Yelda Zübeyde Cancı’nın haberi
Son günlerin yıldız ismi Sebastian Vettel, en genç puan alan, en genç şampiyon olan, en genç pole pozisyonu elde eden ve en genç çifte dünya şampiyonu gibi rekorların sahibi oldu. Ondan önce Fernando Alonso, 2005 ve 2006 yıllarında şampiyon olarak en genç çifte dünya şampiyonu unvanı ile motorsporlarındaki gençleşmenin habercisiydi. İlginç bir şekilde Jenson Button, Kimi Raikkonen, Fernando Alonso, Lewis Hamilton ve Sebastian Vettel, 24 yaşlarını doldurmadan ilk yarışlarına çıktı. Sporun giderek gençleştiğini gösteren bir diğer gösterge de, 19 yıl, dört aylıkken Grand Prix’de start alan en genç sürücü unvanı ile 2009 yılında tarihe geçen Jaime Alguersuari. Oysa eskiden durum bunun tam tersiydi. 1950 şampiyonlarından sadece Mike Hawthorn, 23 yaşında pistlere çıkarak şimdikilere benzer bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Ancak motorsporlarına eskiden pilotların daha geç girmesi biraz da çağın getirdikleriyle ilgili. Örneğin Vettel ve Hamilton, henüz okullarını bitirmeden profesyonel sürücü lisanslarını çoktan ceplerine koymuşlardı. Oysa eskiden mesele otomobili satın almakla ilgiliydi. Tabii genelde küçük yaşlarda yarışmaya meraklı pilotların paraları olmuyordu ve sponsor desteği olmadığı için ancak 30’larından sonra sahneye çıkıyorlardı. Kısacası o zaman bu bir spordan ziyade sanki bir eğlence gibiydi. Bir diğer sorun da, yarışların yapılacağı yerlerde, F1 pilotlarından sürücü ehliyetinin olması isteniyordu. Daha önceleri yarışların halka açık yolların kapatılarak yapıldığını düşününce, bu kulağa çok da mantıksız gelmiyor. Diğer yandan belki de 1990’lara kadar Formula 1 sporu oldukça tehlikeli görünüyordu. Hatta 90’lardan önce her yarışta birinin ölmesi artık normal bir hal almıştı. Bu nedenle sürücülerin ailesi, çocuklarının yarışmaması için büyük baskı uyguluyordu. Bu baskıdan kurtulmaları ise ancak orta yaşlarına vardıklarına gerçekleşiyordu. Bir de para söz konusu elbette. Sponsor desteğinin olmadığı zamanlarda pilotların iyi paralar kazanması pek mümkün değildi. Bu nedenle sürücü adaylarının öncelikleri iyi bir eğitim ya da iyi bir işti.
BEŞ YAŞINDA KARTİNG BAŞLIYOR
1990’lı yıllara kadar ve hatta daha uzun bir süre sürücüler, ailelerinden çok fazla destek görmedi. Ama diğer yandan bu sürücüler, F1’e geldiklerinde tamamen kendi istekleriyle çocukluk hayalini gerçekleştirmiş oluyorlardı. 5-6 yaşında karting yapan sürücülerin sayısı azdı. Jacques Villeneuve gibi ya da bugünün Nico Rosberg’i gibi zaten küçük yaşlardan bu işe özel olarak yetiştirilen sürücülerin sayısı yok denecek kadar azdı. GP2 gibi oldukça oturmuş ve F1 destekli serinin ardından bir de GP2’ye gelişin de basamağı olarak GP3 serisi yaratıldı. Ama hiçbir büyük takımın son ana kadar durup, sürücülerin bu serilerde şampiyonlukları kazanmasını beklemezler. Biraz potansiyelini gösteren bir sürücü anında büyük takımların pilot yetiştirme programlarına giriyor. Böylece hem sponsor desteği ve dolayısıyla para sorunu çözülüyor hem de sürücüye mantıklı bir yol gösterilebiliyor. Pilotların yetişmesini sağlayan bu destekler olmasaydı, F1, Vettel ve Hamilton gibi sürücüleri göremeyebilir ya da çok daha geç görebilirdi. Kısacası daha önce olduğu gibi karşımıza genç sürücüler olarak çıkmamış olurdu. Destek serilerini bir yana koyarsanız, Red Bull Racing’in Toro Rosso adında yalnızca genç pilotları denemek için bir takıma ihtiyacı olduğunu görebiliyoruz. Vettel’in izlediği yolu başka sürücüler de izliyor ya da F1 sahnesinden siliniyorlar. Bu yıl 21 yaşındaki Jaime Alguersuari ile 23 yaşındaki Sebastien Buemi’nin yerini bir başka genç sürücü ikilisi aldı. 21 yaşındaki Jean-Eric Vergne ile 22 yaşındaki Daniel Ricciardo, bu sezon Toro Rosso’nun pilot ikilisi olarak dikkat çekiyorlar. Bir diğer 21 yaşındaki sürücü olan ve takıma iyi bir para kaynağı getirdiği tahmin edilen Charles Pic ise Marussia F1 (yani eski adıyla Virgin Racing) takımında yarışacak.
İNANILMAZ BİR REKABET VAR
Genç sürücüler arasında inanılmaz bir çekişme olduğu çok açık. Hiç kuşku yok ki Vitaly Petrov, Bruno Senna, Alguersuari, Buemi ve sıradaki birçok genç sürücü, bu yeni yetmelerin hata yapıp kendilerine yer açmasını bekliyor. Ama bu gençlerin gözü yalnızca yine genç meslektaşlarının koltuğunda değil. Şu anda ‘grid’de uzatmaları oynayan Rubens Barrichello ve Jarno Trulli gibi daha yaşlı sürücüler var. Bu sürücüler, sporun giderek güvenli hale gelen ve zenginliklerine zenginlik katan yeni anlaşmalara oldukça hevesliler. Her ne kadar eski hızlarında olmasalar da takımların deneyimli sürücüleri seçmesi de bir tercih meselesi. Son olarak HRT’nin 42 yaşına gelen Pedro de la Rosa’yla anlaşması hem ilginç hem de saygıyla karşılandı. Bu da grid’in en genç takımlarından birinin, en yaşlı sürücülerden birisini yarıştırması gibi bir tezatlığı beraberinde getirdi. Genç pilotların spora katılması elbette çok güzel bir durum. Ancak bazı önemli yanlışlıkların da altını çizmek istiyoruz. Mika Hakkinen, Felipe Massa, Fernando Alonso gibi F1’e genç yaşlarda giren sürücüler bir yıllarını test pilotu olarak geçirdiler. Böylece hem F1 otomobiline hem de spora daha hazır halde yarışlara çıktılar. Bu hem güvenlik açısından büyük önem taşıyor hem de yeni pilotların denenmesi açısından iyi bir fırsattı. Bazı pilotların otomobili doğru düzgün kullanmadan piste çıkmak zorunda kaldıkları durumlar oldu. Test sınırlamalarının bu kadar fazla olması biraz can sıkıcı. Ayrıca Cuma günleri genç sürücüleri kullanmasına izin veriliyor ancak hiçbir takım tam anlamıyla yeni yetenekler denemeyi tercih etmiyor. Bu noktada F1 takımlarının da haklı yanları var çünkü motor, vites kutusu ve lastik kısıtlamaları böyle denemelerin yapılmasını engelliyor. Bu nedenle orta yolun bulunması gerek.
Sabah