Yazan: Fazilet Bayır
Türkiye ile Suriye arasında karşılıklı olarak vize uygulamasının kalkması sonrası köklü bir tarihe sahip olan Suriye’yi gezmeye karar verdim. 150 dolardan başlayan tur ücretleri de bu kararımı hayata geçirmemi hızlandırdı. Adana’daki bir tura net üzerinden kayıt yaptırıp, tur kafilesiyle 3 gün sürecek yola koyulduk.
Kısaca Suriye
En büyük, en kalabalık ve en zengin şehri Şam. Nüfusun yüzde 70’e yakını Şam’da yaşıyor. Ülkenin nüfusu 20 milyon civarında. Bu nüfusun yüzde 74’ü Sünni, yüzde 16’sı Şii, yüzde 10’u ise Hıristiyan. Suriye nüfusunun yüzde 90’ını Arapça konuşan Araplar meydana getirmektedir. Nüfusun geri kalan kısmının yüzde 4’ünü Kürtler, yüzde 2’sini Ermeniler, yüzde 1’ini de Türkler teşkil etmektedir. Nüfusun ancak 3’te 1’i Suriye’de iş bulabiliyor. Birçok Suriyeli bu yüzden ülke dışında yaşıyor. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin tamamıyla ücretsiz olduğu ülkede benzin fiyatları ise çok ucuz. Bu yüzden Suriye’de ister çok kısa mesafeler olsun, isterse çok uzun halk taksileri tercih ediliyor. Burada yapmış olduğumuz 50 lira tutarındaki bir taksi seyahati orda sadece 3-5 liraya mal oluyor. Suriye’de diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi bir erkek 4 kadınla evlilik yapabiliyor. Ama devlet tek eşliliğe geçiş için çeşitli düzenlemeler yapmaya başlamış bile. Birçok özel üniversitenin olduğu Suriye’de özel okul ücretleri yıllık 5 bin liradan başlıyor.
“Kardeş, Sen Humuslu musun?”
Suriye’yi gezmeden önce tarihini kısaca bir göz atmak gereklidir. Suriye, tarih boyunca Kenanlılar, İbraniler, Aramiler, Asurlular, Babilliler, Persler, Yunanlılar, Romalılar, Bizans, Araplar, Selçuklular ve Haçlılar tarafından istila edilmiş. Tarihi birçok yapının bulunduğu Suriye’nin başkenti Şam, Emevi İmparatorluğu’nun merkezi ve Memlûk Devleti‘nin bölgesel yönetim merkeziymiş. Şam, 1260 yılında Memlük İmparatorluğu’na başkentlik yapmış. Dünyayı kasıp kavuran Timur fırtınası 1400 yılında bu ülkeyi yok etmiş. Bu konuyla ilgili tur rehberimiz bir fıkra anlattı. Türkiye’de Karadeniz fıkraları ne kadar meşhursa Suriye’de ise Humus fıkraları o kadar meşhurdur. Timur, Suriye’ye girmiş, girdiği şehirleri yakıp, yıkmıştır. Humuslular bir çare düşünürler. Timur’un istilaya geldiği gün tüm şehirliler deli taklidi yapmaya karar verirler. Timur bir Çarşamba günü şehre girer, nereye baksa bir deli. Şaşar, Timur bu işe. Ordusunu toplayıp, “Bunlar deli, şehirlerini yıksak ne anlarla, yıkmasak ne, toplanın gidiyoruz, der” O gün bugündür, Çarşamba günleri söylenen şeyi anlamakta güçlük çeken, idraki kapalı kişilere “Kardeş, sen Humus’lu musun?” diyerek, latife ederlermiş.
2 Bin Yıllık Antik Tiyatro ve Bahira’nın Müjdesi
Suriye, 1517’de ise Osmanlı egemenliğine girmiş ve tam 403 sene boyunca Osmanlı tarafından yönetilmiş. I. Dünya Savaşı’nda ise Osmanlı yönetiminden çıkmış.
Suriye’deki ilk durağımız Busra oldu. Ürdün sınırına 30 km uzakta, Şam’ın güneyinde yer alan Busra ülkenin tahıl ambarı. Busra’nın yerli ve yabancı birçok turisti çeken en önemli özelliklerinden biri ise Peygamberi müjdeleyen Rahip Bahira’nın memleketi olması. Roma-Bizans döneminden kalan birçok yapıda hala ayakta. Özellikle sonradan çevresi kale ile çevrilmiş olan antik tiyatro yıllara meydan okuyan mimarisiyle görülmeye değer. Antik tiyatro sonrası zafer takının arkasındaki Rahip Bahira Manastırı’nı ziyaret ettik. Selçuklular döneminden kalmış yapıları da görme fırsatımız oldu.
Devasa Restoranlarda Yemeğe Eşlik Eden Su Sesi ve Nargile Kokusu
Suriye’nin geleneksel restoranlarına has bazı özellikler var. İhtişamlı, su temalı, devasa yapılar, mimarileri camilere çok benzemekte. Restoranın bir ucundan bir ucuna gitmek sanırım bir kişinin 3-4 dakikasını alır dersek hiç de abartmış olmayız. Yemek masaları, alan içerisinde belli aralıklarda yer alan fıskiyeli havuzların etrafına kurulmuş. Su sesini duyarak, Suriye’nin bol baharatlı, bol tuzlu, bol süslü yemeklerini yiyorsunuz. Osmanlı’da mevcut olan insan mozaiğini Suriye’nin restoranlarında bir arada görmeniz mümkün. Yemek fiyatları uygun olduğundan olsa gerek, ailelerden oluşan gruplarla yemekler yeniyor. Her yaştan insanın önünde bir nargile. Kadın, erkek, genç, yaşlı fark etmiyor. Halep’in Oyuncakçılar Çarşısı’nda öğrendiğim kadarıyla 150 adet nargile satan dükkân varmış. Bu da nargileyi ne kadar çok sevdiklerinin bir göstergesi olsa gerek.
Göz Kamaştıran Bir Sanat Harikası: Seyyide Zeynep Camii
Seyyide Zeynep Camii’ne gidiyoruz. Cami, Hz. Muhammed’in (SAV) torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın kızı olan Hz. Zeyneb’in ismini taşımakta. Kubbesi altın olan bu camii gerçekten bir sanat harikası. Şii’lerin de yoğun olarak ziyaret ettikleri bu yapı günün hemen her saati kalabalık. İçeri girerken boydan boya siyah bir pelerin uzatıyorlar kadınlara. Hemen üstüme geçiriyorum. Boyum çok kısa mıdır nedir, yerlerde sürünüyor pelerin. Bir süre sonra yürüyemeyeceğimi anlıyorum ve geri dönüyorum. Abla bunun birkaç beden küçüğü var mı diye soruyorum. Başka bir tane veriyor. Tabi değişen hiçbir şey yok. Tabi bunu giymenin de kendine has bir yöntemi varmış, görevli kadın pelerine bir düğüm atıyor ve böylece sorunu çözmüş oluyoruz.
Hz. Zeynep’in türbesi var camii içerisinde. İçeriye girmeye çalışıyoruz ama iğne atsan yere düşmez bir kalabalık. Hanımlar kısmına girmek için çok çaba gösteriyorum. Ziyarete gelen hatun kişiler türbeyi dilek ağacına çevirmiş. Kiminin elinde yazılı kağıt parçaları, kiminin elinde ise renkli çaputlar. Kiminin dileği kabul olmuş, şeker dağıtıyor; Şam’ın şekerleri… Ve caminin görsel bir şölen sunan iç mimarisine bakıyorum; içerdeki ışıltı gözlerinizi alıyor, göz kamaştırıcı sıfatını kesinlikle hak eden nadide bir eser bu camii. İç mimaride de dış mimari de olduğu gibi çok değerli malzemeler kullanılmış. Cami içerisindeki yazılar altın harflerle yazılmış ve cami tavanı ve duvarları kristal aynalarla ve çinilerle süslenmiş. Sadece kubbesinde 2 ton altının kullanıldığı mabet, kesinlikle görülmeye değer.
4 İmamın Aynı Anda Ezan Okuduğu, 4 Mihraplı Emevi Camii
Kısacık bir yolculuğun ardından Emevi Camii’ne varıyoruz. Camii, İslam dünyasının ayakta kalabilen en eski mabetlerinden. 709-715 tarihleri arasında Halife I. Velid tarafından inşa edilen Emevi Camii mimari özellikleri, süslemelerdeki ihtişamıyla İslam aleminde ayrı bir öneme sahip. Milattan önce I. Yüzyıla ait bir roma mabediyle onun harabeleri yanında bulunan Aziz Yohannes (Hz. Yahya) Kilisesi’nin yerine inşa edilmiş olması nedeniyle camii Hıristiyanlar için de önemli kabul ediliyor. Dikdörtgen planda yapılmış caminin ibadet ve avlu bölümleri ayrı. Cami dışı ve kemerleri yeşil renkli mozaiklerle süslü. Cami 4 farklı mezhep için mihraplar bulunuyor. Her mezhep camide kendi imamlarının arkasında namaz kılıyor. Namaz vakitlerinde ise 4 imam birden ezan okuyor. Caminin zaman içerisinde farklı konukları da olmuş. İmam Gazali 11 sene camii minaresinde inziva hayatı yaşamış. Said-i Nursi ise bu camide vaaz vermiş.