Vuslatın 736. Yılında Mevlana

Doğal Yaşam
Hazırlayan: Engin Dinç    Tasavvufun önemli kollarından Mevlevilik’in önderi Mevlana Celalleddini Rumi Bayrampaşa’da geçtiğimiz cumartesi günü düzenlenen programla anıldı. Bayram...
EMOJİLE

Hazırlayan: Engin Dinç 
 

Tasavvufun önemli kollarından Mevlevilik’in önderi Mevlana Celalleddini Rumi Bayrampaşa’da geçtiğimiz cumartesi günü düzenlenen programla anıldı. Bayrampaşa Belediyesi Gençlik Merkezi (BAYGEM) tarafından düzenlenen ‘Vuslatın 736. Yılında Mevlana ve Mevnevi’yi Anlamak’ adlı programa, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Mehmet Sait Karaçorlu konuşmacı olarak katıldı. İz Yayıncılık’tan çıkan ve Abidin Paşa tarafından kaleme alınan Mesnevi Şerhi’ni sadeleştiren Karaçoğlu bu alanda önemli bir isim olarak kabul ediliyor.

Bayrampaşa Belediyesi Kültür Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliği çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kalabalık bir dinleyici topluluğu izledi. Konuşmasına insanların hakikat arayışı hakkında bilgi vererek başlayan Mehmet Sait Karaçorlu, daha sonra Mevlana hakkında bilgi verdi. Mevlana’nın yaşadığı dönemde, bir üniversitenin rektörü konumunda olduğunu ve çok saygın biri olduğunu dile getiren Karaçoğlu, ardından Mesnevi’nin nasıl yazıldığını anlattı. Karaçorlu, Mevlana’nı bir gün sokakta hırpani kılıklı biriyle karşılaştığını ve bu kişinin Mevlana üzerinde çok büyük bir etki bırakan Şems-i Tebrizi olduğunu söyledi. Bu iki zatın karşılaşmasıyla hayatlarının değiştiğini kaydeden Karaçorlu, Mevlana’nın Şems-i Tebrizi’den nasıl etkilendiğini ise şu sözlerle anlattı:
“Hz. Mevlana Şems-i Tebrizi’den bir okyanus gibi düşünebileceğimiz tasavvufun en ince noktalarını öğrendi. 53 yaşına kadar biriktirdiği herşeyi elinin tersiyle itti. Öğrendiklerini, sosyal konumunu, ailesini, çocuklarını, öğrencilerini bıraktı. Öyle bir halet-i ruhiyeye girmişti ki Şems-i Tebrizi’yle, sanki bir sarhoşluk gibi. ‘İnsanların hayatında olan hiçbir şeyin artık benim hayatımda olmasına gerek yok’ der gibiydi.”

Karaçorlu, Şems-i Tebrizi ile Mevlana’nın yollarının bir müddet sonra ayrıldığını, bunun üzerine de Mevlana’nın Mesnevi’yi yazmaya başladığını belirtti. Karaçorlu, Mesnevi’nin kaleme alınış hikayesini ise şöyle ifade etti:
“Şems-i Tebrizi’yle bir müddet sonra ayrıldılar. Mevlana, Şems-i Tebrizi’den ayrıldıktan bir müddet sonra Mesnevi’yi yazmaya başladı. Öğrencisi ve daha sonradan vekili olacak Hüsamettin Çelebi kendisine, tasavvufun inceliklerini sıradan insanların da anlayabileceği basit hikayeler tarzında bir eser yazamaz mısınız? Böyle bir şey olursa insanlar çok fazla ilim sahibi olmasına gerek kalmaksızın Allah sevgisini, Muhabbettulah’ı öğrenir” diye talepteMevlana’da Mesnevi’yi bulununca yazmaya başladı.”

Konuşmasına Mevlana’nın 800 yıl boyunca nasıl etkilediğini anlatarak devam eden Karaçorlu, bugün yurtdışında dahi Mevlana’nın etkilerinin sürdüğünü kaydetti. Karaçorlu, 2007 yılını UNESCO’nun Mevlana yılı ilan ettiğini, bu yılda dünyanın en çok satılan kitabının ise Amerikalı bir yazarın Rumi isimli eseri olduğunu bildirdi. Karaçorlu, Rumi isimli eserle bilgi vererek, “Rumi aslında Mesnevinin birebir kopyasıydı. Mesnevi’deki Hz. İsa’yla ilgili bölümlerin tercümesiydi” dedi.

Karaçorlu, Mevlana’nın etkisiyle kaleme alınan başka kitaplar da olduğunu söylerken, bunlardan en önemlilerinden birinin Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun tüm dünyada satış rekorları kıran ve Türkiye’de bile 33 baskı yapan Simyacı isimli eseri olduğunu ifade etti. Simyacı’daki hikayenin birebir Mesnevi’den kopyalanmış olduğunu dile getiren Karaçorlu, Coelho’nun bunu yıllar sonra Türkiye’ye geldiğinde itiraf ettiğini kaydetti.

Karaçorlu, konuşmasını Mevlana’nın Mesnevi’de anlattığı hikayeleri anlatarak sürdürdü. Karaçorlu, konuşmasının ardından ise dinleyicilerin sorularına cevap verdi.

Programın ardından Abidin Paşa’nın Mesnevi şerhini imzalayan Mehmet Sait Karaçorlu, okuyucularıyla kısa süreli sohbet etti. Mehmet Sait Karaçorlu’ya biz de Mesnevi’nin nasıl bir eser olduğunu ve kendisinin sadeleştirdiği Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi’nin nasıl bir özelliği olduğunu sorduk. Karaçorlu sorumuza şöyle cevap verdi:
“Mesnevi imgesel ve simgesel bir ifade tarzı olduğu için, her şeyi yorumlanmaya muhtaçtır. Yani şairin mısrada ne kastettiği neyi anlatmak istediği, nereye vurgu yapmak istediğini, bu şiiri iyi anlayan birisinin daha az anlayan birilerine açıklaması, yorumlaması gerekir. Tarih boyunca Hz. Mevlana’nın Mesnevisi şerh edilmiş, birçok şerhi var. Hemen ilk aklımıza gelenler, elimizde kitap olarak bulunanlardan Şerif Can merhum hocamızın şerhi, Tahirül Mevlevi’nin şerhi, Abdulbaki Gölpınarlı’nın şerhi, İsmail Hakkı Bursevi’nin şerhi, yakın zamanda yayınlanan Avni Konuk’un şerhi gibi şerh örnekleri var.

Bizim üzerinde çalıştığımız kitap ise gerçekten özellikli bir kitap. Ben öğretmen kökenliyim. Belki bana da düşmezdi ama 10 senemi aldı bu çalışma. Abidin Paşa aslında Mevlevi tarikatına mensup olmayan bir kişi. Her ne kadar ehli tarik ise de önemli bir isim. Bundan 100 yıl önce yaşamış Osmanlı’nın son dönem devlet adamlarından birisi. Meşhur ressam Abidin Dino’nun dedesidir. Üstad Necip Fazıl’ın Babıali adlı kitabında Abidin Dino hakkında inanç ve itikat yönünden çok iyi şeyler söylemez.

Şimdi Abidin paşanın devlet adamlığının yanı sıra önemli bir mütefekkirdir. Yunancayı şiir yazacak kadar biliyor. Birçok kitap yazmış. Mesnevinin birinci cildine şerh yazmış. Şerhde takip ettiği yöntem bir Mevlevi tarikatının usulü, erkanı adabı değil. Tamamen tabiri caizse halkın anlayacağı, herkesin istifade edeceği, bir lisan ve üslupla yazmış. Dili çok nefis. Yani bugün edebiyatla uğraşan herkesin Abidin Paşa’yı okuması lazım. Dil zenginliği var. İkinci sayabileceğim özelliği, her ne kadar kitap tasavvuf ise de bu tasavvufa dar bir pencereden değil, bütün hayatı kapsayacak bir perspektiften bakmış. Yeri gelmiş Aristodan, Eflatun’dan, Sokrat’tan, yeri gelmiş mesela Macbeth’ ten alıntı yapmış.”

Mehmet Sait Karaçorlu, Mevlana’nın mesajının günümüzde tam anlamıyla anlaşılıp anlaşılmadığı yönündeki sorumuza ise şu şekilde cevap verdi:
“Anlaşılmıyor. Doğaldır. Çok basit bir şey bu. Herkes kabı kadar yararlanır ondan. Yani şu net gerçeklikle karşı karşıyayız. İslamı yaşamakta acze düşmüş bazı insanlar, abdest, namaz, tesettürün ağır geldiği insanlar, Mevlana’ya sığınmışlar. Bak o böyle demiş gibi. Bir taraftan da tasavvuf yönüyle bir ekol olarak şöyle bir şey de var. ‘Sen Mevlevi değilsin niye uğraşıyorsun Mevlana’yla’ deniliyor. Ben bunu da duydum. Halbuki hz. Mevlana da hakikati arayan herkesin alabileceği çok geniş bir kaynak var ve ondan yararlanmamak da yanlış bir şey. Ama ondanh herkes kendi doğrultusunda yararlanıyor. Zaten Hz. Mevlana onu bildiği için şey yapıyor.

‘Ben bendei kuranem bendei kuranem’ diy e başlayan bir kıtası var. ‘Ben Kuran’ın kölesiyim. Hz. Muhammed’in (sav) ayağının tozuyum. Kim bundan başka bir şey benden rivayet ederse, bu dünya da da öbür dünyada da ondan şikayetçiyim’ diye bir kıtası var. Önemli olanın burası olması lazım.
Ha Amerika’da Mevlevilik diye komün hayatı yaşayan birileri varmış. Bende internetten aradım, baktım. Hiç alakası yok. Adamlar kendilerine Mevlevi demişler. Onlar, o kadar yararlanıyorsa ona da kızmamak lazım. Yani şunu söylemek istiyorum. O farklı yaralanıyor diye biz yıllarca arkamızı dönmüşüz. Dönmememiz lazım.”