Oldukça absürd sahnelerin yaşandığı sezonda saha dışı olaylar ekseriyetle saha içine yansıdı. Olaylar hiç eksik olmadı maçlarımızdan.
-Doktor bey, tarifsiz kederler içindeyim. Biricik bir oyunumuz vardı, hayata benzerdi, aksak topal yürür, memleketin aynası olurdu. Koca bir toplumun ortak paydasıydı yani. Ama öyle bir yıl geçirdik ki o güzelim oyun elimizden kaydı, gitti. Şimdi kesişim kümemiz kalmadı. Herkes kendi çemberinde.
– Lütfen en başından anlatın.
– Her sezon olduğu gibi geçen sezonda da tartışmalardan yaka silktik, ama bir şekilde bitirmeyi başardık. Son nefeste belirlenen şampiyonluk tansiyonumuzu çıkarttı ama bir şekilde sonunu bağladık. Artık önümüzdeki sezonlara bakıyorduk ki, 3 Temmuz’da bir uyandık, memleket alevler içinde.
– Metaforlarla konuşmayın, direkt konuya girin lütfen!
– Doktor Bey o gün bir baktık ki, Türk futbolunun en önemli simalarından Aziz Yıldırım, artı bir grup Fenerbahçe yöneticisi, yanı sıra pek çok başka takımdan futbolcu, bir dolu menajer vesaire gözaltında. Ama benim aklımda en çok Aziz Yıldırım kaldı.
– Neden?
– Öyle bir görüntü bombardımanı vardı ki, silahlar, evden ailesiyle vedalaşıp çıkan Aziz Yıldırım ve bir sürü iddia… Hepsi onu ilgilendiriyordu sanki. Tabii karanlık görünümlü ‘olgun’ olduklarından şüphelendiğim adamlardan da korkmadım değil. Ama açıkçası, nedense pek de şaşırmadım. Şaşırdım da, şaşırmadım. Hatta ümitlendim bile.
– Ne demek şimdi bu? Daha açıklayıcı olun. Misal bu şaşkınlık halinin geçmişle bağlantısı var mı? Çocukluğunuza dönelim mi?
– Dönelim. Futbolu sevmeye başladığımdan beri bu dedikodularla büyüdüm ben Doktor Bey. Paranoyam her geçen yıl beslendi, büyüdü, nur topu gibi oldu. Nerede muhteşem bir maç olsa, içime ‘satılmıştır’ diye kurt düşürdüler. 8-0’lar gördüm, Bursa’yı küme düşürdüm, ‘hatır şikesi’ gibi bir kavram hayatımdan hiç çıkmadı. Samsun’a, Denizli’ye, Gaziantep’e, Diyarbakır’a giden her James Bond çantadan şüphelendim. Yetmedi, bazı skorlardan ben de şahsen ‘kıllandım’. Hatta bazı başkanlar çıkıp teşvik primine güzellemeler düzdüler. Yani bu paranoya hiç yatışmadı. Paranoyak olabilirim, ama takip edildiğim de açıktı.
– Operasyon neden size ümit verdi? Sizce bu sayede paranoyalarınızdan kurtulma ihtimali mi vardı?
– Ben var zannettim. Ne bileyim, geçmişten bugüne şike illetinin yol haritasını çıkarırız, itirafçılar konuşur, irin gibi atarız bu illeti bünyeden diye düşündüm. Ama tam tersi oldu. Tartışmalar öyle bir yere gitti ki yepyeni paranoyalarım oldu. Şizofreniye de göz kırpmaya başladım. Travma sonrası stres bozukluğundan da şikâyetçiyim.
– Teşhisleri ben yaparım. Orasını bana bırakın. Siz bu agresif tutumunuzu nasıl açıklıyorsunuz? Çok tepkisel gördüm sizi.
– Doktor Bey, her gün pinpon topu gibi oradan oraya sektik. Mehmet Ali Aydınlar çıktı, zaten bütün harfleri kapalı söylüyor, gene kapalı kapalı laflarla “Durum vıhim” dedi. Ama “Hiçbir şey yapmıycız, bekliycız” diye de ekledi.
Etik Kurul’dan umutlandık. Öğrendik ki, onun üyeleri de takımlara göre seçilmiş, tıpkı PFDK ve Tahkim gibi. Nitekim, sonunda gördük ki bir rapor diğerini tutmuyor. Hukuk dediğimiz şey her hukukçunun ağzından farklı çıkıyor. Kafamız iyice karıştı. Memleket kanun sisteminde iki kere ikinin bırakın dörde, Devlet Bahçeli hesabı misali, yanındaki sıfırları atınca kırka kadar çıkabileceğini bir kez daha anladık.
Hepimizi daha kötü hale getirenlerden biri de medyaydı. Haklı olarak sorular sordular. Fakat onlar sordukça kafalar karıştı. Herkes antrenördür ya bizde. Şimdi de herkes avukat oldu, savcı oldu, hâkim oldu. Kanaat önderleri bile alabora oldu. Ortadoğu uzmanları, dış politika erbapları, siyaset teorisyenleri, ekonomistler, akademisyenler bu konuyu yazdı. Bazıları işlerini yapamayacak kadar demoralize, kimileri öfkeli mi öfkeli, çoğunluğu komplocu mu komplocu, ama nihayetinde ezici çoğunluğu taraf mı taraftı. Hal böyle olunca kafalar hepten karıştı. Biz Ergenekon davasında bile taraftar gibi konuşlanan bir toplumuz, böyle bir olayda nasıl taraf olmayalım, öyle değil mi Hakem Bey?
– En çok neden demoralize oldunuz?
– Elimiz kolumuz kalkmaz hale gelmişti ki, birden ligi boca ettiler tepemize. Haftada üç maçla yerimizi, yurdumuzu unutmaya başladık. Pazartesi lig muhabbeti cumaya kadar sürerdi. Şimdi üç arkadaş yan yana tartışırken kim hangi hafta maçını anlatıyor, anlayamaz hale geldik. Hayatımda ilk defa maç kaçırdım Doktor Bey. Ama hangisini kaçırdığımı hatırlayamıyorum şimdi.
Kan ter içinde oradan oraya koştururken play-off diye bir şey uydurdular. Bu saçmalığa herkes karşı çıkar zannettik. Kulüpler parayı görüp çıt çıkarmadı. Futbolcular ve teknik adamlar da Hakan Şükür moduna geçtiler. Yani “Büyüklerimiz ne derse o” dediler. Ama baktılar, hakikaten kötü bir şey, seslerini yükselttiler. Ne zaman? Sezon sonunda, yani mağdur duruma düşünce. O zaman samimiyetlerini sorguladık. Ama bir yandan da saçmalık ortadaydı. Kalakaldık. En beteri neydi biliyor musunuz Doktor Bey, bu kadar tepki gösterdiğimiz, gereksiz bulduğumuzu söylediğimiz play-off’ta hop oturduk, hop kalktık. Her hafta derbide kalbimiz yerinden çıkıyordu. Ama bu strese dayanamayıp ölenleri duyunca kendimizden utandık. Velhasıl, memleketçe ekstrem sporcu olduk Doktor Bey.
– Tüm bu takımlara bir tepkiniz de var değil mi?
– Olmaz mı? Fenerbahçe’nin her şeyi kendinden ibaret görmesi ve kendi dünyası üzerinden yorumlamasından, Galatasaray’ın sütten çıkmış ak kaşık ‘tribinden’, Trabzon’un ‘kontrolsüz tepki, tepki değildir’ şiarından, Beşiktaş’ın Yıldırım Demirören’i hepimizin başına musallat etmesinden, diğer kulüplerin ‘sükût ikrardan gelir’ misali sessizliğinden çok mutsuz olduk.
Taraftarın psikoloji haritası
FENERBAHÇELİ: İçe kapanık. Dışa tepkisel. Her konuda haklı. Özeleştiri yok. Şike yok. Teşvik yok. Başarıyı çekemeyenler var. Bizi ele geçirmeye çalışanlar var. Adil yargılanma yok. Politik karşı duruş var. Ama yekpare bir Fenerbahçelilik de var ki her şeyin ilacı. Memleketin en örgütlü gücü.
GALATASARAYLI: “Kopyacılar yüzünden bütün sınıfı cezalandırıyorlar” psikolojisi hâkim. ‘Tarih bilinci’ yok. Şike yok. Teşvik yok. Tertemiz. Özeleştiri burada da yok. Ama birileri yapılanları kolluyor duygusu var. En çok bağıran en haklı çıkıyor diye asap bozukluğu var. Kupamızı bile keyifle kaldıramadık var. Biz temiziz, ama öbürü var ya, öbürü… Konuşturmayın bizi.
BEŞİKTAŞLI: Demirörenizm. Anti-Demirörenizm. Kontr-Demirörenizm. Post-Demirörenizm. İleri Demirörenizm. Ilımlı Demirörenizm. Endişeli Demirörenizm. Dokunan yanar Demirörenizm. “Fenerbahçemiz” sorunsalı. Şimdi onlar düşünsün. Şükür kurtarana. Param yok, borcum çok, malım mülküm olmasın ziyanı yok. Şampiyonluk Allah’ın emri; hakemler olmasaydı…
TRABZONSPORLU: LAAAAAYN! Delirtmeyin adamı. Kupamız ne oldu? Mağduruz, mağruruz, kızgınız, kırgınız. Öfkeliyiz, çok öfkeliyiz. Kontrol edemeyecek kadar çok… İçten ve dıştan patlamalı ‘Yeşil Adam Hulk sendromu.’
DİĞERLERİ: Figüran kompleksi. ‘Biz daha ölmedik’ itirazı. ‘Nasıl oluyor da oluyor’ şaşkınlığı. Amir-memur ilişkisi. Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım sadakati. ‘Yettiniz ulen’ sendromu. Mağdur ve madun, sinsi ve derinden…
Radikal