam 31 bin 960 eser bulunuyor.

Kayseri Müzesi‘nde sergilenen eserler, tarihsel gelişimi gözler önüne sermesi açısından çok önemli. Mezopotamya ve Mısır’da MÖ 4000’in sonlarından itibaren yazının kullanılmasına rağmen, Anadolu henüz bu aşamaya ulaşamamıştı.

Tarihsel açıdan Kültepe’nin birinci derecedeki önemi, Anadolu’nun en eski yazılı kaynaklarının burada bulunmuş olması. Kil tabletler, Asur lehçesinde ve çivi yazısı ile yazılmış. Bu tabletlerde ticaretle ilgili detaylı bilgiler, borç alıp-vermeler, faiz, evlenme, boşanma, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ve beylerle yapılan yazışmalar ile mektuplar hakkında canlı bilgiler yer alıyor.

Niğde’deki mumyalı müze

Niğde Müzesi, il genelinde devam eden 6 kazı çalışmasından elde edilen eserlerle her yıl bünyesine yeni eserler katıyor.

Sergilenen mumyaları ile ”Mumyalı Müze” olarak bilinen Niğde Müzesi, 1993 yılında Avrupa’da yılın müzesi olmaya aday gösterilmişti.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca Türkiye’nin en iyi iki müzesinden biri olarak seçilen Niğde Müzesi’nde eşine ender rastlanan tarihi eserlerin yanı sıra, 5 de mumya sergileniyor. MS 10. Yüzyıla ait olduğu belirlenen mumyalar, turistlerin büyük ilgisini çekiyor.

Müzede Anadolu mimarisini yansıtan ev teşhiri ve antik kalay ocağı, müzenin en göz alıcı eserleri arasında yer alıyor.

Kırşehir müzesi’nde eserler değiştirilerek sergileniyor

Anadolu’nun en eski yerleşim alanlarından Kırşehir, tarihi eser yönünden oldukça zengin bir il. Kırşehir Müzesi’nde, mekan darlığı nedeniyle eserler değiştirilerek sergileniyor.

3 bin 200 arkeolojik, 3 bin sikke, 800 de giysiden oluşan koleksiyonuyla Kırşehir Müzesi, 300 metrekare kapalı alanda hizmet veriyor.

Kaman ilçesinin Çağırkan beldesindeki Kalehöyük’te bulunan ve Japonlar tarafından yapılan kazıda ortaya çıkartılan 2 bin 400 arkeolojik eser, Kırşehir Müzesi’ne getirildi. Bu eserlerin tamamı fotoğraflandıktan sonra depolara kaldırılırken, Kaman Kalehöyük’te Japon hükümetince yaptırılan müzede de bu eserlerin bir kısmı sergileniyor.

Hirfanlı Baraj Gölü kıyısında ortaya çıkartılan 8 ton ağırlığındaki Fırtına Tanrısı ile Hitit Sunağı da Kaman Kalehöyük Müzesi’ne getirilerek müzenin girişlerine yerleştirildi.

Ahiliğin merkezi Kırşehir’de Ahilik Sancağı da bu müzede bulunuyor.

Gel ne olursan ol gel

Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen müzeleri arasında yer alan Mevlana Müzesi’nin de bulunduğu Konya, müze turizminin merkezleri arasında yer alıyor.

Topkapı Sarayı Müzesi’nin ardından en çok gelir getirdiği belirtilen ve Konya’ya gelen hemen herkesin ziyaret etmeden kentten ayrılmadığı Mevlana Müzesi, bünyesinde önemli bir hazineyi barındırıyor.

UNESCO‘nun 2007’yi ”Mevlana Yılı” ilan etmesiyle yerli ve yabancı turistlerin Konya’da ilk uğradıkları yer olan Mevlana Müzesi, bugüne kadar milyonlarca ziyaretçiye ev sahipliği yaptı.

1926 yılında Konya Asar-ı Atika Müzesi adı altında hizmete açılan Mevlevi dergahı ve türbenin adı, 1954 yılındaki düzenlemenin ardından Mevlana Müzesi olarak değiştirildi. Dervişan Kapısı’ndan girilen müzenin avlusunda yer alan Şeb-i Arus havuzuna para atanlar ve aslan ağızlı çeşmeden sudan içenlerin dileklerinin yerine geleceğine inanılıyor.

Mevlana’nın felsefesini ve düşünce sistemini anlatan hatların bulunduğu Türbe Salonu’nun girişinde iki ayrı levhada Mevlana’nın öğretilerini insanlara anlatan iki önemli sözü yer alıyor. Levhalardan birinde, ”Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” yazısı, diğer levhada ise ”Gel, gel, ne olursan ol gel. İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol gel. Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” ifadeleri yer alıyor.

Türbe Salonu’nda biraz daha ilerledikten sonra yeşil kubbenin tam altında Mevlana’nın ve oğlu Sultan Veled’in sandukalarıyla karşılaşılıyor. Mevlana’nın gök mavisi mermerden sandukasını 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı biliniyor.