1 milyon tirajlı ünlü Fransız dergisi Paris Match, son sayısında İstanbul’a üç sayfa ayırdı. Gilles Martin Chauffier’in “İstanbul, gerçek bir Avrupalı” başlıklı yazısında, “Avrupa’yı bu kent olmadan inşa etmek, İtalya’yı Roma’sız hayal etmek gibidir” denildi. Dergi, başarılı Türk kadınlarıyla da röportaj yaptı…
Bir zamanlar Türkler Fransa’ya hayrandı. Prestijli Galatasaray Lisesi’nde yetişen bürokratlar muhteşem Fransızca konuşur, Ankara ve İstanbul’daki eğitimli kesim “İki aşkım var, ülkem ve Paris” derdi. O günler geride kaldı. Artık iki ülke arasındaki arkadaşça jestler bile sorun yaratabiliyor. İşte Fransa’da Türkiye mevsimi bu atmosferde başlıyor. AB’de Türkiye’nin en büyük karşıtı rolünü üstlenmek isteyen Fransa, kutlamaların başlangıcını mahvetti. Bazı sanatçılar geri çevrildi, Paris Kitap Fuarı, onur konuğu olarak Türkiye’yi kabul etmeyi reddetti. Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde ise, doğal olarak, Ankara, her sabaha Fransız politikacıların kendilerini Osmanlı’nın, küçük ve huzurlu Avrupa’ya saldırmaya hazır acımasız İslami pençelerinden uzaklaştırma çabalarını dinleyerek uyandı. Sonuç: Başbakan Erdoğan sıkkınlığını ifade etti, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kapılarını kapattı. Ne yazık!
1001 Gece kenti
Yazık çünkü dünyada yasaları Fransa yapmıyor ve AB’nin 27 ülkesinden 21’i Türkiye’nin üyeliğinden taraf olduğu halde buna ısrarla itiraz ederek gereksiz yere kötü gözüküyor. Yazık çünkü sorumlu kişilerin Avrupa’nın temellerini atan ve yüzyıllar boyunca onun yüzü olan Constantinapol, yani İstanbul olmadan bir Avrupa hayal ediyor olmaları çok iç karartıcı. Orta Çağ’ın Batı Avrupa’yı kaosa ve cahilliğe sürüklediği 500 ile 1000 yıllarında, bir Binbir Gece kenti Doğu’da parladı ve Roma İmparatorluğu’ndan kalanlara uygarlığın bir büyü olabileceğini hatırlattı. Tüm ahlak ve politika felsefemiz, orada, Roma hukuku, Yunan mitolojisi ve Yahudiliğin evliliğinden doğdu. Avrupa’yı bu kent olmadan inşa etmek İtalya’yı Roma’sız hayal etmeye benzer.
Türkiye Avrupa’ya iki köprüden çok daha fazlasıyla bağlı. Ve bu 1453’te Constantinapol’ün düşmesiyle sona ermedi. Avrupa, Paris, Londra ve Madrid’le özetlenemez. Zira Osmanlı sultanları yüzyıllarca Balkanları yönetti. Üstelik bu bu süreçten bir kölelik gibi bahsetmek de mümkün degil. Çünkü Osmanlı terlikleri Rus ya da Avusturya çizmelerinden her zaman yüz kat daha nazikti. Dahası, politik mülteciler ve Yahudiler 1500-1900 yılları arasında hep İstanbul’a sığındı, ondan kaçmadı. Büyük suçlar işlendiyse, özellikle Ermenilere karşı, unutmamak gerekiyor ki tarih eski korkuları hortlatarak değil yeni umutları canlandırarak yazılır.
Riyad’da değiliz
Şimdi İstanbul hiç olmadığı kadar hayal kurduruyor ve bu yüzden bu kenti yaşayanlara söz hakkı veriyoruz. Önyargılarından bir bebeğin meme emdiği gibi tadan ve bu kadınların şehirlerin şehrindeki şık mahallelerden çıkan uzaylılar olduğunu söyleyenlere şüpheyle bakın. Konuştuğumuz bu kadınlardan, Ankara’dan İzmir’e, İstanbul’dan Antalya’ya milyonlarca var. Riyad’da değil, modern ve sofistike bir Avrupa kentindeyiz. Burada 1980’den daha fazla türbanlı kadın yok, ama artık evlerinden çıkıyorlar, sosyal bir hayat yaşıyor, çalışıyor ve Sergio Rossi ayakkabılarıyla dolaşıyorlar.