Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, yeni çıkarılan ancak hemen ardından değiştirilen ve kamuoyunda şike yasası olarak adlandırılan yasayla (Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun) hiçbir şahsı kurtarma çabası içinde olmadıklarını söyledi.
TV8’de yayınlanan bir programa katılan Bakan Kılıç, burada yaptığı açıklamada, kendisinin 7 Temmuz’da bakan olduğunu, 3 Temmuz tarihi itibariyle de özel yetkili savcılığın futbolda şike soruşturmasını başlattığını hatırlatarak, ”Türkiye’den gelen bir talep TBMM tarafından olumlu bulunmuş ve mevcut mevzuat uluslararası normlara uygun hale getirilmiştir. Bu, Aziz Yıldırım’ı kurtarma operasyonu değildir. Böyle adlandırılması da haksızlık olacaktır” dedi.
Soruşturmanın başlatılma talimatını ne kendinin, ne de başka bir siyasetçinin vermediğini vurgulayan Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Bu yönüyle bakıldığı zaman ‘çok talihsiz bir döneme geldiniz, sizin için üzülüyoruz’ diyenler fazla. Eğer ki Türkiye’de temiz toplum ve temiz siyaset, temiz spor adına atılması gereken adımlar varsa, bu adımlar kimse için talihsizlik olarak değerlendirilmemelidir. Cumhuriyetin savcıları, hakimleri Türkiye’de sporun siyasetin sanatın ve diğer sahaların temize çıkması için uygulaması gereken kanunları harfiyen uygulamaya devam edecektir. Kanun değişikliği sonrasında bize yönelik çok haksız eleştirilerde bulunuldu. Bahse konu edilen şahsı hayatımda görmedim, bundan sonra da göreceğimi zannetmiyorum. Bu kabil haksızlıklara maruz kalmamız kesinlikle hatalı yaklaşımlardır. Bir hukukçu olarak şunu ifade etmek durumundayım; en iyi ve doğru kanun, toplumsal olaylarda uygulanabilirliliği olan kanundur. Yine en iyi kanun, evrensel standartlarla evrensel normlarla en fazla paralellik taşıyan kanundur. Eğer yaptığınız bir kanunun uzun vadede uygulanabilirliliği yoksa, iyi bir yasanın elinizde olduğunu söyleyemezsiniz.”
Bakan Kılıç, ”Eğer çıkardığınız bir metnin uluslararası hukuk normlarıyla paralelliği yoksa yine doğru şeyler yaptığınız iddiasında olamazsınız” diyerek şu değerlendirmeyi yaptı:
”Türkiye’den gelen bir talep, TBMM tarafından olumlu bulunmuş ve mevcut mevzuat uluslararası normlara uygun hale getirilmiştir. Bu Aziz Yıldırım’ı kurtarma operasyonu değildir. Böyle adlandırılması da haksızlık olacaktır. Hukuka güvenmek ve teslim olmak lazım. AK Parti göreve gelene kadar, bu ülkede birkaç medya kurumunu eline geçirenler, yan tarafta da ufacık bir parti kuran herkes, sonrasında gidip bankaları hortumlayabiliyordu. Karanlık güçlerle mücadeleyi yürüten ve karanlığı aydınlığa çıkaran AK Parti hükümetidir. Türkiye gece yatanın sabah kalkıp darbeye teşebbüs edebileceği bir ülke durumundaydı. Türkiye üzerinde, sandıktan çıkan milli iradeyi beğenmeyen herkesin milli irade aleyhine silahlı güç kullanabileceği bir ülke görüntüsü vardı. Türkiye’nin demokratik mücadelesi yargı yoluyla mücadelesini sürdürebileceği özgürlük ortamı ve hukuk devleti iklimi yine AK Parti iktidarı döneminde oluştu. 2007 yılında yapılan anayasa değişiklikleri, 2010 yılındaki anayasa referandumu Türkiye’yi özgürlüklere, hukuk devletine adım adım yaklaştıran hamleler olduğu, bunları yapan hükümetin AK Parti hükümeti olduğu gözardı edilecek ve kalkıp bu olay üzerinden bize farklı ithamlar içine girilecek, bu haksızlıktır” değerlendirmesini yaptı.
ŞİKEYİ SUÇ HALİNE GETİREN YASAL DÜZENLEME BİZİM ZAMANIMIZDA ÇIKTI
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, şikeyi suç haline getiren yasal düzenlemenin ilk kez AK Parti yönetiminde çıktığını hatırlatarak, ”AK Parti hükümetinden önce şike diye, teşvik primi diye bir kavram ceza kanununda yoktu. Bunları suç haline getiren çoğunluk TBMM’deki AK Parti çoğunluğudur” dedi.
Mevcut yasadaki ağırlaştırıcı nedenlerin hiçbir Avrupa ülkesinde yer almadığına dikkati çeken Kılıç, sözlerini şöyle devam ettirdi:
”Kanunun yazımı ve yapımı sırasında cezalar TFF tarafından uygulanabilirlilik sınırının üzerinde, çok ağır bir zemine taşındığından dolayı bir değişiklik yapılması söz konusu hale gelmiştir. Futbolda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi başlığını taşıyan kanundaki şikeye ve teşvik primine yönelik cezalarda bir miktar indirim yapılmasına rağmen mevcut haliyle bile cezanın alt sınırı Avrupa ülkelerindekilerin tamamından daha yüksektir. Bizdeki ağırlaştırıcı nedenlerin hiçbiri Avrupa ülkelerinde yoktur. Birden fazla işlenmesi halinde 4’de 1’inden 4’de 3’üne kadar ağırlaştırıcı neden. Kulüp başkanı, kulüp yöneticileri, federasyon veya federasyon yöneticileri tarafından işlenmesi halinde yarısı oranında ceza artırılır. Bu da ağırlaştırıcı neden ve Avrupa hukukunda yok. Şike nedeniyle mahkumiyet cezası alanlar hakkındaki hapis cezası paraya çevrilemez ve hükmün açıklanması ertelenemez, bu üçüncü bir ağırlaştırıcı neden. Dördüncüsü ise şike veya teşvik priminden dolayı hakkında hapis kararı verilenler hapis kararı süresince veya mahkemenin iki katına kadar artırması mümkün olan süre boyunca bir daha federasyonda ve kulüplerde yöneticilik yapamazlar.”
Cezanın üst sınırında indirim yapılırken, içerik ve uygulama bağlamında ceza limitlerinin olabildiğince arttırıldığını dile getiren Kılıç, ”Demokrasiye karşı işlenen suçlar TC rejiminin parlamenter, demokratik rejim olduğu gerçeğine karşı işlenen suçlar, ekonomik suçlar ve temiz topluma giden yolu karartmaya dönük suçlar konusunda hiç kimsenin AK Parti hükümeti döneminde verilen mücadeleyi eleştirmek ve kınamak hakkı yoktur diye düşünüyorum. Bizden önce bankaları hortumlayan, şike ve teşvik priminin suç olmadığı, bir banka kuranın bir medya kurumunu ele geçirenin her türlü ekonomik suça bulaştığı bir Türkiye vardı. Bütün bunlara karşı mücadele AK Parti hükümetleri döneminde verildi. En büyük haksızlık olarak gördüğüm bindirmelerden biri de şu; kanunda değişiklik yapıldı. Bu yol olacak ve buradan hareketle ergenekon ve balyoz gibi demokrasiye karşı işlendiği iddia edilen suçlara yönelik davalarla ilgili bir takım kolaylaşlaştırıcı düzenlemelere gidilecek. Bunlar kesinlikle iftira. Böyle bir şeyin olabilmesi mümkün değil. Bizim böyle bir taahhütümüz yok. Orada uygulanan kanunlar yeni çıkmış kanunlar değil. Senelerdir uygulamada olan kanunlar ve senelerdir yürürlükte olan kanunlar” diye konuştu.
Bakan Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Değişik zamanlarda kenarından köşesinden farklı kişilere ve olaylara uygulanmış olan kanunlar, Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri, demokrasinin kendisini müdafaa rejimidir. Onları yeniden değiştirmenin gereği yok. Tutukluluk süreleri kısalacak mı gibi yaklaşımlar geliştirildi. 31 Aralık 2010 tarihi itibariyle yeni kanun yürürlülüğe girdi (tutukluluk sürelerini kısaltan kanun) ne oldu, medyası muhalefeti birden tutukluluk süresini 10 yıla indirdik diye bize yüklendi. Aynı medya ve muhalefet tutukluluk süresini 3 yıla indirilmesiyle ilgili kanun teklifi veriyor. Tutukluluk süreleri ile ilgili son düzenleme bu yılın başında yürürlüğe girmiştir. Yargıtay gereğini yapmadığından dolayı kritik dosyaları karara bağlamadığından dolayı yüzlerce sakıncalı isim sokağa salınmıştır. Bunların faturası da AK Parti’ye çıkarılmıştır. Biz yeniden benzer bir hatanın içinde olmayız.”
İZMİR’E STAT YAPILACAK
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, İzmir’in, 2012 yılında stat temelini atmayı planladıkları illerden bir tanesi olduğunu söyledi.
Karşıyaka takımına tarihinin büyüklüğüne ve mazisine yakışır bir stat kazandırmak gerektiği kanaatinde olduklarını ifade eden Kılıç, ”Bu stadı İzmir’e kazandırmaya kararlıyız. Ümit ve temenni ediyorum ki, İzmir’de bu çözüm sürecine katkı sağlaması gerekenler ellerini taşın altına koymaktan kaçınmasınlar. Bunun başında İzmir Büyükşehir Belediyesi var. İmar düzenlemesinin yapılması gerekecektir. Stadın yapılacağı alanın imar planına spor yatırım alanı olarak işlenmesi gerekecektir. Stadın inşa edileceği alanla ilgili kentleşme anlamında bir problem varsa, İzmir’deki mimar ve mühendis odalarının da yargıya gitmek için sabırsızlık içine girmemeleri gerekecektir. Çünkü maalesef mimar ve mühendis odalarının yargıya gitme konusundaki aceleciliğiyle ilgili Trabzon’daki Akyazı Projesi askıya alınmıştır. Trabzonspor Kulübü’nü şanına yakışır spor kompleksi ve stada kavuşturmak için AK Parti hükümeti kararlı ve istekliydi. Ancak proje yargıda durduruldu. Bildiğim kadarıyla yargıyla ilgili sorunlar aşıldı ama Trabzon en az 3-4 yılını bu uğurda kaybetti” şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın stat yapılacak sözünü verdiği illerin tamamında statların temelini 2012 yılında atmayı hedeflediklerini anlatan Kılıç, ”Bu yönüyle aslında çok nitelikli bir rekorun altına da imzamızı atacağız. Ne mutlu bize ki Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi bir takvim yılı içinde 14-15 stadın temelini atabilecek kadar güçlü bir ekonomi haline gelmiş” dedi.
DİĞER İLLERE DE YATIRIM YAPILACAK
Suat Kılıç, Türkiye’de başka illere de stat yapılacağını belirterek, ”Samsun stat yapılacak illerden biri olacak. Malatya’nın temelini yakın sürede atmayı istiyoruz. Şu anda ihale sürecinde. Mersin’in stat ihalesi tamamlandı. Antalya’yı protokole hazır hale getirmeye gayret ediyoruz. Yer seçimi konusundaki ihtilafı gidermek sürecindeyiz. Eskişehir’i yine yer seçimi konusundaki ihtilafı giderdikten sonra protokol aşamasına taşıyacağız. Diyarbakır, Batman, Gaziantep, Konya ve Bursa bu illerden bazıları. Stat yapılmasıyla ile ilgili maksimum süre 800 gündür. Ben bunun yerine en uzun süre olarak 2 yıl ibaresini görmeyi tercih ediyorum. Bir an önce bu statları bitirmek bizim hedefimiz” diye konuştu.
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Van kentinde stat bulunduğunu belirterek, ”Belediyeye devrettik ama maalesef bakımsızlıktan dökülüyor. Yeniden orayı ihya etmek isteriz. Belediye kullanım hakkından vazgeçmeli ya da yatırım yapmalıdır. 4 yıl önce Van Belediyesi’ne stadın üst kullanım hakkını devrettik. Bakımsızlıktan dökülmesi beni üzüyor” dedi.
Van’da yeni bir yüzme havuzunu bitirdiklerini, ancak deprem nedeniyle açılışını yapmadıklarını vurgulayan Kılıç, sözlerini şöyle tamamladı:
”Sevinçle belirtmek isterim ki burası depremde herhangi bir hasar görmedi. Van’da 5 bin kişilik bir spor salonunun yapımına başladık. Deprem nedeniyle kiralık bir yurt binamız yıkıldı. Eski yurt binalarında da hasar oluştu. Erciş ilçesinde ilk etapta 350, akabinde 600 olmak üzere toplamda 950, Van’da da bin 500 artı 3 bin 500 olmak üzere toplamda 5 bin kişilik yurt inşaatının ihalesini gerçekleştireceğiz. Bunları yapmadığımız takdirde 100. Yıl Üniversitesi’nin canlanması mümkün değil. Barınma imkanının çözümüne biz bakanlık olarak gereken katkıyı sağlayacağız ki, 100. Yıl Üniversitesi yeniden eski günlerine dönüş yapabilsin. Ben Van’ı, polemik yapanlardan daha iyi biliyorum. Van’daki deprem yardımlarını istismar edenler oldu. Van’daki depremi siyasi istismar konusu haline getirenler de oldu. O istismarların içinde bulunanlar bizim samimiyetimiz karşısında erimeye mahkumdur.”
AA