Havalar sıcak, evler bunaltıcı… Şöyle serin bir yer bulsak da soğuk bir limontana içsek… Şimdi oturmak lâzım; ama nerede? Dört duvar bizi bunaltır, ılık bir esinti isteriz, gölgeli bir bahçe, kuş cıvıltısı, yaprak hışırtısı, ah olabilse bir de su şırıltısı…
Çok mu açıldık, hayır, hiç değil, İstanbul’da böyle yerler var. Zaman Gazetesi’nden Ülkü Özel Akagündüz, İstanbul’un orta yerinde tatil keyfi yaşatan mekanları gezmiş. İşte İstanbul’un gizli bahçeleri:
İSTANBUL’UN GİZLİ BAHÇELERİ
Bahçenin iyisi, evinin önünde değilse şehrin içinde olanıdır. Nerede dolaşırsanız dolaşın, gün bir bahçede nihayet bulmalıdır. Aziz İstanbul’daymışız diyelim, şehrin en hoş yerinde, Tarihi Yarımada’da gezinip durmaktaymışız. Sahaflar’da oyalanmış, Divanyolu’nda salınmışız. Sultanahmet’te bir ikindi ezanı dinlemiş ruhumuzu yıkamışız, belki öncesinde Cağaloğlu’ndan kitap bile almışız. Böyle bir zaman, güzel İstanbul’u içimize çeke çeke dolaşmış ve haliyle yorulmuşuz. Şimdi oturmak lâzım; ama nerede? Yazdayız, dört duvar bizi bunaltır, ılık bir esinti isteriz, gölgeli bir bahçe, kuş cıvıltısı, yaprak hışırtısı, ah olabilse bir de su şırıltısı… Çok mu açıldık, hayır, hiç değil, Sultanahmet‘e beş adım yerler var böyle, biz dolaştık, birinde limonata içtik, ötekinde çay, gün boyu öyle yeşiller arasında oturup kaldık, kendimiz için mi, alâkası yok, hep sizin için, üşenmeyip bir de yazı yazdık, eh bi zahmet okuyun artık.
YEŞİL EV’İN BAHÇESİNDE FISKİYELİ HAVUZ
Havuzlu, fıskiyeli bahçeler sanki çok bulunurmuş gibi; ama öyle değil, arasanız biri, ikiyi geçmez. En güzellerinden biri Sultanahmet’teki Yeşil Ev’in bahçesinde… Ihlamur ağaçlarının, çınarların ortasındaki görkemli fıskiye, bir kuş havuzu gibi, her dakika ya bir serçe banyo yapıyor, ya güvercin, ya da karga… Otuz metre ötede, Ayasofya‘nın hemen önündeki, oturduğunuz yerden minarelerini görebiliyorsunuz, hava epey bunaltıcı; ama sizin tepenizde yapraklar hışırdıyor, serinlik handiyse ürpertecek inanır mısınız?
Yeşil Ev, Şükrü Paşa’nın zamanla viran olan evinden, otele dönüşmüş hoş bir konak aslında. Şimdi bizim limonata yudumladığımız bahçede vaktiyle paşa çocuklarının, torunlarının koşuşturduğunu hayal etmek zor değil. Konağın ve bahçenin yeni sakinleri, güngörmüş Avrupalılar daha ziyade, beş yıldızlı otel ücreti ödeyip televizyonsuz odada konaklamayı yeğleyenler… Bahçedeki huzuru gördük görmesine de, otel müdürü Gazanfer Kızıldemir’e soruyoruz yine de; "Kimler gelir bu bahçeye, niye gelir?" "Bilenler gelir" diyor Gazanfer Bey, "Yabancı turistler derslerini iyi çalıştıklarından elleriyle koymuş gibi bulurlar bizi; ama yerli turist ya da İstanbullular pek bilmez." Bahçe öğleden sonra tenha oluyor. Akşamüzeri piyano eşliğinde, Türk mutfağının tadına bakmak isteyen turistler, fenerli, şamdanlı masaları dolduruyor. "Biz de bu bahçede oturmak isteriz." derseniz küçük bir bilgi daha verelim; bir bardak çayın fiyatı 5 lira.
AYASOFYA KONUK EVİ
Ayasofya Konuk Evi de tıpkı Yeşil Ev gibi Çelik Gülersoy’un restore ettirdiği eski konaklardan biri. Yeşil Ev’e göre daha yol üstü bir bahçesi var, gölgesi daha az, fıskiyeli havuzu daha küçük; ama burada da suda yıkanan kuşları izleyebilir, kendinizi suyun iyileştirici sesine bırakabilirsiniz. Konuk Evi, Caferağa Medresesi’nin hemen bitişiğinde; ama nedense İstanbul sakinlerinin yeni keşfettiği bir mekân. Bu kez Murat Öztürk‘e soruyoruz: "Niye böyle? Burnumuzun dibindeki yeşil bir bahçeyi niye görmedik daha evvel?" "Bu da bir şey mi?" der gibi gülümsüyor Öztürk: "Ayasofya’nın içini görmemiş, Topkapı Sarayı’nı gezmemiş kaç İstanbullu var bilseniz!" Bahçenin müşterisi, kapıya fiyat listesi asıldıktan sonra artmaya başlamış; listeye göre bir fincan ya da bardak çay beş lira, kahve altı lira, su bir buçuk lira. Sur içinde, eski bir konağın önünde, ıhlamur ağaçlarınn altında, bin beş yüz yıllık bir sarnıcın üstünde ve fıskiyenin dibinde oturmak için çok mu fazla?