Toplumda isminin karşısına konulacak çok fazla pozitif terim taşımanın ağır sorumluluğu altındadır aslında. Kızgınlıklarını ve sevincini bile ağız tadıyla dışa yansıtamaz. Bu kişisel sorumluluklarının yanında futbolculuğundan süre gelen ‘başarılı’ olma alışkanlığı antrenörlükte de peşini bırakmaz. Başarısız olma hakkı elinden alınmış ve ayaklarına işkolik prangaları vurulmuştur! O artık başarıya mahkûm bir spor adamıdır. Ve bu tutukluluğu süreci içinde elde ettiği son F.Bahçe başarısı sonrası sağlam bir röportaj gerçekleştirdik…
Fenerbahçe galibiyetinin sırrı neydi?
Özgüven… F.Bahçe karşısında kupada 3-0’ın rövanşında elde ettiğimiz 3-1’lik galibiyet takıma inanılmaz derecede güven kazandırdı. Potansiyelimizin farkına vardığımız ve inandığımız zaman yenemeyeceğimiz takım yok. Hedeflerimiz doğrultusunda kazanmamız gereken bir maç olduğu için daha motive olduk.
Sivasspor şampiyonluk mücadelesi verdiğinde futbolseverlerde bir ‘acaba’ vardı. Ama bugün Bursaspor’a karşı daha bir inançlı bakış var. Bu baskı unsuru oluyor mu?
Biz belirlediğimiz hedeflere yol alıyoruz. Nihayetinde şampiyonluk var. Ama bu fırsat kapımıza erken gelirse ‘hayır’ demeyiz. Önceliğimiz, işimizi yapıp meyvesini toplamak. Bir maç eksiğimiz ve fikstür avantajımız var. Diyarbakır deplasmanından sonra evimizdeki 3 maçı kazanırsak çok farklı bir konuma geliriz.
Bazı maçlarda emeğinizin çalındığından şikâyet ettiniz; ancak suçlandınız. Bu, mücadele hırsınızı törpüler mi?
Mutlaka törpüleyecektir. Ancak zorluklar karşısında pes etmemek lazım. Bundan sonra işimize daha çok sarılıp, daha fazla emek ve motivasyonla yapacağımızın en iyisini yapıp, çıkacak sonuçlara rıza göstermek durumundayız. Son bir ayda Fenerbahçe ve Trabzon maçlarında ’emeğimiz çalındı’ dediğim ve hak arayışına girdim diye suçlu ilan edildim neredeyse!
Hakkınız yenirse kendinizi kontrol edip susacak mısınız?
Sıkıntılı maçlardan sonra ne yaptıysak bize zarar olarak döndü. Değişecek gibi görünmüyor. O yüzden enerjimizi artık hak arayışına değil, haksızlığa rağmen başarı için harcayacağız.
Antrenörlük felsefenizi özetler misiniz?
İzleyicinin futboldan keyif almadığı bir dönemde, biz tam tersi yöntemlerle göze hoş gelen bir anlayışla başta taraftarımız olmak üzere izleyenlerin keyif almasını sağlamaya çalışıyoruz. Hatta kaybettiğimizde bile futbolseverlerin alkışladığı bir takım oluşturma çabası içindeyiz. Ve bunu da büyük ölçüde de başardığımıza inanıyorum.
Ligde bir maçınız eksik olmasına rağmen zirvede istikrarlı bir yükseliş söz konusu. Kupada yarı finali kaçırdınız. Beşiktaş ve F.Bahçe’yi deplasmanda yendiniz. Kısıtlı imkânlara rağmen bu biraz imkânsızı başarmak olmuyor mu?
Bursa ile 3,5 yıllık sözleşme imzalarken planlarımızı sürekli gelişen, yükselen değer olma üzerine yapmıştık. Bazı hedeflerimize erken ulaştığımızı gördük. Gelinen nokta bir planlamanın ürünü. Elimizdeki malzemenin niteliği önemli. Ondan önemlisi futbolcularımızın karakterinin üst seviyede olması geliyor. Buna paralel olarak takımda ürettiğimiz değerler bizi başarıya götüren etkenlerin başında geldi.
BEŞİKTAŞ’TA 2 MİLYON DOLAR TAZMİNAT BIRAKTIM
Kulübün mali yapısı, hedeflerinize ulaşmak için yeterli mi?
Bizimle zirve mücadelesi yapan takımların bir futbolcuya 10 milyon dolar ödediği bir ortamda 1 TL bonservis ödemeden oyuncu aldık. Bu ayrıntı bile kendi içinde çok önemli mesajlar içeriyor. Devre arsında birçok kulüp önümüzdeki yılki gelirlerini ipotek altına aldırıp astronomik transferler yaptı. Biz mali yapı zedelenmesin diye bu dönemi 0 maliyetle geçirdik.
Kariyer planlamanızın neresindesiniz şu an?
Çok uzun vadeli planlar yapmayı sevmiyorum. Şu an bulunduğum yerin kıymetini biliyorum. Önemli bir başarı sürecinin arefesindeyiz. Başarı geldikçe kariyer peşi sıra gelecektir. İşimle ilgili planlama tercih etsem de kendi konumumla ilgili planlama yapmaya önceliklerim arasında yer yok. Hedefim Bursaspor’da benden beklenen başarıları gerçekleştirmek. Türk futbolunda bir devrim yapılacak ve tarih yazılacaksa bunun Bursaspor tarafından gerçekleştirileceğine olan inancım bu hedefe ulaşma noktasında bana güç veriyor.
Taraftar bazında sevilen bir isimsiniz. Beşiktaş-Bursaspor geriliminin olduğu bir dönemde Bursalı taraftar sizi bağrına basarken, İnönü Stadı’nda aynı sevgiyi Beşiktaşlı taraftarlardan görüyorsunuz. Sevilmenin iksirini mi buldunuz?
Bursaspor taraftarı daha ilk gün bizi bağrına bastı. Aynı şekilde İnönü’ye maça gittiğimizde binlerce taraftarın sevgi gösterisiyle karşılandım. Ben Beşiktaş’tan ayrılırken 2 milyon dolar tazminat bıraktım; ama söyler misiniz bana 20 milyon dolara bile o sevgiyi satın alabilir misiniz? Benim kişisel hedeflerimden biri de futbolun bir spor olduğunu, sporun evrensel değerlerini yaşayarak göstermek olmuştur hep. Sanırım sevgi iksirinin formülü burada gizli.
Yerli hocaya güvensizlik, Milli Takım beklentimi askıya aldırdı
‘Dört büyükler’ dışında bir takımı çalıştırıp, zaman zaman emeği kolay çalınabilen (!) bir ekipte hedefe kilitlenmek mi fazla iyimserlik yoksa siz mi cesurca bir çıkış içerisindesiniz?
Bursa’da var olan potansiyel beni gelecek adına umutlandırıyor. Eğer biz burada bir bütünlük oluşturup, şehir iç dinamiklerini hedeflerimiz etrafında birleştirebilirsek oluşacak sinerji ile koyduğumuz hedeflere ulaşmak mümkün olacak. Bunu umut tacirliği yapmak adına söylemiyorum. Ben başarı reçetesini ortaya koyuyorum.
Sözleşmenizde kulüple olan bağınız, ‘sadece Milli Takım’a giderse…’ maddesi ile fesh oluyor. Bu Milli Takım özleminizi de yeterince özetliyor. Bunun gerçekleşmemesi sizi üzdü mü?
Üzdü denmez. Ama Milli Takım benim hedeflerim arasındaki en önemli nokta. Her Türk antrenör gibi ben de o ulvi görevi yapmak isterim. Anketlerde de halkımız teveccüh gösterip beni oraya layık gördü, sağ olsunlar. Ama şartlar ve zemin önemli. Teklif gelmediği gibi şartlar da oluşmadı. O dönemde federasyon, Fatih Terim’in istifa dilekçesinin mürekkebi kurumadan, ‘yabancı olacak’ diye açıklama yaptığında bu beklentimi askıya almıştım. Bu ortamda Milli Takım’ı çalıştırmayı düşünmediğimi söylemiştim.
O ortam yerlilere olan güvensizlikle mi alakalıydı?
Medyanın belli bir kesimi yabancıya meyilliyken. Federasyon başkanı, daha ilk günden, ‘Kariyerli bir yabancıyla anlaşacağız’ demişken ben o ortamda rahat ve verimli çalışamayacaktım. Üstelik Bursaspor taraftarını başarı konusunda ümitlendirmişken bırakıp gitmek çok da içimize sinmezdi. Hiddink kariyer sahibi bir antrenör. Yabancı olmanın avantaj ve dezavantajları mevcut. Yabancı bir teknik adamın sorunsuz başarı elde etmesi çok zor.
Bir soru-bir cevap
Futbolun en sevdiğiniz yönü – Sürprizlere açık olması.
En sevmediğiniz yönü – Adalet mekanizmasının sağlıklı işlememesi.
En sevdiğiniz yemek – Patlıcan yemekleri.
Futbolcu olmasaydınız ne olmak isterdiniz – Metalurji mühendisi.
Hayatta en büyük pişmanlığınız – Hiç pişmanlığım olmadı.
Sizi en çok ne heyecanlandırıyor – 1-0 önde iken son dakikalar.
Hangi mesleği yapmak istemezsiniz – Kalecilik.
En önemli kusurunuz – İnsanlara çok çabuk inanmam.
Size en çok keyif veren kötü huyunuz – Zor sorular bunlar!
En kötü anınız – F.Bahçe maçındaki (kupa) son saniye golü.
En güzel anınız – 1993’te milli formayla ilk maçımda 2 gol atmam.
Çocukluğunuzun takımı – Zonguldakspor.